Paylaş
GALATASARAY'ın muhteşem zaferi karşısında sadece şapka çıkarılır. Dolayısıyla aşağıda yazacaklarım bu zafere gölge düşürmez; hatta bu güzide takımın, Türk kamuoyunun körükle gittiği stres bombardımanına rağmen elde ettiği başarı katmerlenmiş olur.
Şimdi, Türkiye'nin bu maç çerçevesinde sergilemiş olduğu tutumla ilgili olarak, aklıma takılan bazı noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
1) İki İngiliz'in katledilmesiyle ilgili görüntüleri hep beraber ekranlardan izledik. Her ülkede çapulcu güruhunun bulunması kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak, acaba vicdanımız emniyet güçlerinin takındığı tavırdan rahat mı? Benim gözümün önünden, yerde yatan yaralı memleketlisine yardım etmeye çalışırken bizim katillerden sopa yiyen İngiliz'i seyreden polisin görüntüsü bir türlü gitmiyor. Acaba bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü nasıl bir soruşturma yürütüyor, medya olayın bu boyutuyla neden ilgilenmiyor?
2) Bazı kanalların, Taksim'deki kavgayı adeta naklen yayınlar gibi anında devreye sokması sadece bir tesadüf müdür?
3) İTO'nun ölenlerin ailelerine 100'er bin dolar vermeye kalkmasına neden tepki gösteriyoruz? Özür dilemek bir zafiyet midir, yoksa büyüklüğün şanı mıdır? Kaldı ki, yukarıda yazdığım gibi, tedbirsizlik zaafı göstermiş olmamız da pekálá mümkündür.
4) Günlerdir TV ekranlarında ve gazete kupürlerinde bu maçla ilgili ‘‘haberlerin’’ olağanüstü ilgi görmesi, haberciliğn bir gereği midir, yoksa olmayana ergi metodu ile olması muhtemel haberlerin ‘‘gerçek haber’’ haline getirilmesi midir? Kanımca, medyanın en olumlu tutumu, maça giden gazetecilerin, orada genele hákim olan sakin havayı yansıtarak bir nebze olsun tansiyon düşürmeleridir.
5) UEFA'nın maça Türk seyirci almaması yanlıştır. Ancak, bunun yansıtılma biçiminde, ‘‘gávurlar bize karşı hep taraf tutarlar’’ varsayımı hákim olmamış mıdır?
6) Maça 32 yaşında genç bir hakemin atanması karşısında gösterdiğimiz refleksif tepki, aynı psikozun sonucu değil midir? Daha ortada bayram yok seyran yok iken, bazı milli hakemlerin, adamın suratından anlam çıkararak olumsuz tepki vermeleri, genç bir insanın başarısını hazmedememeleri, insana Türkiye'de yaşı belirli seviyeye ulaşmış kişilerin ‘‘Gençlerle alıp veremediği ne var?’’ sorusunu sorduruyor. TV'de görüş bildiren kişiler, genç yaşlarında benzer sorumluluğa mazhar olmadılarsa bunda Slovak hakemin suçu nedir? Kaldı ki, maç sonrası hakemin yönetim tarzına söyleyecek hiçbir kelam bulamadık. Hakemin değerlendirilmesi sırasında en sağduyulu görüşü Sayın Yusuf Namoğlu göstermiştir, onu ayırt etmek isterim.
Sizler bu noktalara ilavelerde bulunabilirsiniz. Ben ülkemin ‘‘toplumsal isteri’’ krizlerine bu kadar yatkın olmasını yadırgıyorum. Kusura bakmayın ama, gösterdiğimiz paranoyak tepkiyi Batı'ya karşı duyduğumuz tarihsel ezikliğin dışavurumu olarak görüyorum. Bu konuda maşallah, medya yangına körükle gitti. Bu ne şiddet, bu ne celal? Hem canım, medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar değil mi idi?
Beni en çok sevindiren, Galatasaray'ın Kopenhag'a ulaşmasıdır.
Darısı Kopenhag Kriteleri açısından Türkiye'mizin başına.
Taktım ben bu Kopenhag kentine!
Paylaş