BİR bayramı daha devirdik. Kimimiz seyahate gittik, kimimiz evimizde oturduk. İlla ki birileriyle yüz yüze bayramlaştık. Kimimiz 1 aydır uzak kaldığımız rakı ile hasret giderdik. Kimimiz şeker komasının ucundan döndük.
Ancak, hemen hepimiz ‘bip bip’ yaptık. SMS sayesinde yakınlarımızın bayramını kutlama görevini ifa ettik. Onlar da büyük bir nezaketle, cep telefonlarının mesaj bölümünde ‘cevapla’ tuşuna basıp, uygun bir ‘şablon mesajı’ seçerek SMS kutlamasına SMS kutlaması ile cevap verdiler! Böylece herkesle bayramlaşmış olduk!
* * *
Ben şahsen bayramlarda en çok ‘harçlık’ almayı seviyorum. Ancak, bu yaşımda bana harçlık veren sadece kaynanam oluyor. Ben de onun için siftahı kaynanamın elini büyük bir hevesle öperek yaptım. Harçlığımı kaptım. Bahşiş kapamadan öptüğüm diğer elleri ise daha düşük bir enerji ile öpmüş olabilirim, zira birkaç büyüğümden:
- Bu bayram senin el öpme tekniğinde bir kayıp var, diyen sitemler aldım.
Ben ise onlara ‘Bahşişsiz el öpmenin tekniği ancak bu kadar oluyor’ diyemedim. Boynumu büktüm:
- İnşallah Kurban Bayramı’na daha çok çalışmış olacağım, diye cevap verdim.
Büyüklerim de yine hiç bahşişe değinmeden:
- Bari bol bol prova yap, sağ elini iyi çalıştır. Tuttuğun her eli önce dudağına, sonra alnına götür, elin alışsın, dediler.
* * *
El öpme görevimi büyük çapta ifa edince bu sefer aklım mutfaktaki baklavaya kaydı. Çeşitli fırsatlar yaratarak mutfağa birkaç kez daldım. Bilmem farkında mısınız, yenen her baklava dilimi, ilave bir dilim daha yemek için insanın içinde yeni bir açlık duygusu yaratıyor. Ancak, mutfağa üçüncü sortide hanıma yakalandım. Meğerse, gazetelerde her türlü sağlık konusunda fetva veren tıp doktoru yazarlar, baklavayı da zararlı buluyorlarmış, ‘Aman az yiyin!’ diye uyarıyorlarmış. Hanım hayatında hiç tanımadığı doktor yazarın sözünü benim ‘Vallahi bir şey yapmaz’ sözüme üstün tuttu ve baklava kutusunu elimden aldı.
* * *
Yenecek baklava, öpülecek el kalmayınca salonda kestirmeye başladım.
Rüyamda Başbakan’ı Dubai Towers’tan millete seslenirken gördüm. Ancak, zaten uzun olan boyu 322. katta daha da uzun gözüküyordu. Ben önce Towers’tan dünyaya bakınca insanın boyu daha uzun duruyor sandım; ancak Başbakan, Kadir Topbaş’ın sırtına çıkmış, oradan sesleniyormuş millete.
Başbakan konuşmasında konuyu Meclis’teki hortlağa getirdi, çok merak ettiğimiz bu konuda bizi tenvir etti. Hortlak ‘vatan haini’ imiş. Başbakan sağ elini sağ şakağına vurdu. Önce ne demek istediğini anlamadım. Sonra anladım, demeye çalışıyor ki ‘bu hortlakta zerre kadar kafa yok’. Başbakan hortlağa parmak sallayarak:
- Erkeksen bana gözük yahu, dedi. Hemen o saat hortlağın tırsacağını, artık bir kez daha ölse dahi Meclis’e bulaşamayacağını anladım.
Ancak, bir noktayı anlayamadım. Konuşması bitince Başbakan, Dubai Towers’tan çıktı, gözümün önünde Towers’ı önce ikiye, sonra dörde katladı. Cebine soktu. Ekrana döndü:
- Ne olur ne olmaz, böyle kıymetli Towers’ı her daim cepte taşımak gerek, dedi.
Yengemgiller gelmiş, hanım uyandırdı, bir kez daha beleşe el öptüm! Yemin ettim, gelecek bayrama bahşişi önden kapmadan el öpmeyeceğim!