Paylaş
Bir insan için en zor işlerden biri alışkanlıklarından vazgeçmesi! Alışkanlıklarla yaşamak çok kolay. Adı ilerleme de olsa, yeni koşullara ayak uydurmak bir bela. Ben, birkaç gündür ABD'de şaşırdığım olaylar ve olgulara bakınca, ‘‘Peki biz AB komisyonunun ilerleme raporundaki şartlara nasıl ayak uyduracağız?’’ diye kara kara düşünmeye başladım.
MGK'nın ülkesinin siyasal yaşamına damgasını vurmayacağı, işkence ve kötü muamelenin yok olacağı; Vural Savaş'ın kulakları çınlasın, düşünce özgürlüğü ihlalinin olmayacağı; Türk askerlerinin Kıbrıs'tan geri çekileceği, idam cezasının kalkacağı, Kürt sorununun azınlık hakları başlığı altında ele alınacağı, siyasilerin ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü konularını demokratikleşme ile birbirinden ayıracağı bir Türkiye'yi değil kurmak bu kavramlara alışmak bile oldukça zor olacak.
İnsanın alışkanlıklarından vazgeçmesinin ne kadar zor olduğunu, üstelik bu eylemin insandan beyinsel faaliyet istediğini ABD'de çok açık fark ediyorum.
ABD'de nelere alışamadım?
- Bu ülkede neredeyse çoğunluk Genelkurmay Başkanı'nın adını bilmiyor. Genelkurmay 2. Başkanı'nın değil adını, bu unvanın varlığını bilmiyorlar. Savcı denince, akıllarına Clinton'ın bilmem nesinin peşine düşen savcı geliyor. Ben bu durumu alışkanlıklarım çerçevesinde saygısızlık olarak niteledim.
- Bütçeleri önümüzdeki 10 yıl ‘‘fazla’’ vereceği için buradaki aklı evveller kara kara düşünüyorlar. ‘‘Gerçek müttefik’’ olsalar, akıllarına biz geliriz!
- Gözle görülecek mesafede bir tek araba olmasa dahi kırmızı ışıkta duruyorlar. Yola bir yaya adım attığı anda da zınk diye duruyorlar. Amerikalılar hiç acelesi olmayan insanlar.
- Başkan adaylarının bazılarını yaşlı buluyorlar. Galiba tecrübeye hiç prim vermiyorlar.
- Kaldığım küçücük şehirde tam 9 adet üniversite var. Brown Üniversitesi'nin kapısında kuruluş tarihi olarak 1654 yazıyor. Bizim dedelerimiz kan ter içinde cenk peşinde koşarken bunlar káğıt-kalem peşindeymişler.
- Tanıştığınız kişiler daha telefon numarası sormadan ‘‘e-mail adresiniz nedir?’’ diye soruyorlar. Ben oturduğum evin posta kodunu bile bilmiyorum.
- Lokantalarda garsonluk yapan genç kızlar bana hep gülümsüyorlar. Bu kadar yakışıklı olduğumu bana Türk kadınları katiyen hissettirmemişlerdi.
- ‘‘Türkiye'den geliyorum’’ deyince ‘‘Aa! tabii deprem ülkesi’’ diye tepki veriyorlar. Buralarda şiş kebabımızı veya rakımızı bilen kimse yok. Bilenler de Yunanlılar'ın zannediyorlar. Tam Yunanistan ile birbirimize alışırken insanın aklına kötü şeyler geliyor.
- Hele hele Başbakan Bülent Ecevit'in tarihi gezisinden kimsenin haberi yok. Zannedersin ki, bizimki ile onların başkanı Oval Ofis'te değil -zaten Oval Ofis deyince akıllarına başka şeyler geliyor- gizlice Kuzey Kutbu'nda buluşmuşlar.
- Hava durumunu bile internet'ten öğreniyorlar. Alışverişi, seksi, sohbeti, dedikoduyu, bilet rezervasyonlarını; bilemem belki de defi hacetlerini bile internet üzerinden hallediyorlar.
- Kitapçıların rafları adlarını hayatımda hiç duymadığım yazarların kitaplarıyla dolu. Demek ki bu ülkede binlerce insan, bir şey yapmadan, sadece yazarak geçinebiliyor. Hem de nasıl!
İnsanın alıştığından vazgeçmesi çok zor. İki gündür değişimin ne kadar zor olduğunu bizzat yaşıyorum. Allah insanı alıştığından geri koymasın!
Ben diyorum ki, yol yakınken AB sevdasından vazgeçelim. Biz kendi kendimize bir yol tutturmuş, gidiyoruz. Bunlar adama Müslüman mahallesinde salyangoz bile sattırırlar!
Paylaş