Paylaş
Feribotla Bursa’ya giderken uzaktan görülen bir adadır o bizim için...
Peki gideniniz, göreniniz var mı?..
Eminim yoktur...
Gitmeye kalksanız gidemezsiniz... Uzaktır...
Bir adaya gidecek olsanız, daha yakındakileri tercih edersiniz...
Daha da önemlisi gitmeyi gerektirecek bir neden yoktur.
Çünkü adada bir şey yoktur.
Şimdi Yassıada’da turizm tesisleri kurma projesi tartışılıyor.
Oteller, tesisler, kongre merkezleri olacak ve bir de demokrasi müzesi kurulacak...
“İstemezük” diye ayağa kalkanlar, Yassıada’nın 1960 darbesinde çekilen acıları simgelediğini, oranın yas adası olarak kalması gerektiğini savunuyorlar.
Gitmesek de görmesek de o ada bizim adamızdır misali!
Bakın uzaklardan bir örnek vereyim; Cape Town’ın 15 kilometre uzağında da bizim Yassıada gibi bir ada vardır: Robben Adası...
Nelson Mandela’nın 17 yıl boyunca hapis yattığı adadır bu...
Bugün o hapishaneden, hücrelerden başka da görülecek bir şey yoktur Robben adasında...
Ama Güney Afrika’daki özgürlük mücadelesini simgelediği için kimsenin aklına Robben adasına turizm tesisleri yapmak gelmemiştir.
Robben adası bugün hâlâ binlerce turistin akınına uğruyor.
Daha 15 gün önce ülkeyi ziyarete giden Obama gezdi adayı...
Kabul ediyorum, Yassıada da pekala böyle bir demokrasi adası olabilir...
Peki gider misiniz?
Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı spor salonları, kaldıkları hücreler restore edilse, orası bir demokrasi adası haline dönüştürülse görmeye gider misiniz?
Sırf bunu görmek için 2 saat gemiyle gidip, 2 saat döner misiniz?
Ben söyleyeyim; hayır!
Robben adasının en büyük avantajı, ana karaya 25 dakika mesafede olmasıdır...
Ama Yassıada öyle değil, uzak.
Oraya gittiğinde insanların oturabileceği, konaklayabileceği, yemeğini yiyebileceği, hiç değilse bir gününü geçirebileceği tesisler mutlaka olmalı.
Yassıada’nın en kötü hali bugünkü halidir...
Makul seviyede bir turizm yatırımı ve bir demokrasi müzesi, hiç görmediğimiz adayı belki görmemizi sağlayacaktır.
Hıncal abi, itirazım var
Ayselim albümünü sevmediğini yazdı Hıncal Uluç, gerekçesi olacak şey değil ama...
Diyor ki; “Keşke Aysel Gürel’in unutulmaz şarkıları, ilk söylendiği gibi toplansaydı albümde. İnsan alıştığını seviyor. Bu tür anma albümlerinde orijinal şarkılar olmalı”... Böyle şey olur mu Hıncal Abi?
O zaman o toplama albüm olur, o albümü kim niye alsın?
İndir dinle Sezen’den 1945’i ya da diğer orijinal şarkıları...
1945’i Metin-Eda Özülkü’nün, Firuze’yi Tarkan’ın, Sitem’i Ata’nın söylemesi önemlidir...
Yorumu beğenirsin beğenmezsin o ayrı... O zaman aynı mantıkla Orhan Gencebay’a saygı albümüne de itiraz edelim...
Orhan Baba’dan dinlemeye alıştığımız şarkıları başka sanatçılar söyledi...
Ayrıca bir şey daha söyleyeyim mi Hıncal Abi?
Aysel Gürel öldükten hemen sonra anısına bir albüm yapıldı, hangimizin haberi oldu, hangimiz konuştuk?..
Bu albümü konuşuyorsak, şarkıları yorumlayanların gücündendir...
Vale faciası...
Valelerin aldıkları otomobilleri nasıl hoyrat kullandığı, dan dun sürdüğü herkesin malumu...
Önceki akşam İncirli Caddesi’ndeki Cafe Keyif’te böyle bir vale üç araca birden girdi...
Vale, müşterinin Corvette’ini hızlı ve kontrolsüz sürerken yol kenarındaki otomobillere çarptı...
Araçların biri kafenin bahçesine düştü ve pert oldu.
Diğer ikisinde de ciddi hasar var.
Üstelik Corvette sigortasız çıkmış...
Babasının galerisinden alan bir genç kullanıyormuş Corvette’i...
Bu kaçıncı vale hikayesi...
Mekanlar bu vale işini ciddi şekilde kontrol altına almalı ve denetlemeli...
Paylaş