Hülya Dergisi’nin son sayısında Hülya Avşar’ın editoryal yazısını okurken dikkatimi bir şey çekti, Avşar "Uluslararası ödüle sahip tek oyuncuyum" diyor yazısında.
Yazının başındakiler mesleğiyle ilgili değil.
O yüzden onları tartışmayacağım, sadece aktarmakla yetineyim;
"Ben selüliti olmayan, proporsiyonu (oranları) düzgün, sporcu, zayıf ve çok güzelim.
Dünyada bile kendimden güzel bir ünlü göremiyrum.
43 yaşımda ve en dişi çağımdayım.
Omuzlarımda gamzelerim var.
Gözlerim çok güzel ve güzel bakarım" diyor Hülya Avşar.
Bunları kendi kaleminden bu ayki Hülya Dergisi’ne yazmış.
Zaten yazının başlığını da, "Dünyanın en güzeliyim aksini söyleyemezsiniz" diye atmış.
İster hak verin, ister megolamaninin zirvesi deyin bunu tartışmayacağım.
Avşar aynı yazıda, "Uluslararası ödüle sahip tek oyuncuyum" diyor ki, işte buna itirazım var.
Ya Türk Sinema tarihinin kendisiyle başladığını zannediyor Hülya Avşar ya da sektörüyle ilgili bilgi sahibi değil.
Ben bir çırpıda Hülya Avşar’ın "uluslararası ödüle sahip tek oyuncu olmadığını" gösteren bir liste sayabilirim.
Hadi Yılmaz Güney’in (Yol’la Cannes’da), Metin Erksan’ın (Susuz Yaz’la Cannes’da), Fatih Akın’ın (Duvara Karşı’yla Berlin’de ve her yerde) aldığı ödülleri geçtim, onlar yönetmen.
Hadi Sibel Kekilli’yi de bizden saymayıp, aldığı ödülleri görmezden gelelim...
Hadi Uzak’la 2003 Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü paylaşan Mehmet Emin Toprak ve Muzaffer Özdemir’i de oyuncu saymayalım!
Peki Şener Şen’e ne diyeceğiz?
Çiçek Abbas’la, 1997 Valencia Film Festivali’nde kazandığı En İyi Erkek Oyuncu Ödülü, ödül değil mi?
Ya Tuncel Kurtiz?
Yoksa Kuzunun Gülümseyişi’yle, 1987 Berlin Film Festivali’nde aldığı Altın Ayı uluslararası değil mi?
Ya Haluk Bilginer’in Masumiyet’i?..
O filmle, 1998 Fransa Angers Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu ödülü almıştı.
Aynı yıl aynı filmle Güven Kıraç da İsrail Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanmıştı.
Hep erkek oyunculardan mı bahsettim...
Belki de Avşar, "Uluslararası ödüle sahip tek kadın oyuncuyum"demek istemiştir.
Öyleyse Hülya Koçyiğit’i oyuncudan saymıyor.
Ya da Koçyiğit’in Kurbağalar’la 1987 Fransa Nantes Film Festivali’nde aldığı En İyi Kadın Oyuncu’yu ödülden...
Kaldı ki Hülya Koçyiğit bir yıl sonra da, yine Fransa’da Amiens Film Festivali’nde bu kez Bez Bebek filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülü almıştı.
Onlar 20 yıl önce olduğu için Avşar hatırlamıyor olabilir.
Meltem Cumbul’un geçen yıl Gönül Yarası’yla Kaliforniya Palm Springs Film Festivali’nde aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülünü hatırlamaması mümkün mü?
Avşar 1993 yılında Berlin in Berlin’le Moskova Film Festivali’nde aldığı ödülü, Türk oyuncuların uluslararası alanda aldığı tek ödül zannediyor ki, hem yanılıyor hem de meslektaşlarına ayıp ediyor.
Tıp dünyası Eda Taşpınar’ı incelemeli
Geçen ay Nurettin Hasman’la Arnavutköy’de kafede çay içerken görmesem, Eda Taşpınar’ın sadece yüzüstü yattığını düşüneceğim.
Geçenlerde bir gazete "Biri Eda’yı çevirsin" diye çok güzel bir başlık atmıştı bu konuyla ilgili.
Yaz boyu yüzüstü yatıyor, kış gelince ayağa kalkıyor.
Bence tıp dünyası Eda Taşpınar’ı mercek altına alıp, incelemeli.
Yüzüstü yattığından değil, bu kadar güneşe nasıl dayandığından dolayı...
Eğer güneş ışınları söylendiği kadar zararlıysa Eda Hanım çoktan bir cilt rahatsızlığına yakalanmış olmalıydı.
Zararlı olduğu halde güneş Eda Hanım’a bir şey yapmıyorsa, bilim dünyası bunun sırrını bulup bizimle de paylaşmalı.
O kadar güneşin altında kalmaya, hiçbir koruma faktörü fayda etmez çünkü...