Paylaş
Arkeoloji eğitimi almış biri olarak, İstanbul’un surlarından çeşmelerine bugüne kadar defalarca örnekleriyle yazdığım bir konu bu.
Ama hiç bu kadar korkuncuyla karşılaşmamıştık.
Şimdi bu işin ehil olmayan ellere teslim edilmesini, denetlenmemesini bir kenara bırakalım.
Ben bu mozaikleri yurtdışına kaçırsaydım suç olur muydu?..
Hem de nasıl! Tarihi eser kaçakçılığından canıma okunurdu.
Yanı başımızda örneklerini gördüğümüz gibi balyozlarla, dozerlerle girip yakıp yıksam suç olur muydu?
Hem de nasıl! Tarihi eserlere zarar vermekten hakkımda davalar açılırdı.
Peki bu kadar kıymetli mozaikleri karikatür haline çevirmek nasıl oluyor da suç olmuyor?
Ha yurtdışına kaçırmışsın, ha balyozu alıp girmişsin, ha böyle katletmişsin...
Ne farkı var?
Öyle de böyle de yerine bir daha koymak imkansız bu eserleri.
Ve günlerdir bakıyorum, konuyla ilgili tek bir sorumlu yok ortada. Kültür Bakanlığı ortalığı ayağa kaldırmıyor, Müzeler Genel Müdürlüğü’nün yakasına yapışmıyor.
Bu restorasyon katliamını yapanlar kimdir, kimlerdir, hangi kurum, hangi şirkettir bilen var mı?..
Bulundu diyelim, bir cezası var mı?
Ne dersiniz Sayın Ömer Çelik?..
Hüseyin’in Sofra’sı
Londra’da Sofra restoranlarıyla büyük başarıya imza atan Hüseyin Özer’le benim tanışmam 1988 yılıdır. 17 yıl olmuş...
Londra’da kaldığım o dönemde Özer’le çok sık buluşur, neredeyse her gün görüşürdük.
Türkiye’de daha bu kadar bilinmiyordu.
Bu yüzden onun Sofra’yı marka haline getirme çabalarına, yaşadığı zorluklara, bazı restoranlarını kapatıp yenilerini açmalarına, Sofra’yı tırnaklarıyla bir Londra markası haline getirmesine yakından şahidim.
Ve en önemlisi de onun yemek tutkusuna, müşteriyi memnun etme çabasına...
Londra’nın en yeni mekânlarına birlikte gider, ben karnımı tıka basa doldururken o bütün mönüyü söyler, tadımlar yapardı.
Hiçbir zaman vazgeçmediği Issey Miyake gömlekleri ve ceketleriyle hikâyesi kadar görüntüsü de ilginçti.
Karaköy’de Sofra’yı açacağını biliyordum, köşe yazılarında haberlerini okuyordum.
Daha resmi açılışını yapmadan geçen akşam “Dur şuna bir baskın yapayım” diyerek gittim Sofra’ya.
Bakmayın siz Onur’un “Bir tık ötesi düğün salonu olurdu” dediğine, umduğumdan çok daha şık bir restoran yapmış.
Benim Covent Garden’daki hariç, Sofra’larla ilgili en büyük eleştirim; dekorasyonun, müthiş lezzetlerin yanında zayıf kalmasıydı.
Bu kez onu da başarmış Hüseyin Özer, Karaköy’de üst seviyede bir mekân hazırlamış.
“Önce şarap mönüsünü istiyorum, zayıfsa yemek bile söylemeyeceğim” dedim.
Sadece Türkiye’den değil, dünyadan bile butik üreticilerin olduğu iyi bir şarap mönüsü hazırlamışlar.
Tek bir markanın sponsorluğunda değil, ne arasanız var; üst segment şaraplar da, orta seviyedekiler de...
Yemeklere gelince...
Etler benim diyen steak house’lardan iyi, zaten Hüseyin Özer bu konuda çok iddialı; “İstanbul’da et sattığını sananlar da burada yiyecekler” diyor.
Humustan muhammaraya klasik Sofra lezzetleri zaten her zamanki gibi iyi.
Şimdi diyeceksiniz ki arkadaşının mekanını övüyor.
Değil efendim, gidin görün, beğenmediğiniz yemek olursa da Hüseyin Özer’e selamımı söyleyin.
Bakın bakalım Onur mu haklı, ben mi?..
Şahan’ın düğünü haber olmayacak mı?
Meğer Şahan Gökbakar evlilik hazırlığındaymış, hatta sevgilisi Selin Ortaçlı dört aylık hamileymiş, düğün yapıp doğuma Amerika’ya gideceklermiş.
İddialar bu yönde...
Belki de magazincilerle kavgasının altında bile bu evliliğin, baba olmanın gerginliği yatıyordur.
Şimdi magazinciler kendilerine hakaret ettiği gerekçesiyle Şahan’a kızdılar.
“Birlikte hareket edelim, tepki gösterelim” dediler ya...
Medyanın bir ünlüye karşı ortak hareket etmek gibi bir görevi olmadığı bir kez daha ortaya çıktı işte.
Herkes Şahan’ın düğününün, baba olmasının peşine düşecek, herkes bu haberleri yapacak.
Gazetecinin işi ünlüye haddini bildirmek değildir...
Ünlünün işi de gazeteciye işini öğretmek...
Titanik’i canlı izlemek
27 Nisan’da Londra Royal Albert Hall’da “Titanik” filminin dünya prömiyeri yapıldı.
Davetliler, orkestranın canlı müziği eşliğinde filmi izlediler.
13 yaşından beri “Titanik” filminin hayranı olan Erkan Düzdaş’a da ablası büyük bir sürpriz yapmış ve bu galaya en ön sıradan bir bilet almış.
Erkan Düzdaş, bu müthiş geceden izlenimlerini yazmış bana, videosunu da çekip Youtube’a koymuş. Konserin sonrasında yapılan partide filmin yönetmeni James Cameron’la tanışmış.
Bir gün sonra ise “Titanik”in ilk hareket ettiği Southampton Limanı’na götürülmüş, buradaki müzeyi gezmiş.
“Titanic Live”, haziran ayı boyunca Avrupa turnesinde olacak.
14 Haziran’da Prag, 15 Haziran’da Münih, 16 Haziran’da Berlin, 17’sinde Hamburg, 18’inde Viyana’da...
26-27-28 Haziran’da ise Paris’te olacaklar.
Erkan Düzdaş gibi “Titanik” hayranları varsa aklında olsun.
Büyük organizatörlerin de aklında olsun “Titanic Live”, belki önümüzdeki yıl İstanbul’a getiren birileri çıkar.
GS % 34
Spor yorumcuları üç büyüklerin şampiyonluk şansını yüzde 33 olarak değerlendiriyor.
Toplamı 99 yapar, peki kalan yüzde 1 ne olacak?..
Ben söyleyeyim; o yüzde 1 Galatasaray’ın...
Yani fikstüre göre rakiplerinden biraz daha şanslı Galatasaray.
Paylaş