Şimdi biz Twitter’da yazanlar, Hıncal Uluç’un gazına gelen bazı bilim adamları tarafından teşhirci ve rontgenci ilan edildik ya, ben de onlara “değişen dünyada arızalı olan biz değil belki sizsiniz” diye yanıt vermiştim...
Bilim adamları bizi teşhirci ilan etse de, sosyal medyanın hiç burun kıvırılacak bir şey olmadığını dünyada şirketler çoktan keşfettiler bile... Geçenlerde yurt dışında Domino’s’un başına gelen bir olayın görüntülerini izledim. Twitter kullanıcısı bir kadın dünyada dakikliğiyle övünen Domino’s’a verdiği siparişin zamanında gelmemesi, üstelik yanlış gelmesi üzerine şirketi eleştiren twit’ler girmeye başlıyor. Kısa bir süre sonra kadının Twitter sayfasına bir mesaj düşüyor... Siparişi zamanında getiremeyen Domino’s şubesinin müdüründen geliyor mesaj, yanında da bir video linki var... Şikayetçi kadın tıkladığında karşısında şube müdürünün çekilmiş videosunu görüyor; “Haklısınız, hata bizden kaynaklanıyor, özür dileriz” diyor müdür videoda... Sonra yanına siparişi alan elemanı çağırıyor, eleman da videoda hatanın neden kaynaklandığını anlatıyor. Bu video uluslararası şirketlerde sosyal medyanın nasıl etkin kullanılacağına örnek olarak gösteriliyor şimdi... Her ne kadar bazıları Twitter’i kullananları teşhirci, Facebook’u kullananları seks peşinde görse de sosyal medyanın gücü giderek yükseliyor.
Yeni nesil halkla ilişkilerciler... Bu durum halkla ilişkiler işini de değişime uğratıyor. Twitter, Facebook, bloglardan oluşan sosyal medyada şirketler hakkında olumsuz şeyler yazılmasını önlemek başlı başına bir iş haline dönüştü. İtibar yönetimi deniyor buna... Domino’s Pizza hakkında olumsuz yazan tek bir kullanıcıyı bile bu itibar yönetimi sayesinde buluyor. Halkla ilişkiler yapan şirketler, çalıştıkları müşterileri için sosyal medyayı en iyi şekilde kullanmayı hedefliyorlar. Mesela Zülfü Livaneli, Veda’nın beğenilmediğini söyleyenlerin neden filmden ağlayarak çıkanları görmediğini söyleyip duruyor... Sosyal medyanın etkisi olabilir mi acaba?.. Sosyal medyanın önde gelen isimlerinden hiç kimse Veda’ya övgüler düzmedi. Bunun etkisinin dalga dalga yayılıp yazılı basına, televizyona yansıdığını görmeyenler yeni dönemin halkla ilişkilercisi olamayacak... Bugün sosyal medyayı çoluk-çocuk eğlencesi olarak görenler de er geç buranın önemini anlayacak.
Film tanıtımı gibi oyun tanıtımı...
Playstation meraklılarının uzun süredir hasretle beklediği God of War 3 adlı oyunun satışına dün itibariyle başlandı. 17 Mart itibariyle de her yerde satılmaya başlanacak. Alışveriş merkezlerinde, metroda, orada burada suratına boylu boyunca dikiş atılmış bir savaşçı fotoğrafı görürseniz şehre yeni macera filmi geldi sanmayın, bu oyunun afişi işte o... Sırf bu oyun için 800-900 lira verip Play Station 3 konsolu alanlar var, oyuna da 120 lira civarı verecekler. Yani God of War oynamanın bedeli 1000 liracık civarında!!! Geçenlerde Sony yetkilileriyle sohbet ederken öğrendim; televizyondan kameraya, ses sistemlerinden notebook’a kadar pek çok elektronik alet üreten dev şirketin oyunlardan kazandığı para yabana atılır gibi değilmiş. Playstation 2 kırıldığı ve oyunların korsanı çıktığı için Türkiye’de çok karlı olmamış ancak Playstation 3 kırılamadığı için herkes orijinal oyunları alıyor. Bu yüzden God of War 3’ün karlılığı Sony’nin yüzünü güldürecek gözüküyor. Ben Playstation 2’de kaldım... Onda da Acun, Şahan, Kenan gibi bir futbol delisi olamadım hiçbir zaman... Bir süre sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Ama bu işe sardıran da tam sardırıyor, God of War çılgınlığı da bunun son örneği. 10 bin civarında piyasaya sürülecekmiş oyun Türkiye’de, ilk etapta yarıya yakının hızla tükenmesi bekleniyor. Oyunun alışveriş merkezleri, metro duraklarında yürütülen reklam kampanyası ise bu pazarın gözardı edilemeyeceğini gösteriyor. Ancak afişlerde keşke daha soft bir yolu tercih etseydi Sony’ciler... 3-5 yaşındaki çocuklara her yerde karşımıza çıkan bu fotoğrafın neyi anlattığını anlatmakta hayli zorlandı anne-babalar. Oyunun baş karakteri Kratos’un dikişli suratı çocukların rüyasından bir süre çıkmayacak gözüküyor.
İki şeye çok şaşırdım...
1- Zülfü Livaneli’nin Veda konusunda her geçen gün daha da agresifleşmesine... Son olarak Saba Tümer’in programında, Mirgün Cabas ve Hakkı Devrim’i, Ferit Şahenk’e şikayet etti. “yalan söylüyorlar, NTV’ye yakışmadı” diyerek. Siyasetçilerin köşe yazarlarını patronlarına şikayet etmesinden ne farkı kaldı bunun... 2- Tuğba Büyüküstün’ün galada sevgilisiyle köşe kapmaca oynamasına... Tuğba’nın sevgilisini bilmeyen mi var... Ya sevgilinle gelme o zaman galaya ya da geldiysen gazetecilerden kaçma... Bu işleri bu kadar çetrefilli hale getirmeye ne gerek var anlamadım.