Hangi kanal, hangi kurum olursa olsun eğitime katkı çabalarını ayakta alkışlıyoruz.
Geçen yıl Okan Bayülgen ve Beyaz’ın sunumuyla Kanal D’nin düzenlediği organizasyon, Show TV’nin halen devam eden Yaşasın Okulumuz kampanyası, NTV’nin geçtiğimiz yıllarda öncülük ettiği yardım kampanyaları...
Kanalların toplumsal sorumluluklarını unutmadığını, sadece ratingi düşünmediklerini göstermesi açısından her biri çok önemli.
Pazar günü de Kanal D ekranlarında Baba Beni Okula Gönder kampanyası vardı.
Milliyet gazetesi bir süredir kız çocuklarının okula gidebilmesi için inanılmaz bir çaba gösteriyor.
Kanal D, Mehmet Ali Birand ve Seda Sayan’ın sunduğu programla bu işe omuz verdi.
Bu kampanyadan 8 trilyon toplandı. Türkiye’nin geleceği adına emeği geçen, yardımda bulunan herkese teşekkürler...
Ama can sıkıcı bir nokta vardı ki yazmasam olmaz.
Kanal D'de Baba Beni Okula Gönder kampanyası için yardım toplanırken, aynı anda Show TV'de Yaşasın Okulumuz için para toplanıyordu.
İkisi de önemli kampanya!
Ama aynı saatte olacak iş mi?
Show TV bugüne kadar kampanyasını saat 12.00 civarında yayınlıyordu.
Bu sefer 15.00'e Kanal D'nin kampanyasının tam karşısına koydu.
Belki böyle yapmasa Kanal D 8 değil, 9 trilyon toplayacaktı, belki 100-200 genç kız daha okula gitme şansı yakalayacaktı.
Her hafta süren bir kampanya değil ki bu, baltalamaya ne gerek var?
Ne olurdu sanki, Show TV Yaşasın Okulumuz'u 12.00'de yayınlasaydı?
Hem Show TV'de bu ülkenin okulları hem Kanal D'de genç kızları için daha çok yardım toplamanın kime ne zararı var?
Yardım kampanyasında rating rekabeti olmaz, tam aksine dayanışma olmalı!
Show TV tersini yapıp Kanal D’nin işini baltalamaya çalıştığı için okuyamayan genç kızlara borçludur.
BU İLİŞKİ REKLAM KOKUYOR
Son 'gözde çiftimiz' Yeşim Salkım-İlker İnanoğlu.
Fiyatı 1 liraya inen ve yenilenen Hafta Sonu dergisinde çiftin fotoğraflarını görünce şaşırdım.
Birbirlerine sarılıp 'Güzide pozu' vermişler, Red Room'da koltukların üzerine çıkarak dansedip 'mizansen' fotoğraflar çektirmişler.
Aynı Yeşim Salkım üç yıl önce Arben İçli'yle evlenip, "Yeter artık, öldüğümü duysanız bile yazmayın" diyerek medyaya küsmüş ve Paris'e yerleşmemiş miydi?
Şimdi reklam kokan bir ilişkiyle, koltukların üzerinde mizansen pozlar veriyor.
Ölümünü bile haber yapmasını istemediği medyanın önüne bayatlamış bir gösteriyle çıkıyor.
Kaç aylık ömrü olur bu ilişkinin bilmiyorum ama keşke son dizisi Seher Vakti tutsaydı da, Yeşim Salkım'ın oyunculuğunu konuşuyor olsaydık...
Sağol Ece, biz almayalım!
Ece Temelkuran bir süredir Milliyet'te yazmıyordu, dün Gamze Özçelik yazısıyla döndü.
Özçelik haberleri için, "Memleketin bütün gazeteleri birinci sayfasından verirken Milliyet bu meseleyi iç sayfalarda gördü, kenara çekilmeyi göze aldı" diyor.
Ekliyor: "Bir küçük kızın yok edilme ayinine katılmayacak kadar efendiyiz. Size de tavsiye ederiz".
Bunun efendilikle ne ilgisi var, olsa olsa editoryal bir tercih.
Bizse başka bir şeyi tercih ediyoruz...
Özçelik'in savcılığa verdiği ifadeyi atlamamayı, bütün Türkiye'nin tanıdığı bir kadının başına gelenleri aktarmayı, herkesin gündeminde olan bir olayı manşete taşımayı...
Yani gazetecilik yapmayı!
O yüzden Ece'nin tavsiyesine verilecek tek yanıt var: "Teşekkürler biz almayalım"...