"Modacılar bizi soyup vücüdumuza bakıyor" dedi mankenlerden biri. Sanki namus meselesiymiş gibi itiraz etti diğerleri.
Niye soymasın, tabii ki soyacak.
Modacı dediğin mankenin vücudunu kiralıyor, podyum için... Kiraladığı şeyin ne olduğuna bakması da en doğal hakkı.
Elbiseyi nasıl taşıyacak, kıçı başı nasıl, selüliti var mı bunları görecek ki ona göre kararını versin.
Mankenlik mesleğinin kuralı bu!
Artemis Yayınları’ndan çıkan Bir Modelin Yazı kitabında 15 yaşındaki İsveçli Jirina tesadüfen keşfediliyor ve modellik yapmaya Paris’e gidiyor.
Yaşına göre çok uzun ve çok zayıf bir kız. İlk işi Elle dergisinin moda çekimi.
(...)
Kapıda bir kadın karşılıyor beni, portföyümü istiyor.
Resimlerime baktıktan sonra, "Hepsi bu mu" diyor.
Sonra da ekliyor; "Pantolununu çıkarabilir misin"
Şaka mı yapıyor, kararsızlıkla gülümsüyorum.
"Bekliyorum" diyor.
"Şimdi mi?"
Ellerini kalçalarının üzerine koyup kaşlarını çatıyor; "Yarına kadar bekleyemem herhalde".
Spor ayakkabılarımı çıkarıp kot pantolonumun düğmelerini açmaya başlıyorum.
Bana bakıyor, kaşları hálá çatık, "Mersi" diyor.
Ağzındaki sigaranın izmaritiyle bir sigara daha yakıyor. "Bu kadar mı" diye sormaya cesaret edemeden kot pantolonumu çekip oradan ayrılıyorum.
(...)
Hikaye deyip geçmeyin, kitabın yazarı eski bir süpermodel olan Paulina Porizkova.
Yani neymiş, model dediğin dünyanın her yerinde soyunurmuş.
Dört dönüm bostan yan gel yat Osman
Güneşin altında yatmayı sevmem, ağaç gölgesinde uzanırım o yüzden bembeyaz gidip tatile bembeyaz dönerim.
Güneşin altında yatan insanları incelerim.
Bir plajda yatanlardan hangisi yabancı hangisi yerli ilk bakışta ayırmanın tek bir yolu vardır.
Bakın kitap ya da dergi okuyorsa illa ki yabancıdır.
Ha bire yağlanıp, sağa sola dönüyorsa, boş boş oturuyorsa bilin ki bizdendir.
Geçen gün havuz başında çok çarpıcıydı bu manzara.
Yanımda bir fotoğraf makinesi olsa, "Kültür farkı" başlığıyla yılın fotoğrafını çekerdim.
Türkler ve yabancılar aynı havuz başında, yaklaşık 40-50 kişi var güneşlenen.
Ben yemek yerken biraz yukarıdan bakıyorum manzaraya.
Yabancıların tamamının elinde bir kitap ya da dergi.
Küçüğünden büyüğüne, gencinden yaşlasına, güzelinden çirkinine hepsi şezlonglarına uzanmış bir şeyler okuyor. Arada bizimkiler var.
Kimi silikonlu göğüslerini daha fazla yakma derdiyle sürekli bikinisini açıyor, kimi etraftaki kızları kesiyor, kimi horul horul uyuyor.
Bu yüzden hangi plaja giderseniz gidin manzara değişmiyor; Yabancı turist kitap okuyor, yerli turist malak gibi yatıyor.
Mizah dergileri Türk solu gibi
Mizah dergileri de Türk solu gibi, sürekli kendi içinden hizipler yaratıyor.
10 karikatüristi bir odaya koyun, 5 bilemediniz 10 ay sonra, 3-3-4 şeklinde üç ayrı gruba ayrılmazlarsa ben de yazarlığı bırakırım.
Gırgır’dan Limon çıktı. Limon Leman oldu, Leman Penguen’i doğurdu, Penguen’in içinden Uykusuz çıktı, bu arada bu dergilerden ayrılan ufak gruplar pek çok dergi denedi, denemeye devam ediyor.
Pişmiş Kelle’si, Mikrop’u, Deli’si, şu sıralar Fermuar’ı...
Madem bu işin seyri böyle, herhalde bir süre sonra da Deniz Ensari, Fırat Budacı, Ender Yıldızhan Uykusuz’dan ayrılıp yeni bir mizah dergisi kuracaktır.