Önceki sabah Roma’ya giderken tesadüfen Selin Denizli ve nişanlısı Abdullah Burnaz’la aynı uçaktaydık.
10-12 kişilik bir grupla Roma’ya evlenmeye gidiyorlardı. Dün yapılan düğün töreni için Mustafa Denizli bir sonraki uçakla gelecekti. şimdi ismini vermeyeceğim ama gruptaki kadınlardan biri çok dertliydi... Burnundan soluyordu... “750 liraya kuaför olur mu Allah aşkına” dedi. Bir gün önce düğün için saçını yaptırmaya gitmiş ve tam 750 lira ödemiş. Sinirini hâlâ üzerinden atamamıştı. “Ne yaptırdığınıza bağlı” dedim. “Sadece meç yaptırdım saçlarıma” yanıtını verdi. “Yıkama ve fön çektiler bir de...” Düğünün diğer davetlileri, “Sonunda olayı gazeteciye anlatıyor” diye takılsalar da, hanımefendi oralı olmadı. “750 lirasında değilim, insanı ahmak yerine koyuyor bu kuaförler, ona kızıyorum... Yok kan şekeriniz düşmüştür bir tost söyleyelim... Yok çay-kahve içer misiniz? Sonra bir fatura geliyor 750 lira... Bir de dalga geçer gibi kulağıma eğilip ‘sizin için indirimli fiyat bu’ diyorlar. İndirimsiz olsa 1000 lira alacaklar demek ki...” Anlattığı kuaför İstanbul’un ünlü markalarından biri. Ne hizmet verildiğini kuaför salonundan doğrulatamadığım için adını vermeyeyim şimdi. Ancak ne olursa olsun, bu kuaförlerde ipin ucu kaçtı... Çayı, tostu bile en lüks kafe fiyatına satarsan... Gelen müşteriyi yolunacak kaz gibi görürsen, bunun adı kazıktır. Bırakın kadını, sosyetik erkek kuaförlerinde bile öyle... Sadece saçımı kestirmeye gidip 100-120 lira verip çıktığımı hatırlıyorum kuaförden. Bizim Muammer gazetede 15 liraya kesiyor. Komple hizmet, güleryüz, masaj da cabası... 750 lira ödeyen hanımefendinin haklı bir itirazı var. “Neden kuaförlerde fiyat menüsü olmaz” diyor. Saç kestirmenin, meç yaptırmanın, fönün, çayın-tostun fiyatı yazıldığı takdirde, müşterinin de ona göre hareket edeceğini söylüyor. Hikayenin sonu daha da komik... Hanımefendi kuaför parasını eşinin kredi kartıyla ödemiş. Eşinin cep telefonuna bankadan anında “X Kuaför’de 750 liralık harcama” uyarısı gelince pandomim kopmuş tabii.. Hangi erkek 750 liralık kuaför parasını normal karşılayabilir ki... Baksanıza benim cebimden çıkmamasına rağmen ben bile sinirlendim.
Cumhuriyet resepsiyonu için uzun etek aranıyor...
Roma’da dün ne yaptık biliyor musunuz; Vatan’dan Mutlu Tönbekici’yle mağaza mağaza gezip uzun etek aradık. Neden? Mutlu, Vatan yazarı olarak 29 Ekim’de Çankaya Köşkü’nde yapılacak resepsiyona davet edilmiş. Davetiyede şöyle bir uyarı var: “Uzun etek giyilmesi...” Mutlu’yu 20 yıldır tanırım, uzun etekle hiç hatırlamıyorum... Ya pantolon giyer ya da dizüstü etekler, elbiseler... “Dolabımda tek bir tane uzun elbise yok, ne yapayım” diyor. Ben ona Dolce&Gabbana’dan çok güzel püsküllü, rengarenk bir elbise beğendim; “Resepsiyona bununla gidersen, bu elbiseyi hediye alırım sana” dedim ama dinlemedi. Mutlu diyor ki: “Uzun elbise ne demek? Neye göre, kime göre uzun? Bana göre dizüstü uzun demektir... Ama Çankaya’ya göre dizaltı bile uzun sayılmayabilir.” Ben Mutlu’yu Roma sokaklarında bu sorularla baş başa bıraktığımda hâlâ kendisine elbise arıyordu. Bu yıl ilk kez tek resepsiyon düzenlenecek Çankaya’da... Sezer döneminde başlayan “eşsiz katılma” işi bitiyor yani... Diyeceğim o ki diğer kadın davetlilerin hepsinin dolabında uzun elbiseler hazır mı?
Gazeteciler Twitter sayfasına reklam alabilir mi
Bundan 6 ay önce internet sitelerine reklam alan Medyanet (bence bu işin en iyileri de onlar) yöneticileriyle toplantı yaparken; “Twitter sayfama reklam almak istiyorum” dedim. “Nasıl” diye sordular. “Bir markayla ilgili haftada üç kez olumlu twit yazacağım. ‘Ne kadar iyi banka, ne kadar güzel buzdolabı’ gibi... Buna karşılık da onlar bana reklam parası ödeyecekler” dedim. Bu twit’lerin sonuna da (rklm) notunu düşeceğimi söyledim... Gereksiz tartışmaların içinde kalmamak için de, reklamdan aldığım parayı bir hayır kurumuna bağışlayacaktım. Benim merakım buranın bir reklam mecrası olarak kullanıp kullanılmayacağıyla ilgiliydi. Türkiye’de takipçileri 100 bin sınırına dayanan ünlüler var. Kamuoyu oluşturuyor ve binlerce insana anında seslenebiliyor bu isimler. Neden reklamcılar bu mecrayı kullanmasın? Bunu test etmek istemiştim... “Çok iyi fikir” falan dediler, bunun üzerine karşılıklı çalışmayı düşündük ama daha sonra hayata geçirmedik. Önceki gün gazetede okudum... Hollywood ünlüleri Twitter sayfalarına ilan almaya başlamışlar. Reklam anlamına gelen (adv) notunu düşüyorlarmış yazdıkları twit’lerin sonuna. Buna karşılık da reklam verenden para alıyorlar. Daha bizde uygulayan yok ama tartışması şimdiden yapılabilir... Mesela, gazeteciler Twitter sayfalarına reklam alabilir mi?.. Mesela Ahmet Hakan, “Dikkaat Kırmızı” dese, sonuna da (rklm) notu düşse, inandırıcılığı sarsılır mı? Follower’lar kendilerini kullanılmış hissederler mi? Ombudsman’lar bu işe ne der? Ben en kısa sürede bu işi deneyeceğimi söyleyeyim de...