Kayıt nerede?

Nedir, ne değildir diye işin perde arkasına bakmadan onu linç etmek istiyorum...
Herkes gibi ben de koroya katılıp en ağır lafları sıralamak istiyorum.
Recm edilecek kim varsa taşı kapıp koşmak istiyorum.
Ama bunları yapan o kadar çok kişi olunca...
Ben “Hoop bir dakika beyler” demeyi tercih ediyorum.
“Bir dakika bakalım, Mehmet Ali Erbil hakkında siz o başlıkları, twitleri atıyorsunuz, yorumları yapıyorsunuz da adam böyle bir şey demiş mi?”
“Adam ‘Demedim’ diye yırtınırken neden yargısız infaz yapıyorsunuz” diye çıkıntılık yapıyorum...
“Ben böyle bir şey demedim diyen adamın burnuna al işte demişsin diyerek ses kaydı dayanmaz mı?” önerisinde bulunuyorum.
“Neden hâlâ ses kaydını çıkarmıyorsunuz” diye ısrarcı oluyorum...
Bu yüzden yargısız infaza koro eşliğinde katılan muhabirler, editörler, yazarlar, magazinciler gıcık gıcık bakıyor bana.
Not: Sosyal medyada linç ve sürü psikolojisi var. Ancak editör ve köşe yazarlarının bu psikolojinin etkisi altında kalıp gazetelere benzer başlıklar atması, yazı yazması büyük bir tehlike...

Reytingsiz televizyon

Dünden itibaren televizyonlarda reyting ölçülmüyor. Kim en çok izlendi, kim birinci oldu, kim kötü gidiyor artık kimse bilemeyecek.
Reklamcı, televizyon yöneticisi, yapımcı, seyirci kimse rakamları öğrenemeyecek.
Dört ay boyunca durum böyle, o da en iyi ihtimal...
Ancak bu büyük bir kaos demek.
Reklamveren neye göre reklam verecek?..

Ya önceki rakamları baz alacak ya da TRT’nin ölçüm yaptığı SBT’ye bakacak.
TRT’nin de istediği bu zaten, kendi ölçtürdüğü rakamların baz alınması...
Ancak reklamveren SBT’ye göre davranmaz, AGB yerine gelecek yeni ölçüm şirketi TNS’yi bekleyecek.
Bu arada başlayacak dizilerin, programların nasıl sonuç aldığını öğrenemeyeceğiz. Mesela “Muhteşem Yüzyıl”ın Star’da ne yaptığını bilemeyeceğiz.
Sülüman’la Star ne kadar yükselecek, Show ne kadar kan kaybedecek?
Star’ın yeni programları nasıl sonuç alacak?
Yeni diziler tutacak mı, tutmayacak mı?
Bir yandan da herkes TNS’nin yeni deneklerinin (rakam 2 bin 500’den 3 bin 500’e çıkacak) izlenme oranlarını ne kadar değiştireceğini merakla bekliyor.
Bugünküne yakın rakamlar mı çıkacak?
Sıralama ne kadar değişecek?
Küçük kanallar daha fazla mı pay alacak?
Umarım reytingsiz geçen bu dönem, TNS ile birlikte televizyonda rakamların sağlıklı alındığı yeni bir dönemin başlangıcı olur...

Ayasofya

İtiraf edeyim, en iyi yılbaşı hediyesini Akmerkez hazırlıyor...
“Ne güzel hediye paketleri yapıyorlar” diyecek halim yok.
Her sene özel bir kitap hazırlıyorlar.
Geçen sene Kapadok-ya’yı hazırlamışlardı, bir önceki sene Kariye Müzesi’ni...Bu sene Ayasofya kitabı geldi...
Tarihi, mimarisi, efsaneleriyle Ayasofya’nın her şeyi... İlhan Akşit’in kaleminden müthiş bir eser.
Ben Akmerkez’in kültür yaşamımızı anlatan bu büyük boy kitaplarını çok önemli buluyorum. Akmerkez yönetimi sadece hediye olarak düşünmemeli, isteyen müşterileri için de satışa koymalı bu değerli kitabı.
Not: Bu kitabı elime alınca yıllardır yanıtını bulamadığım soru bir kez daha aklıma takıldı; Neden Aya Yorgi’yi, Aya İrini’yi ayrı yazarken, Ayasofya’yı bitişik yazıyoruz?
Hakkı Abi de yok ki soralım...

Meme kanseri haberleri daha da artacak

Bunu ben değil, hocamız Osman Müftüoğlu söylüyor...
Canlı yayında, “Neden ünlüler sürekli meme kanserine yakalanıyor?” diye sorunca başlıktaki yanıtı verdi.
Hatta daha da öteye gidip, insanoğlunun kendi kendinin sonunu getirdiğini söyledi.
1970 yılından bu yana 40 bin kimyasal girmiş hayatımıza.
Yani insan vücudu hiç tanımadığı 40 bin ayrı faktörle tanışmış son 40 yılda...
“Nasıl başa çıksın vücut” diyor Osman Müftüoğlu...
Bu kimyasalların kimi böbreği olumsuz etkiliyor, kimi karaciğeri, kimi de damarları...
Sonunda vücut genç yaşta bir yerlerden iflas ediyor.
Önümüzdeki 10 yılda kanser vakalarının sayısının çok daha artacağını söylüyor Osman Hoca.
“Nasıl korunacağız peki bu illetten?” diye sordum.
“Hayatla kavga etmeyerek, daha sakin ve daha çok eskiler gibi yaşayarak” yanıtını verdi...
Hayatla kavga etmeyin!