Paylaş
Haber kanallarını geziyorum, gazetelere bakıyorum, internette özellikle yağma görüntülerini arıyorum, yok.
Oysa bu tür büyük felaketlerden sonra dünyanın her yerinde yağmalamaların başlaması beklenir.
İnsanlar mağazaları, evleri talan etmeye başlarlar.
Yakın tarihten bir-iki örnek vereyim:
- Ocak 2010’da büyük bir deprem yaşayan Haiti, en büyük yağmalamalardan birine sahne olmuştu. 316 bin kişinin öldüğü deprem sonrasında yağmacılara karşı öldürücü bir mücadele yürütülmüştü.
- “Haiti yoksul bir ülkeydi” mi diyeceksiniz, öyleyse Amerika’dan örnek vereyim: 2005’te Katrina Kasırgası’nın vurduğu New Orleans’ta dükkanlar, evler, mağazalar günlerce yoğun şekilde yağmalanmıştı.
- 2010’da Şili’deki deprem sonrasında da benzer manzaralar yaşandı. Depremden sonra başlayan yağmalama olaylarını durduramayan hükümet sıkıyönetim ilan etti.
- 1999 Gölcük depreminde İstanbul’da dilenci kalmamıştı, hepsi deprem bölgesine akın etmişti. Enkazlardan altınlar çalındı.
- Bizde o kadar eskiye gitmeye de gerek yok, 2009’da İkitelli’deki sel felaketinden sonra mağazaları yağmalamaktan 65 kişi gözaltına alındı.
Günlerdir Japonya’dan gelen haberleri dikkatle
izliyorum.
Tek bir yağmalama haberine rastlamadım henüz.
Binlerce araba üst üste binmiş. Dükkanlar, mağazalar, evler yıkılmış, her şey ortalığa saçılmış...
Yağmaya çıkan bir tek kişinin görüntüsü gelmedi daha Japonya’dan.
Herkes birbirinin acısını paylaşıyor, kimse zor durumdaki bir başkasının malını çalmaya kalkışmıyor.
Hayretle izliyorum Japonya’yı.
Başlarına gelen büyük felakete rağmen kimsede panik yok...
Bütün bir ulus soğukkanlı...
Bütün bir ulus ahlâklı...
Tüm dünyaya insanlık dersi veriyorlar adeta...
Aman dilimi ısırayım.
Tek bir yağmalama görüntüsü gelmezse Japonya’dan, saygım bin kat daha artacak kendileri küçük ama yürekleri büyük bu insanlara...
İkinci ‘Babam ve Oğlum’
Bugüne kadar pek çok film için “İkinci Babam ve Oğlum” dendi ama ben bu hafta vizyona girecek “Çınar Ağacı”nın gerçekten bu etkiyi yaratacağına inanıyorum.
Bir ay önce fragmanını gördüm filmin; “Ben bu filmi izlemeye cesaret edemem” dedim.
Çünkü ben bir anneanne çocuğuyum. Beş yaşıma kadar anneannem büyüttü beni, onun saçlarını koklamadan uyuyamadım.
Ömrüm boyunca da anneannemden kopamadım.
İki yıl öncesine kadar.
“Çınar Ağacı” da çok dokunaklı bir anneanne-torun hikâyesi...
Adviye Hanım’la torunu Barış’ın hikâyesi. Üstelik bir kadın elinden çıkma; yönetmen Handan İpekçi.
Ben bu filme dayanamam.
Eminim, hüngür hüngür ağlayarak izleyeceğim.
Bu yüzden “İkinci Babam ve Oğlum olacak” diyorum. Kimse için olmasa bile benim için...
Yüzde 100
Nişantaşı-Abdi İpekçi Caddesi’nin yeni mekânlarından Cento per Cento’ya (İtalyanca yüzde 100 demek) iki kez kısa süreline uğradığım için ne olduğu hakkında fikrim yoktu. Nihayet hafta sonu üç saatimi geçirdim mekânda, işte 100 üzerinden değerlendirme:
Yüzde 100: Mekân ve ambiyans... Romantik bir akşam yemeğine de, eğlenceli bir arkadaş grubu yemeğine de müsait. Dekorasyonu şık, yüksek tavanlı, ferah. Balkonda sigara içilebiliyor, isteyen de caddedeki masalarda yemek yiyip Nişantaşı’ndan gelip geçeni kesiyor.
Yüzde 99: Yemekler ve sunuş... İtalyan şef Maurizio Morelli’nin oluşturduğu mönü fiyat açısından makul, lezzet açısından üst seviyede.
Yüzde 98: Şaraplar... Zengin bir şarap mönüsü var, yerli ve yabancı pek çok şarabı bulmak mümkün. Tavana kadar dekorasyon olarak kullanılmış şarap şişeleri de daha girişte ‘şarap cennetine’ geldiğiniz hissini uyandırıyor.
Yüzde 97: Servis elemanları... Tecrübeli, cana yakın, işlerine hakimler.
Yüzde 96: Servis hızı... Lezzetli yemeklere ulaşmak için uzun süre masada beklemek zorundasınız. Tam İtalyan işi yani...
Paylaş