Gitmediğim bir konser

Kazım Koyuncu bugün yaşıyor olsa aramızdan ayrıldığı günden çok daha büyük kitleleri toplayan bir sanatçı olacaktı...

Haberin Devamı

Ölümünün üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen albümlerinin hâlâ en çok satanlar listesinde olması, hâlâ ödüller alması, adının her geçtiği yerde büyük bir alkış kopması bunun kanıtı zaten.

Volkan Konak’ın önceki akşam Kuruçeşme Arena’da verdiği konserin fotoğraflarına bakarken, Kazım Koyuncu’yu hayal ettim sahnede...

Hiç şüphesiz en az Volkan Konak kadar seyirci toplardı oraya, hatta ondan daha bile fazla.

Volkan Konak’a olduğu gibi Kazım Koyuncu şarkılarına da eşlik ederdi seyirci hep bir ağızdan...

Bu adamların böyle sevilmesi sadece iyi şarkı yapmalarından, yürekten söylemelerinden değil en başta adamlıklarından kaynaklanıyor.

Volkan Konak bu ülkedeki gizli fenomenlerden biridir.

Ne bir yerde haberi çıkar ne Bodrum’da üstsüz görüntülenir ama sahneye çıktı mı binlerce insanı toplamayı başarır.

Kazım Koyuncu da öyleydi...

Sıkı da solcuydu:

“Şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür.

Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve birçok güzel şeye sebep olabilirler.

İktidarlar, sistemler yıkılabilir, devirler değişebilir, şimdi dünyayı yönetenler kısa bir süre sonra üstelik bütün kötülüklerine rağmen unutulabilirler” diyecek kadar...
Ama sadece solcular değil, herkes dinlerdi/dinliyor söylediği Karadeniz türkülerini.

Volkan Konak’ın konserinden görüntüleri bugün gazetelerde göreceksiniz, kalabalığı seçemeyeceksiniz ama muhabir arkadaşları bile şaşırtacak bir konser olmuş Kuruçeşme’de...

Kaçırdığıma üzüldüm...

Fotoğraflara baktım baktım keşke gitseydim dedim, ah bir de Kazım aramızda olsaydı...

Tek kızdığım nokta neresi biliyor musunuz bu adamlar da Karadenizli türkücü, İsmail Türüt de...

Haberin Devamı

Sinir bozan enstrüman

Geçen yıl gittiğim Güney Afrika’dan dönerken anı olarak bir vuvuzela almıştım kendime.

Onların geleneksel çalgısı bu, bizim zurnanın deliksizi...

Zurnadan çok daha büyükleri ve uzunları var, sokaklarda çalan çalgıcıları, barda yerel grupları dinlerken ilgimi çekmişti bu müzik aleti.

Amanın meğer ne felaket bir şeymiş.

Güney Afrika’da oynanan Konfederasyon Kupası finalini izlerken anladım.

Geçen gün bizim Mevlüt Tezel yazdı “işkence altında maç izliyoruz” diye, Kupa’da hiç maç izlemediğim için abartıyor dedim, benim evdeki vuvuzela bu kadar kötü bir şey değil.

Meğer haklıymış!

Bir tanesi kötü bir şey değil de, 30-40 bin tanesi 90 dakika boyunca aynı anda çalınınca korkunç bir hale dönüşüyor.

Brezilya-Amerika finalini izlerken Afrikalı taraftarlar hep birlikte sürekli vuvuzela çaldılar, sinirden televizyonun sesini kıstım.

Hırsımı alamadım kapıcıyı çağırdım, “Bunu bir daha görmek istemiyorum” diyerek evdeki vuvuzelayı ona verdim.

Ama kötü yaptım galiba, dün sabah apartmanda Şükrü’nün dairesinden daha da kötü bir vuvuzela sesi yükseliyordu, aletle “Sivas’ın yollarına”yı çalmaya çalışıyordu...

“2010 Dünya Kupası’na kadar ben bunu Afrikalılar’dan daha iyi çalarım abi” dedi. “Ne olur onu at Şükrü” dedim.

Haberin Devamı

Boğaz’da kahvaltı

İstanbul’u dünyanın bütün kentlerinden ayıran en büyük iki ayrıcalığından biridir Boğaz’da kahvaltı (diğeri de, Boğaz’da rakı-balık)...
Güneşli bir hafta sonunda masmavi bir Boğaz, karşıda Anadolu, masada domates-salatalık-peynir, üzerinde zeytinyağı yoksa İstanbul’da yaşamamışsınız demektir.

En ucuzundan en pahalısına Boğaz’ın iki yakası boyunca bu keyfi yaşayacağınız onlarca yer var...

Arnavutköy İzz de bunlardan biri oldu.

Senem Çapa’nın bir süre önce açtığı bu mekan (eski Reis Cafe’ymiş hiç gitmemiştim) tam Kuruçeşme’yi geçince Arnavutköy kazıklı yolunun başladığı köşede bulunuyor.

Tahta geniş masalar, büyük şemsiylerle güzel bir bahçesi var.

Yukarıda saydıklarıma ek olarak yığınla kahvaltılık daha, deniz yanı başında.

Kuş sütü eksik bir hafta sonu kahvaltısı yaptık, adam başı 45 liraya...

Kısa bir süre sonra burada oturacak yer bulmak imkansız hale dönüşecektir çünkü en az kahvaltı kadar akşam yemeklerinde de iyiymişler.

Menüye baktım, en sevdiğim yanı ne oldu dersiniz? Şarap fiyatları.

Şarabın İstanbul restoranlarında pahalı olduğunu yazıp duruyorum, Senem de bunu bildiğinden hemen şarap fiyatlarını gösterdi.

DLC Öküzgözü 36, Doluca Karma 50, Sarafin Merlot 66 lira...

Şili şarapları 32-40 lira arasında, 70-80 liraya Fransız İtalyan şarapları var.

Demek ki istenince oluyormuş.

30-40 liraya satılan kadeh Absolut ve Smirnoff votkanın 18, viskinin 20 lira olması İzz’in fiyat politikası konusunda ipuçları veriyor.

İster kahvaltıya ister bir şeyler içmeye gidin keyifli ayrılacaksınız.

Yazarın Tüm Yazıları