Paylaş
Anadolu’nun 4000 yıllık üretim tarihiyle dünyanın en eski şarap üreten bölgelerinden biri olduğunu...
Türkiye’de kendine özgü yaklaşık 1000 farklı üzüm çeşidi bulunduğunu...
Atatürk’ün bir şarap mahzenine sahip olduğunu...
Böyle bir gelenekten gelen Türkiye neden hala dünya çapında şaraplar üretemiyor.
Yakın zamanda Türkiye’ye gelen ünlü şarap eleştirmeni Jancis Robinson, “Türkiye’deki üzüm bağlarından ve mahzenlerden edindiğim izlenim Türkler’in gerçekten olağanüstü şaraplar üretmesinin çok daha uzun süremeyeceğini gösteriyor” dedi.
Eğer şarap üreticileri bir parça hükümetin desteğini alsa, bırakın desteği önlerine engeller çıkarılmasa Türk şarapçılığı alıp başını gidecek.
Corvus’un üreticisi Reşit Soley, hükümetin pasif direnişçi bir tutum sergilediğini söylüyor; “Sizi öldürmüyor fakat gücünüzü tüketiyor. Sürekli ve yorucu bir mücadele bu” diyor.
Reşit Soley çözümü ürettiği 10 şişe Corvus’tan 9’unu yurt dışına ihraç etmekte bulmuş.
Türkiye’de şaraba uygulanan vergi Avrupa ortalamasının iki katına yakın.
Türkiye’de üreticiler litre başına 0,80 Euro vergi öderken, Avrupa da bu oran litre başına 0,48 Euro.
Getirilen bu vergiler de Türk şaraplarını pahalılaştırıyor, yabancı şaraplar karşısında haksız bir rekabete sürüklüyor.
Bu vergi politikaları yüzünden 2000’li yılların başlarında ulaşılan yüzde 12-15’lik büyümenin durduğunu söylüyor Sibel Kutman...
Geçtiğimiz yıl şarap sektörünün gelirinin yarısına yakını (3 milyar TL) vergiye gitti.
Tüm bu engellemelere rağmen son yıllarda sayıları artsa da iyi Türk şarabının çıkmamasının nedeni bu işte.
Dünyanın en iyi şaraplarının üretileceği topraklar üzerinde oturuyoruz, böyle güçlü bir mirasın sahibiyiz ama gelin görün ki Türk şarapçılığının eli kolu bağlı.
Büyük bir gelir kapısını elimizin tersiyle itiyoruz.
(Yazıdaki bilgiler Financial Times’ta geçenlerde çıkan bir yazıdan alınmıştır).
Kuzguncuk Türküsü
Devlet Tiyatroları bu sezon 60. yılını kutluyor, ıstanbul Devlet Tiyatrosu da 30. yılını...
Kuruluşunun 60. yılı dolayısıyla, “60. yılda 60 yerli oyun” sahneliyor Devlet Tiyatroları...
Genç kuşağın yeni oyunları da var içinde, tecrübeli oyun yazarlarının hiç gün ışığına çıkmamış oyunları da...
“Tiyatro öldü, bitti, seyircisi yok artık” deniyor ya, inadına tv’de en baba dizilerden birinin olduğu akşam kalktım bu 60 yeni oyundan birini izlemeye gittim.
Kuzguncuk Türküsü’nü...
Salonun tamamına yakını doluydu, sevindirici olan genç seyircilerin çoğunlukta olması.
TV başına çakılıp kalmayan, her gece bar bar dolaşmayan, tiyatroyu merak eden bir genç kesim var demek ki...
Tiyatronun yerli diziler karşısında hiçbir zaman mağlup olmayacağının kanıtı da onlar.
Güngör Dilmen’in yazdığı Kuzguncuk Türküsü 6-7 Eylül olaylarını anlatan, o dönem evlerinden iş yerlerinden sürülen azınlıklara selam gönderen, hatta mahcubiyetini bildiren müzikli bir oyun.
Ayrı ayrı zamanlardan gelip bu oyunda buluşan Kuzguncuklu Marko Paşa da var oyunda, Can Yücel de...
Marko Paşa gazetesini çıkaran Aziz Nesin de...
Ama en güzeli dört kültürün (Türk, Ermeni, Yahudi, Rum) iç içe geçmiş şarkıları var...
Gülenay Kalkan oyunculuğuyla, sesiyle, söylediği şarkılarla oyunun yıldızı...
Kuzguncuk Türküsü’nün en zayıf yanı dekoruydu...
Bir de karakterlerin hikayeleri yüzeysel geçilmese, mesela Arşelyus’un hikayesini detaylı öğrenseydik tadından yenmeyecekti oyun...
Kuzguncuk’ta yaşayan azınlıkların hikayesini anlatan oyuna baktım da Üsküdar’da, Kuzguncuk’ta oturanlar daha çok ilgi göstermişti.
Salondan çıkan seyircilerin çoğu yürüyerek evlerine gittiler.
Tekel deposundan müthiş bir tiyatro salonu çıkmış
Geçen yıl tiyatro sezonunun ortasında açılan bir sahne var Anadolu yakasında Boğaz kıyısında...
Üsküdar Tekel Sahnesi.
Üsküdar iskelesinden Kuzguncuk’a doğru giderken yürüyüş mesafesi 10 dakika...
Tekel’in eski depoları, eski içki dolum fabrikaları vardı burada.
O görkemli taş binalardan birini Devlet Tiyatroları çok güzel bir tiyatro sahnesine dönüştürmüş.
Sahnenin yukarıda seyircinin aşağıda olduğu klasik sahne düzeni yok burada; sahne aşağıda seyirci yukarıda.
Hele ön sıralarda yer kaparsanız oyunun içinde rol alıyormuşsunuz gibi...
Ya da oyuncular evinizin salonunda oynuyormuş gibi oluyor.
AKM yıkılsın mı yıkılmasın mı tartışacağımıza biraz da tiyatro adına yapılan bu güzellikleri görsek...
Başta Kültür Bakanlığı olmak üzere bu sıcak salonu ıstanbul’a kazandıran Devlet Tiyatroları’nın tüm yetkililerini kutluyorum.
Paylaş