Paylaş
Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU
◊ En son iki yıl önce yine evinde röportaj yapmıştık...
- Evet, çok iyi hatırlıyorum...
◊ Şimdi de çok iyi gördüm seni, maşallah...
- Gerçekten mi, çok teşekkür ederim.
◊ Ben hastaneye ziyaretine de geldim ama yoğun bakımda olduğun için görememiştim seni...
- Herkes zaten “şu geldi, o gelmedi” diyor bana... Ama ben hiç öyle şeylere gönül koymam.
◊ Koymaz mısın gerçekten?
- Koymam ama inkar edemeyeceklerim var.
◊ Kim mesela?
- Erkan Yolaç... Sibel Can’ın menajeri Cengizhan, Hülya Avşar, Emel Sayın... Seda (Sayan) ile Stelyo’yu (Pipis) saymıyorum bile, onlar artık aileden.
◊ Sağlık durumun şimdi nasıl?
- Organ yetmezliğim vardı, karaciğerden tut böbreğe kadar... O yüzden nöropati oldum. Yoksa üçüncü ayda uyandığım zaman zaten her yerim kıpırdıyordu. Ama şimdi tüm komplikasyonlar bitti.
◊ Üç ay çok uzun bir süre değil mi? “Üçüncü ayda uyandım” lafı bile insana çok ağır geliyor...
- Ben “İyi ki üç ay sonra uyandım” diyorum çünkü o dönemi hiç hatırlamıyorum. İyi ki de hatırlamıyorum.
Bir uyandım sadece dilimi oynatabiliyorum
◊ Banyoda nasıl düştün, kaza gecesini anlatır mısın?
- Akşam 17.30’du galiba, dışarıya kızlarla buluşmaya gidecektim. Yine ne geldiyse başıma kızlar yüzünden geldi. (Gülüyor) “Önce bir duş alayım” dedim. Duşakabinin önünde basamak gibi bir yükselti var. Duşa oradan girip çıkıyorsun. Daha öncede de orada 6-7 kere sendeleyip düşmekten son anda kurtulmuştum.
◊ E alsana abi önlemini!
- İşte, basiretim bağlandı abi... Bu sefer ilk önce sol ayağımı attım, altta da küçük bir havlu vardı. Ona bastım, o da kaymaz mı? Klozete yapıştım, “Yandım Allah” dedim. Sonra bizimkilere bağırdım. Neyse ki Allah’tan herkes evdeydi.
◊ İlk kim yardımına koştu?
- İlk evde çalışan kadın geldi, sonra Mustafa abim geldi. Üstüme bornoz geçirdiler, onların yardımıyla yatak odasına gittim. Ondan sonrasını hatırlamıyorum... Acilde gözlerimi açtım, canım çok acıyordu. İlk eşim Muhsine, “Şimdi bir ilaç verecekler, iki dakika sonra acın bitecek” dedi. İki dakika geçti, yok geçmedi. “Muhsine, seni boğacağım” dedim. Böyle bir acı yoktu.
◊ Kaburgaların mı kırılmış?
- Evet, kaburgalarımın birkaç tanesi kırılmış, hepsi de parçalı kırık. Doktor, “O kırıkları klipsleyeceğim. Üç gün sonra taburcu olacaksın” dedi.
- Mustafa Erbil: Ancak ilk gün ameliyat yapmadılar. Kanama olduğu için önce dren takıp kanı akıttılar.
- Mehmet Ali Erbil: Onları hatırlamıyorum.
- Mustafa Erbil: Çünkü uyuttular seni...
◊ İlk günler bilincin açık mıydı?
- Mehmet Ali Erbil: Yok... Üç ay boyunca ilaç verip uyuttular. Sürekli bir yerlerim kanıyormuş. Kırıklardan biri, akciğere batmış. O zaman beni iki gün üst üste yüzükoyun yatırmışlar. Bak bu yara izleri de o zaman oluyor... Akciğerdeki kanamayı durduruyorlar, bu kez böbrek yetmezliği çıkıyor ve diyalize bağlıyorlar.
◊ Doktor kardeşin Yeşim Erbil bu ameliyat sürecinde yanında mıydı?
- Evet, Yeşim ameliyatların hepsine girdi. Zaten diyaframdaki kanamayı o fark ediyor. Diyaframı kurtarıyorlar bu kez benim kendi hastalığım Kaçış Sendromu nüksediyor. Tansiyon 5’e 3 oluyor. Doktorlar “artık tamam gitti” diyorlar. Hatta Muhsine dayanamayıp doktorum Jan Klod Kayuka’ya, “Yaşama şansı nedir, en azından bir yüzde ver” diyor. Doktorum da “Yüzde 5” diyor.
◊ Yapma ya!
- Allah çarpsın! Üç ay sonra kendi kendime uyanıyorum. Uyandığımda her yerim kıpırdıyor, ellerim ayaklarım... Ama ilaç verdikleri için organ yetmezliğinden nöropati oluyor. Türk filmi gibi... Bir tek dilim oynuyor. Parmağımı bile oynatamıyorum. “İnanamıyorum, rüya mı bu?” diyorum. Çünkü o üç aylık süreçte uzun süre yatmaktan ve ilaçlardan dolayı sürekli kabuslar görüyorum. Mesela beni kaçırdıklarını görüyorum. Uyanıyorum, Muhsine’yi gösterip doktora “Bu beni kaçırdı, polis çağırın...” diye bağırıyorum. O yüzden ilk uyandığımda bunu da
onlar gibi kötü bir rüya diye düşündüm.
Boğazımdaki deliği çok güzel açmışlar!
◊ Yoğun bakım sürecinde boğazından delik açılarak solunum desteği mi verildi?
- Evet...
◊ Açılan delik sonra düzeldi mi?
- Evet, bak burada...
◊ Aaa iyileşmesine çok az kalmış...
- Çok güzel açmışlar, öyle dediler. (Gülüyor) Doktorlar kendi kendilerini tebrik ediyorlar, “Çok güzel açmışız” diye. Hiç iz kalmamış, sanki ben ondayım. (Gülüyor)
◊ Nasıl besleniyordun?
- Burnumdan tüple besleniyordum, oradan ilaçlarımı da veriyorlardı. Zaten o ilaçları yutmanın mümkünü yok. Doktor, artık tüpün çıkarılabileceğini söylemesine rağmen bir ay daha çıkarttırmadım. Hatta bir hemşirem var, bana oradan çorba verdi. Hay Allah öldürüyordu beni. (Gülüyor)
Bu süreçte 20 kilo verdim
◊ Doğum günün 8 Şubat’ta Fenerbahçe Başkanı Ali Koç seni görüntülü arayarak sürpriz yaptı...
- Evet... O zaman elimi bile sallayamıyordum. Damadım elimi kaldırdı da öyle salladım...
◊ İnanmıyorum ya şimdi ne kadar iyi görünüyorsun...
- 8 Şubat’ta elimi kaldıramayacak kadar kötüydüm. Allah’a “Bir tek bana sol elimi bahşet” diye dua ediyordum. En azından butona basıp hemşire çağırır ya da TV kumandası kullanırım diye. Telefon o zaman aklıma bile gelmiyor. İlk önce sol elimi kullanmaya başladım, bir ay sonra da sağ elimi... Fizik tedavi ile ayaklarımı hareket ettirmeye başladım. Önceden ayaklarım iskelet gibiydi, korkumdan bakamıyordum...
◊ Yatmaktan dolayı kilo kaybı da büyük tabii...
- 20 kilo vermiştim, şimdi 10 kilo geri aldım. 18 Ekim’de hastaneye girdim, 2 Temmuz’da çıktım. Daha önce de taburcu olabilirdim ama kardeşim istemedi. “Evde hastanedeki gibi iyi bakılamaz” dedi. 8.5 aylık hastane sürecinde sürekli yatmama rağmen vücudumda tek bir yara bile çıkmadı. Ne deri varmış bende. (Gülüyor)
- Mustafa Erbil: O bakımdan dolayı...
- Mehmet Ali Erbil: Hadi be kaç kere baktın ki? (Gülüyor)
◊ Şimdi tüm kaslarını hareket ettirebiliyor musun?
- Beyin, kasları aylarca kumanda etmediği için unutuyor. Şimdi fizik tedavi ile onu hatırlatmaya çalışıyoruz... Buraya kadar geldik, bu bile mucize...
Bugüne kadar parmağımı bile kırmamıştım
◊ Geçenlerde dışarıda bir mekanda görüntülendin... Artık gezmelere başladın mı?
- Yok, sadece bir kere yemeğe çıktım. O da Stelyo’nun doğum günüydü. Zaten hemen nazar değdi. Eve geldim, tekrar hastalanır gibi oldum.
◊ Aman dikkat et...
- Valla nazar gibi bir şey yok.
◊ Kırılan kaburgaların tamamen iyileşti mi?
- Acıyor arada... Ama kırılan kaburga hep acırmış. İstediği kadar iyileşsin, soğukta filan arada sızlarmış.Ki ben bugüne kadar parmağını kırmamış adamım. Ne ayağım, ne elim kırıldı. Bir kırdım, hepsini kırdım. (Gülüyor)
Artık kendimi yoracak işlerden uzak duracağım
◊ İkinci hayatının ilk bayramı...
- Evet, öyle olacak. Kimse yaşayacağıma inanmıyordu, doktorlar bile... Artık onlar da tedavide deneme yanılma yöntemine içerisine girmişler... Bir de benim organlarım çok sağlammış. Sigara ve alkol yok ya...
◊ Hastalık sonrası hayatınla ilgili aldığın radikal kararlar var mı?
- Artık kendimi yoracak işlerden uzak dururum. Bir tek onu ön planda tuttum.
◊ Hangi işler mesela?
- Haftanın beş günü paldır küldür canlı yayın yapardım, artık bunları yapmam. Kendimi geri çekerim, en fazla haftada bir gün yayın yaparım.
◊ Özledin mi televizyonu?
- Özledim tabii, zaten hastaneden çıkar çıkmaz Fatih Aksoy ve Faruk Bayhan aradı. Jaws gibi peşimdeler...
◊ Ne yapacaksın televizyonda, var mı bir projen?
- Yok, onlar bulup getirecekler...
Ak sakallı bir adam hastaneye gelip yoğun bakıma girmek istemiş
◊ Yoğun bakımda uyurken hatırladığın bir şey var mı?
- Yoğun bakımda yatarken gittikçe karanlığa doğru indiğimi hissediyordum. Karanlık basıyor, basıyor, basıyor, bir şey sanki kapanıyor gibi oluyor. Hani derler ya ışığı gördüm diye, ben de karanlığı gördüm.
◊ Ailen yoğun bakımdayken sürekli “dualarınızı esirgemeyin” diye çağrı yaptı. Seni seven milyonları enerjisini hissettin mi?
- Evet... Film gibi şeyler olmuş... Bir ak sakallı adam hastaneye gelmiş. Kızım Sezin’i bulmuş, “Beni yoğun bakıma sok, babana söylemem gereken bir şey var” demiş. Sezin sokar mı, “hayatta olmaz” demiş. Adam da “O zaman senin kulağına söyleyeceğim, sen de babana söyle” demiş. Benim dede tarafı peygamber sülalesinden, demiş ki “Babana onlardan selam getirdim. Onun bu dünyada daha işi bitmedi...”
◊ Damadın da hastalığın boyunca sana dualar okumuş...
- Evet, onun söylediği duaları ben de tekrar ettim. Hiç bilmediğim duaları okuyorum neredeyse...
◊ Ölümden hiç korkmadın mı?
- Hayır... Kaç kere denedik ölmeyi, tövbe yarabbim. Millet artık “dokuz canlı bu herif” diyor.
Benim kira gelirlerim var
◊ Yaklaşık bir senedir ekran ve sahnelerden uzaksın... Maddi olarak zorlandın mı?
- Kiralarım var ayol... Serdar Ortaç mıyım ben? (Gülüyor) Kiralar geliyor. Hastaneye otel gibi günlük para ödüyorduk.
◊ Tedavi sürecini özel sağlık sigortan karşılamadı mı?
- Hayır, Kaçış Sendromu hastalığım nedeniyle şirketler bana sağlık sigortası yapmıyor.
◊ O zaman hastane maliyeti epey yüksek olmuştur...
- Hiç sormadım; kaç para gitti diye. İlk eşim bilir onu. Zaten bankada kaç param var, ne kadar kira geliyor bilmem. Ölümlü dünya, öbür tarafa ne götüreceğim sanki. Hiç... Vasiyetname bile yazmadım. Benden sonra tufan ya! (Gülüyor)
◊ Bu yaşadıklarından sonra vasiyetnameni yazar mısın peki?
- Yok, yine yazmam.
O dua sonrası yoğun bakımdan çıktım
◊ Hastalık sürecinde hayranlarından gelen enteresan şeyler var mıydı?
- Dualar geldi... Hatta birini başucuma astık. Ondan sonra yoğun bakımdan çıktım. Çok değişik bir duaydı. Arapça değildi. Kimse çözemedi onu. Ben yoğun bakımdan çıkıp normal odaya geçtikten sonra da kayboldu.
◊ Belki doktorlar ya da hemşireler alıp bir yere konmuştur...
- Yok, onlar hiç ellemezler.
◊ Bu yaşadıklarından sonra inanç dünyan kuvvetlendi mi? Umreye filan gitmeyi düşünüyor musun?
- Çok dua ettim açıkçası. Damadın öğrettiği kadarıyla... Her yanıma gelene bir şey söylediklerinde “İnşallah” diyormuşum. Hatta Yeşim anlatıyor, yoğun bakımda benimle ilgilenen profesörler bile bir süre sonra “inşallah”, “maşallah” demeye başlamış. (Gülüyor)
Bu yılın mucizesi
◊ Şimdi sadece fizik tedavi mi sürüyor?
- Evet...
◊ Kaç gün?
- Haftada 3 gün aparatlarla yürüyorum.
◊ Desteksiz ne zaman yürüyeceksin?
- Mustafa Erbil: Yeşim, “ekim ayı” dedi. Tabii günde en az 10 dakika yürürse...
◊ Aksatıyor mu?
- Mustafa Erbil: Evet...
◊ Yapma Allah aşkına Mehmet Ali... Sen bir mucizeyi gerçekleştirdin, fizik hareketlerini de yapabilirsin...
- Mehmet Ali Erbil: Yoğun bakım profesörleri de “bu yılın mucizesi” diyorlar.
Ali Sadi sadece “yaşıyor mu” diye sormuş
◊ Mehmet Ali konuşurken gözlerin dolu dolu dinliyorsun... Sizin için de zorlu bir süreçti...
- Mustafa Erbil: Çok zor günlerdi, Ali Sadi’ye anlatmak çok zordu...
- Mehmet Ali Erbil: Bizim oğlan çok cool. Bir de tam ergenliğe geçiş döneminde. Annesi ben yoğun bakımdayken durumun kötülüğünü ona yansıtmamaya çalışmış. Ama bakmış, o da hiç beni sormuyor. Bu sefer psikoloğa danışmış; “Babası çok kötü durumda, biz ona hiç yansıtmıyoruz ama o da babasını hiç sormuyor” diye.
◊ Öncesinde Ali Sadi ile ilişkiniz nasıldı?
- Mehmet Ali Erbil: Haftanın 4 günü bende kalırdı. Annesi psikoloğa durumu anlatınca o da “Konuştur onu” demiş. Tuğba, Ali Sadi’ye “Babanı merak etmiyor musun” demiş. Ali Sadi sadece “Yaşıyor mu” diye sormuş.
Bayramda sahneye çıkmayacağım
◊ Hastalık sonrası bu bayram ilk kez Kıbrıs’ta sahneye çıkacaksın değil mi?
- Sahneye çıkmam için Rocks Otel’den teklif geldi. İlk önce anlaştık. Ancak son anda ücret konusunda anlaşmazlık yaşadık. O yüzden bu bayram sahneye çıkmayacağım.
Paylaş