Cihangir kafeye doymak bilmiyor diye geçenlerde yazdım, sadece son bir ayda açılan kafe sayısı dört (Olivia, Kaktüs, Nar ve White Mill).
Olacağı buydu, bu kadar çok kafe açılınca sonunda garson transferleri de başladı.
Garsonlar, oyuncu ve sanatçılar kadar popüler oldu semtte, yolda bir yürüyüşleri var, dizisi 18 rating alıp gün birincisi olan oyuncudan daha heybetli...
Şu an semtin en popüler mekanı bir ay kadar önce açılan White Mill... Üç yıl önce Leyla’nın yarattığı etkinin bir benzerini yaratma yolunda, sadece semt sakinleri değil dışardan da müşteri çekmeye başladı.
İçerisi eski Yeşilçam kahveleri gibi tanıdık yüzden geçilmiyor, kapısında taksiler birikiyor, şimdilik bir tek kameralar eksik.
İşte bu White Mill, tuttu semtin en bilinen mekanı Symrna’nın garsonlarını transfer etti geçenlerde...
Garson transferi deyip geçmeyin, anchorman transferi gibi bir etkisi var eğlence dünyasında.
Garsonlar kendi müşterilerini de gittikleri mekana götürüyorlar.
Symrna’nın garsonlarının White Mill’e geçmesiyle, Symrna’nın değişmez simaları Nejat İşler, Yetkin Dikiciler, Mustafa Denizli gibi isimler de White Mill’e gitmeye başladı.
Şimdi Symrna’nın karşı atağı ne olacak merakla bekleniyor.
Bir süre sonra semtte garson savaşları çıkar, garsonlar köşebaşlarında transfer için kaçırılırsa hiç şaşırmam...
Yani diyeceğim şu ki, bu zamanda Cihangir’de garson olmak varmış!
Ilıcak’ın 5 bin lira ödemesi yetmez
2005 yılının eylülü Gamze Özçelik’in hayatının en zor dönemiydi, o günlerde "Nazlı Ilıcak’ın Gamze’ye özür borcu var" diye bir yazı yazmıştım.
Nazlı Ilıcak o dönem Takvim’e bile geçmemişti daha, Bugün’de yazıyordu ve belki de gazetecilik kariyerinin en kötü yazısını orada kaleme aldı.
Gamze Özçelik’in baygın vaziyette çekilen göüntüleri için "Su testisi su yolunda kırılır" dedi.
Gamze Özçelik’in, bu yazı için Ilıcak’a dava açtığını bilmiyordum.
Dava önceki gün sonuçlandı ve Nazlı Hanım 5 bin lira tazminat ödemeye mahkum oldu.
Ilıcak bu kararı hiç beklemeden Özçelik’ten çoktan özür dilemeliydi.
Yapmadı, şimdi yasalar önünde de haksız olduğu kanıtlandı ama bakıyorum da Nazlı Hanım’dan hálá ses seda yok...
Bir kadın oyuncuyu en mağdur ve en zor olduğu anda haksız yere harcamaya kalkan Nazlı Ilıcak’ın özür dilemesi, 5 bin lira ödemesinden çok daha önemliydi.
Cesurluğun ölçüsü bu mu
AKP Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu, "Bülent Ersoy kadar cesur olsaydık biz de bir yanlarımızı kestirirdik" demiş.
Ne kadar ayıp, ne kadar ayrımcı bir yaklaşım...
Hani AKP özgürlüklerin ve de herkesin partisiydi... Fırsat bu fırsat deyip hemen bel altından vurmaya başlıyorlar.
Cesurluğu böyle ölçmeye kalkacaksak, Ersoy’un da bel altından söyleyecek çok şeyi olur herhalde...
Bu arada okurlar Bülent Ersoy’u neden savunduğumu soruyor. Ersoy’un sırf söylediği sözler nedeniyle ekrandan uzaklaştırılmasına ve infaz edilmesine itiraz ediyorum.
Ortalık bir durulsun Bülent Ersoy’un ekranda olup olmamasını o zaman salim kafayla tartışırız...
Cezaevi ağırlığı
Geçenlere Tuğba Özay’ı gördüm Bebek’te, cezaevinden çıktıktan sonra ilk karşılaşmamız, sarıldık öpüştük.
Baktım ki bir ’ağır abla’ var karşımda... Daha ağır başlı, daha oturaklı.
Eski Tuğba daha vurdumduymazdı şimdiki daha olgunlaşmış...
Geçen sabah canlı yayında görünce de aynı şeyleri hissettim. Mahpusluk böyledir işte diye düşündüm:
"Ejderha olsan kar etmez
Ne kavgada ustalığın
Ne de çatal yürek civan oluşun"...
İşçileri eğitin
Daha 10 gün önce açık su kuyusuna bir çocuk düşerek öldü.
Yalandan koydukları bir tek koni var o da devrilmiş zaten.
İstiklal yürüyüş yolu, dalgın biri ya da annesinin elinden kaçıp koşan bir çocuğun buraya düşmesi işten bile değil...
Bu ilkellikten kurtulmanın tek yolu belediyenin, İGDAŞ’ın, İSKİ’nin ve yollarda çalışan bütün kurumların işçilerini eğitmesinden geçiyor.
Etrafında güvenlik önlemi almadan hiçbir kapağı açamazsınız, hiçbir kazı yapamazsınız talimatı verin işçilere. Bunu fotoğraflarla, uygulamayla gösterin.
Bu o kadar zor bir şey değil ki...
İşçiyi kendi haline bırakırsanız işte böyle koyduğu tek koni de devrilir gider...