Bir daha düşün Ferhan Abi

Yıllardır dizi sektörüne “kahraman bakkalın süpermarkete” direndiği gibi direnen Ferhan Şensoy, sonunda bir diziye evet demiş.

Haberin Devamı

Bugüne kadar özel televizyonlarda hiçbir yapımda rol almayan usta oyuncu, “Shameless” adlı yabancı dizinin uyarlamasında oynamayı kabul etmiş.
Şimdiki gençler hatırlamaz, tek kanallı yıllarda ekranın unutulmaz Adnan Pazarlama’sıydı Ferhan Şensoy...
En son Varsayalım İsmail’le hatırlıyorum ekranda onu.
Tabii o zamandan bu yana köprünün altından çok sular aktı, dizi sektöründe çok şey değişti.
Ferhan Abi bugünkü özel televizyon piyasasını bilmez, o yüzden ben bir-iki uyarıda bulunayım...
? Senin bıraktığın yıllarda diziler 30 dakikaydı Ferhan Abi, şimdi her bölümü en az 90 dakika çekeceksin...
? Bu işin çalışma saati yoktur, sabah sete gidip şanslıysan akşam çıkacaksın. Çoğunlukla yorgunluktan bir tek atmaya zaman bile bulamayacaksın...
? “Bugün evden çıkasım yok, telefona bakasım yok” deyip ortadan kaybolamayacaksın. Her gün hazır asker olacaksın!
? Yönetmen “Sahneni 16.00’da çekiyoruz” diyecek, sete gidip 2 saat karavanın içinde bekleyip sıkıntıdan patlayacaksın...
? Şimdiki genç oyuncular “dünyayı biz yarattık” havalarında, sen sinirli adamsın, sonunda dayanamayıp sette birini paralayacaksın! Gazetelere haber olacaksın!
? Bir de dizi tuttu tutmadı, bu yaştan sonra her sabah reyting raporlarına bakacaksın...
? Bizdeki uyarlamaları da aman ha aslına benzer zannetme, “Shameless”ın aynısını çekmeyeceğini ilk bölümün senaryosunda anlayacaksın...
? Dizinin önce saatini, sonra gününü değiştirecekler, sonunda da yayından kaldıracaklar. 40 yıllık oyunculuk kariyerinin üzerine bir de “dizisi tutmayan adam” muamelesi göreceksin...
? Bunca şeyle gözünü korkutmak istemem, işin iyi yanı da var; dizin bir de tutarsa, hayatında kazanmadığın kadar çok para kazanırsın, yemeye vaktin olmaz!
Benden söylemesi, sen bir daha düşün, son kararını öyle ver.
Yoksa biz seni yıllar sonra ekranda görmeyi çok isteriz...

Haberin Devamı

Üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?

Tam iş tatlıya bağlandı derken, belgeselciler Altın Portakal komitesinin açıklamasını yeterli bulmadı ve toplu halde eserlerini çektiler yarışmadan...
Altın Portakal’da film kalmayınca Ulusal Belgesel Yarışması da iptal edildi...
Derdimiz üzüm yemek miydi, bağcıyı dövmek mi?
Son çıkış gösteriyor ki belgeselciler bağcıyı dövmeyi tercih etti...
Komitenin açıklamasında açık özür olmadığı, “ceza kanunlarının sinemayı belirleyemeyeceği” yönünde açık tavır bulunmadığı için belgeselciler tatmin olmadı.
Oysa tartışmalı belgeselde küfürlü altyazı değiştirilerek sorun çözülmüştü.
Bundan sonra belgeselciler yarışmada kalıp sansüre karşı festivalin içinde mücadelelerine devam edebilirlerdi...
Ulusal film yarışmasında yer alan sinemacılar böyle yapmayı tercih etti.
Ne yani, şimdi belgeselciler sansüre karşı daha duyarlı da, ulusal yarışma bölümünde filmleri olan sinemacılar daha mı duyarsız oldu?
Ulusal yarışmada yer alan sanatçılar da filmlerini çekseydi... Jüri toptan istifa etseydi...
100 yıllık Türk sinemasının biricik festivalinin dibine hep beraber dinamit koysaydık, kazanan kim olacaktı?
Eğer Gezi belgeselinde komite geri adım atmasa, uzlaşma formülü bulunmasa, belgesel yeniden yarışmaya davet edilmese filmleri çekmeyi, komiteyi protesto etmeyi ben de savunurdum...
Ama bir uzlaşı zemini bulunmuşken böyle yapmayı “bağcıyı dövmek” olarak görüyorum ben...

Haberin Devamı


Çocukluğumun kurbanları

Sakın ha Seda Sayan’ın saçma sapan sözlerine inanıp da çocuklarınıza kurban kesimi izletmeyin...
Benim çocukluğum, Türkiye’deki pek çok çocuk gibi her sene kurban kesimlerine yakından şahit olarak geçti.
O hayvanın can çekişirken çırpınan ayağını tuttum...
Birazdan soğuk bıçağın kızıla boyayacağı bembeyaz gıdısını son kez sevdim...
Kesilmeden önce son tas suyunu ellerimle verdim...
Günlerce önce alıp beslediğimiz koyunun kesilmesine tanık oldum...
Bence bir çocuğa yapılacak en büyük kötülükler bunlar.
Ne yazık ki Türk milletinin çocuklarının çoğu bu travmalarla büyüdü, büyüyor.
Belki toplumca bu kadar acımasız, bu kadar hoyrat, bu kadar sert oluşumuzun temelinde bunlar yatıyor.
Kurban kesmek değil, çocukluğumuzda bu sahneyi izlemek...
Kadını bu kadar kolay bıçaklamanın, çocuğa şiddetin, öfkenin, yakıp yıkmanın temelinde çocukluğumuzda yaşadığımız bu kurban travmalarının hiç mi etkisi yok sanıyorsunuz?
Bakın size bir şey itiraf edeyim;
Herkesin bir ölüm şekli korkusu vardır.
Kimi yanarak, kimi boğularak ölmekten korkar.
Benim en büyük korkum nedir biliyor musunuz; kafamın kesilmesi...
Daha bu IŞİD infazları falan ortada yokken benim böyle bir korkum vardı...
Çocukluğumda gazete sayfalarında gördüğüm Suudi Arabistan’da kılıçla kafa kesilerek yapılan infazlar dehşete düşürürdü beni...
Bugün de IŞİD’in kafa kesme görüntüsünü asla açıp izleyemem.
Fotoğraflarına bile bakamam...
Eminim bendeki bu travmanın temelinde çocukluğumda izlediğim kurban kesimlerinin yüzde 100 etkisi vardır...
Çocukken kurban kesimlerini izlemenin bende böyle bir hasar yarattığını biliyorum.
Başkalarında nasıl bir hasar yaratıyor kim bilir...
Bu kadar savunduğuna göre mutlaka Seda Sayan da oğlu Oğulcan’a izletmiştir, onda ne travmalar yarattı kim bilir...
Yaratmadı diyen, yalan atar!
Bunun erkeklikle, cesaretle ilgisi yok. Çocuk dünyasıyla ilgisi var...
Oyuncağını kaybettiğinde ağlayan çocuğun, sevdiği kuzusu kesildiğinde etkilenmemesi mümkün mü?
Bugün 3 yaşındaki kızımın bir kurban kesim sahnesinde neler yaşayabileceğini tahmin ediyorum.
Yanlış anlaşılmak istemem; kurban kesmeyin, dini görevinizi yerine getirmeyin demiyorum...
Bu yetişkinlerin yapacağı bir iştir. Çocukların gözleri önünde yapmayın.
Seda Sayan’ın akıl dışı önermelerine inanmayın!


Yazarın Tüm Yazıları