Paylaş
Allah’ı var çok iyi bir photoshop çalışmasıydı, ben bile bir ara inanacaktım neredeyse... Lincoln haklı olarak buna isyan etti, “Galatasaray taraftarıyla aramı açmaya çalışıyorlar” diyerek.
Bir de kalkmış Lincoln’ün bu sözlerini haber yapan gazeteleri “Bizi yalanlamayı bırakın” diyerek eleştiriyorsun.
Ne hakla?
Bugün dünyada bırak photoshop’lu fotoğraf yayınlamak, fotoğrafı ters çevirip yayınlamak bile tartışılır hale geldi...
Hani fotoğraf sola bakarken, sayfanın mizanpajına göre ters çevirip sağa baktırırız ya, haberin gerçekliğini bozduğu, okuru yanılttığı için bu bile kullanılmıyor artık.
Macintosh’lar ilk basına girdiğinde, photoshop programı çıktığında Türk medyasının en sevdiği şey oldu fotoğraf üzerinde oynamak. Her transfer haberinde hemen photoshop’la büyük kulübün forması giydirildi futbolcuya...
Ama bunlar 15 yıl öncesinde kaldı.
Ekonomi, gündem, magazin sayfaları basının bilgisayarla buluştuğu dönemden kalma bu çocukluk hastalığından vazgeçerken spor sayfalarının inatla kullanması niye?..
Üstelik Vatan’daki Lincoln haberinin yanında, “Bu fotoğrafın üzerinde photoshop’la değişiklik yapılmıştır” gibi bir uyarı da yoktu.
Daha da kötüsü okumuş-etmiş bir işadamı arkadaşım bile bunu gerçek sanmış, statta tentelerin üzerine çıkanları siz düşünün... Lincoln ne kadar kızsa haklı...
Ben senin photoshop’lu fotoğrafını bassam kızmaz mısın ıbrahim?..
Modern çağın bağımlıları
“Makineye bağlı hastalar gibiyiz, her gün gelip bir saat bu makineye bağlanıyoruz” dedi koşu bandında yanımda koşan adam.
En az 5-6 yıldır aynı spor salonunda görüyorum onu.
57 yaşında, bunca yıldır her gün koşmasına rağmen hâlâ en az 95 kilo...
Tek nedeni de spordan çıktıktan hemen sonra kendini rakıya ve kebaba vurması.
Koşu bandındaki elektronik panele bakarken bile aklına yemekler gelecek kadar boğazına düşkün bir adam.
Ama Allah’ı var inatla da yıllardır spor salonuna geliyor.
Sadece o da değil, genç kadınlar, fit vücutlular, çirkinler hep birlikte The Marmara’da koşuyoruz.
Dışarıdan bakınca gerçekten komiğiz...
Modern hayatın makine bağımlılığı bu spor salonları.
Bu yüzden bizim abi her gün aynı cümleyle başlıyor spora,
“Makineye bağlı hastalar gibiyiz”...
Ben de ona, “Allah başka hastalık vermesin” diyorum başlıyoruz koşmaya Taksim Meydanı’na doğru...
Babalık Okan Bayülgen’i çok değiştirdi
Club 29’da özel bir davette rastladım Okan Bayülgen ve Şirin Ediger’e...
Ağustos sonunda doğacak bebekleri İstanbul’u bekliyorlar.
Hamilelik Şirin’i acayip güzelleştirmiş, Okan’ı da babalık heyecanı sarmış.
Gece boyunca alkol bile almadı Okan...
Sunuculuk yaparken aralarda bile koşarak Şirin’in yanına geldi.
Çocuk denilen şey daha yoldayken bile değiştiriyor galiba insanı...
Avşar’a dost tavsiyesi
Türkiye’de tenisin sevilmesinde Hülya Avşar’ın büyük katkısı vardır.
Yıllardır kortlarda yaptığı mücadeleler en güzel ve seksi karelerle ekranlara yansıdı, gazete sayfalarını süsledi.
Yıllardan bu yana da kendi adına tenis turnuvası düzenliyor.
Ama son turnuvadan medyaya yansıyan kareler, kafamızda yıllardır yer eden kortlardaki Hülya Avşar imajını sarsmaya başladı.
İlk olarak Cafe Milliyet’te kısa ama vurucu moda yorumlarını çok beğendiğim Melis Alphan’ın gözüne çarptı bu durum...
“Bu nasıl tenis kıyafeti” diye de eleştirdi...
Tamam kimse mini etekle tenis oynamasını beklemiyor Hülya Avşar’dan...
Ama Saadettin Saran’ın şortunu da giymeseydi keşke...
Son tenis turnuvasından benim kafamda kalan ne yazık ki giyim konusunda özensiz bir Hülya Avşar oldu.
Şaşırdım, bu kadarını hiç beklemiyordum.
Önümüzdeki yıllardaki turnuvalarda da böyle yapacaksa, tenis sevdasını gözden geçirmesinde fayda var Hülya Avşar’ın...
Eskiden imajını güçlendiren tenis kortları bu haliyle onu zedeler bir hale dönüşüyor.
Paylaş