Dünkü yazımda Show TV muhabirini eleştirip Hülya Avşar’dan bahsetmeyince zannetmeyin ki Avşar’ı savunuyorum.
Show TV muhabirinin haksız olduğunu söylemem mesleki bir eleştiri.
Ancak bu tür olayların sürekli Hülya Avşar’ın başına gelmesi de tesadüf olamaz.
Kılıçla yaşayan kılıçla ölür misali, özel hayatını bu kadar göz önünde yaşayan birinin böyle polemiklerin ortasında kalması kaçınılmaz.
Hülya Avşar özel hayatında da televizyonda da en zor yıllarından birini yaşıyor.
Televizyonda atv yönetiminin, özel hayatında da kendinin yanlış konumlandırması neticesinde iyi sonuçlar alamıyor.
Bence en büyük hatalarından biri de, bu sezon tutmayan işlerinin üzerine kurtarıcı olarak Erman Toroğlu’na sarılmasıdır.
O Erman Toroğlu ki, canlı yayında saatli bombadır ve Şansal Büyüka onu yıllardır idare edebilmek için akla karayı seçmektedir.
Erman Toroğlu’nun, Şansal Büyüka’nın "Aman Hocam"la başlayan uyarılarını Hülya Avşar’dan dinlemeyeceğini zaten göstermiştir.
O programda yapılan ve sonra gazetelere manşet olan her belaltı espri, her cinsellik sohbeti Hülya Avşar’ı biraz daha aşağı çekecektir.
Erman Toroğlu’na ise hiçbir zararı olmayacaktır.
Hülya Avşar derin bir soluklanmayı becerebilirse kendisi için en iyisini yapar.
Dizilerde kendine bir sezon izin verse, haber öncesi yarışmalar denemese, Toroğlu’yla maceralara kalkmasa, magazinden biraz uzaklaşsa bu son yıllardaki en doğru kararı olur.
Seyircinin tepkisi giderek artıyor Avşar’a...
Yarım sezon ortalıkta olmamak ne Hülya Avşar’ı unutturur ne de Avşar’ı maddi zarara sokar...
Ama gündemde olmamayı Hülya Avşar kaldırabilir mi onu bilemem...
2027’de dünya
20 siyahi gencin arabaların camlarını kırarak üzerimize koştuğu yılbaşı gecesinin üzerine, 2027 Londra’sında geçen Children of Men filmini izlemek iyi oldu.
İnsanların artık üreyemediği bir dünyayı anlatan film, 18 yaşında dünyanın en genç insanının öldürülmesiyle başlıyor.
Terörizmin başını alıp gittiği, mültecilerin İngiltere kapısına dayandığı bir dünya bu...
Hiçbir hizmetin verilemediği, çöplerin toplanamadığı, yalıtılmış bölgelerin olduğu bir Londra.
Bana bu tür bilimkurgular çok abartı gibi gelmiyor artık.
2003 yılında New York’ta yaşanan 36 saatlik elektrik kesintisinde metro çalışmamış, uçuşlar durmuş hayat felç olmuştu.
Modern toplum domino etkisine çok açık bir sistem üzerine kurulu...
Adeta bıçak sırtında...
Bu yüzden sistemin çöküşünü anlatan bu tür filmler, çocukluğumuzdaki Uzay Yolu bilimkurgusu kadar uzak gelmiyor bana...
Filmde Allahüekber sloganları atan Müslüman mültecilerin yarattığı şiddet de, batı sinemasının son yıllarda İslam’a bakışının tipik bir örneğiydi...
Sezen’in Radikal’i...
Pazar günü Orhan Pamuk’un genel yayın yönetmenliğini yaptığı Radikal, hem Cumhuriyet’e bir eleştiri hem de Yaşar Kemal’e sıcak bir selam olarak yorumlandı.
Gazeteyi bu pazar da Sezen Aksu hazırlayacak.
Orhan Pamuk, Nazım Hikmet’i manşete taşımıştı, Sezen Aksu ne yapacak?
Güzel bir Hıncal Uluç röportajı yaptırıp buzları eritir mi?
Nazan Öncel’le ilgili bir dosya hazırlatır mı merak ediyorum...
Ara hesap
Eylül ayı başında Ali Saydam’la kanalların izlenme oranı üzerine takım elbisesine bir iddiaya girmiştik.
Ben haziran sonu itibariyle sezonu Kanal D birinci, Show TV ikinci, Star üçüncü, atv dördüncü tamamlar demiştim.
Ali Saydam da buna karşılık kendi sıralamasını yaptı: "1-Show 2-Kanal D 3-atv 4-Star".
Aralık ayı geçince bizim iddia ne durumda diye merak ettim, Ali Saydam’a bir ara hesap çıkarayım dedim.
Sezonun ilk dört ayı, eylül-aralıkta tüm gün tüm izleyicilerde izlenme payı ortalamaları şöyle oluşmuş:
Kanal D14.65
SHOW TV12,58
ATV11.48
STAR11.44
Star son anda kılpayı üçüncülüğü kaptırmasa benim sıralamam ilk dört ay için tam isabet olacaktı.
Yine de ben tahminimin arkasındayım...
Ne dersin Ali abi, önümüzde daha altı ay var ama ben pantolonun paçasından tuttum galiba...