24 Ocak yılın en kötü günüymüş

Yılın en kötü ayı Ocak’mış.En kötü günü ise 24 Ocak.

Cardiff Üniversitesi’nden Cliff Arnall’ın yaptığı araştırmaya dayanan bu haber İngiliz basınında her yıl çıkar.

Geçen yıl The Sun yapmıştı haberi, bu yıl da Guardian ve BBC ufak değişikliklerle aynı haberi kullandı.

Arnall’ın iddası şu; Yılbaşının ardından konsantrasyon düşüklüğü başlıyor.

Yeni yılla birlikte alınan kararları hayata geçirememek insanları strese sokuyor...

Bunlara kötü hava, borçlar, düşük motivasyon gibi altı değişik faktör de eklenince olumsuzluklar tavan yapıyor ve 24 Ocak yılın en kötü günü oluyor.

İngiliz basının her ocakta aynı haberi yapmasından çok, aşağıdaki listeden dolayı Arnall’ın iddiasına inanacağım.

24 Ocak 1962Ahmet Hamdi Tanpınar

31 Ocak 1990Muammer

Aksoy


24 Ocak 1993Uğur Mumcu

24 Ocak 2001Gaffar Okkan

22 Ocak 2006Aydın Güven Gürkan

24 Ocak 2006Mümtaz Sevinç

19 Ocak 2007Hrant Dink

24 Ocak 2007İsmail Cem

Hepsi de arkada derin izler bırakan ölümler.

Listeye Turgut Özal’ın meşhur 24 Ocak kararlarını da ekleyebilirsiniz ama konumuzla ilgisi yok. İngiliz araştırmacı doğru mu söylüyor ne?

Ocak galiba yılın en kötü ayı, 24 Ocak galiba yılın en kötü günü...

Bizim Selim Akçin’in doğması dışında tek iyi bir haber yok 24 Ocak’ta.

Ha gayret sıkın dişinizi, 6 gün kaldı ayın bitmesine...

The Marmara Cafe, Starbucks olmasın

The Marmara Cafe’nin yeni dekorasyonuyla korkunç bir hale geldiği konusunda herkes hem fikir.

Aylar önce kafenin çok kötü olduğunu yazınca, işin daha bitmediği, yapılacak rötuşlarla mekanın güzelleşeceği söylenmişti bana.

Hiçbir değişiklik yok, bu yüzden de kimsenin gidesi yok.

Dünkü Günaydın’da Sinan Özedincik, Shaya grubun The Marmara Cafe’yi Starbucks yapmak için otel yönetimiyle görüştüğünü yazdı.

Mekanın hava parasının bile 5 milyon dolar olduğu iddia ediliyor.

Anlaşılan kafeye tam tüy dikmeye kararlı The Marmara yönetimi.

Yıllardır alıştığım The Marmara Cafe’nin yerinde kocaman bir Starbucks görmek içimi acıtır.

Gönül ister ki, Starbucks’ta olmasın, bugünkü hali de; The Marmara Cafe eski haline geri dönsün.

Yine gidip nisuaz salatamızı yiyelim, fajita’larımızı söyleyelim, Taksim’de önümüzden akan insan kalabalığını seyrederek biramızı yudumlayalım.

Ama artık bu imkansız gözüküyor.

Ha bugünkü hali mi yoksa Starbucks mı dersiniz, Starbucks’ı tercih ederim, onu da söyleyeyim.

Çünkü hiç kimse, The Marmara Cafe’yi bugünkünden daha kötü bir hale getiremez.

Starbucks her ne kadar birbirine benzeyen mağazalarıyla, sentetik bir Amerikan tarzı gibi görünse de, The Marmara Cafe’yi bugünkü görüntüsünden çok daha sıcak, çok daha sevimli bir hale dönüştürür.

Kediler de mart geldi sanıyor

Gazetelerde küresel ısınmanın etkileri olarak kış uykusuna yatamayan ayılar ve çiçek açan ağaçlar gösteriliyor.

Bizim Cihangir’in kedilerine bakan yok.

Hayvanlar kafayı yedi, damlardan inmiyorlar.

Neredeyse tişörtle gezeceğimiz ocak ayının sonunda herhalde kediler de mart geldi sanıyor.

Elimde bilimsel bir veri yok ama mahallede yaptığım National Geographic tadındaki gözlemlerim, sıcak havaların kedilerin de metobolizmasını etkilediğini, içgüdülerini harekete geçirdiğini söylüyor.

Sokaklar birbirleriyle oynaşan, "miouuuv", "miaaaovv" diye serenatlar yapan kedilerden geçilmiyor.

Veteriner bir arkadaşım sıcağın gazına gelip kanı kaynayan kedilerin bu mevsimde çifleşmeleri halinde doğacak yavruların hepsinin öleceğini söyledi.

Beni mi kandırdı bilmiyorum ama bu aralar mahallede yan yana gelen kedileri, "Daha mart gelmedi, yok olun bakayım" diyerek kovalamakla meşgulüm.
Yazarın Tüm Yazıları