İki ateş arasında...

İKİ ateş arasındayız.Bir yanda Ortadoğu’daki ateş var.

Her an yeniden alev almaya hazır bir ateş...

Bununla ilgili Türkiye karar arifesinde.

Bu, tek kelimeyle "hayati" bir karar.

Türk askerinin ateş hattına gitmesi, gündelik siyasete malzeme edilmemesi gereken bir karar.

Diğeri ise orman yangını.

Selçuk’ta Bülbül Dağı’nda başlayan orman yangını Kuşadası’na kadar yaklaştı.

Bu satırlar kaleme alınırken de söndürüldü.

Yangının hemen ardından Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe ile konuştum.

Sebep henüz belli değildi.

Aldığım bilgiler oldukça ilginç.

Türkiye’deki orman yangınlarının yüzde 95’inde insan var.

İnsan kusuru var.

Bunun içinde elbette kasıt da var.

Daha da ilginci, ülkemizdeki orman yangınları genellikle cumartesi ya da pazar günleri oluyormuş!

Bu sonuç, piknik merakımızı oldukça manidar anlatıyor olmalı.

Bu yangında kaybettiğimiz 300 hektar kadar orman var.

Şükür ki, ormanın dışında can ve mal kaybı yok.

Teslim etmek gerekir ki, orman yangınlarıyla mücadelede Akdeniz havzasında en başarılı biziz.

İnanılmaz ihmallerle her yıl hektarlarca ormanımız kül oluyor.

Unutup gidiyoruz.

Oysa yangın yerini görünce anlıyoruz ki...

Ateş düştüğü yeri yakıyor.

* * *

Başbakan Erdoğan’ın geçen yılki Lübnan gezisini hatırladım.

Beyrut, savaşın izlerinin hiçbir zaman silinemediği bir şehir.

Resmi programın sonrasında Oral Çalışlar’la şehri gezmiş, ondan gençlik hatıralarını dinlemiştim.

Elimde Cem Kozlu’nun Beyrut’tan gönderdiği bir kitap vardı.

Yaraların nasıl sarıldığını, her binanın savaş ve restorasyon sonrası aynı açıdan çekilmiş fotoğraflarıyla anlatıyordu.

Şimdi tekrar tersyüz edilmiş bir Beyrut fotoğrafı var.

O binaların çoğu bir önceki hallerinde...

O gün bu coğrafyaya ilgisizliğimizi yazmıştım.

Bugün böyle bir ihtimalin varlığı bile beni düşündürüyor...

* * *

Biz bu filmi çok gördük.

Örneğin, reddedilen 1 Mart Tezkeresi’nde.

O gün de suya sabuna dokunmayalım tavrı galip geldi.

Bekledik ki, kapı komşumuzdaki yangını, gelsin başkaları söndürsün.

Şimdi ise kapı komşumuzdaki gelişmeler karşısında, kara kara düşünüyoruz.

Niyetiniz baştan belliyse, her karara uygun bir gerekçe bulabilirsiniz.

O gün aklıselimle hareket edemedik.

Önyargılar galip geldi.

Hiç unutmam; tezkere reddedilince Boston’da yaşayan bir arkadaşım telefon edip "Eyvah" demiş ve eklemişti: "Yazık oldu."

Hemen hemen aynı dakikalarda karşılaştığım hükümete yakın bir medya patronu ise çok daha farklı düşünüyordu.

Ankara’dan dönüş yolunda, gittiğine değdiğini gösteren muzaffer bir edayla özetlemişti:

"Zor da olsa, bizimkilerin imana gelmelerini sağladık!"

Orada bir yangın var.

Orası "bizden" bir coğrafya ya da değil. Çok mu önemli?

Bize düşen, sadece ve sadece hesap yapmak olmamalı...

Su taşımak olmalı.
Yazarın Tüm Yazıları