BU hafta, yine karar haftası. Önümüzde, Avrupa Birliği ilişkilerinde sık sık karşımıza çıkan kritik günler var.
Dün, AB dışişleri bakanları toplandı.
14-15 Aralık’ta ise devlet ve hükümet başkanları zirvesi toplanacak.
Yılbaşından sonra, AB 50 yaşında olacak.
Koca bir yarım asır...
Bizim ilişkimiz de yeni değil.
Yeni yılda, biz de başvurumuzun 48. yılına erişmiş olacağız.
AB, bu yeni yıl için, yeni bir "logo" yaptırmış.
İngilizce "birlikte" kelimesinin her harfini farklı bir karakterle yazmışlar.
Her harfte farklı da bir renk kullanılmış.
Böylece, birliği oluşturan ülkelerin renkliliği ve farklılığının altı çizilmiş.
Kelimenin hemen altında ise "1957’den beri" ibaresi var.
Onların "logo"su bu.
Bizimkine gelince...
Şimdiden belli ki, AB başvurusunun 50. yılını kutlama şerefine, sadece biz nail olacağız!
Üzerinden yarım asır geçse de, yıllanmış şarap gibi...
Yalnız gündemde kalmıyor; meraklı beklentisini sürekli koruyabiliyor.
Böyle olunca, benim önerim, kutlama çalışmalarına da bir an önce başlanması.
Törense tören, "logo"ysa "logo"!
Reklamın iyisi kötüsü olmaz.
O zaman, bu "şeref" de, doğru bir iletişim stratejisiyle doğru bir biçimde neden kullanılmasın?
Hürriyet bile yazmış, neden olmasın diyerek, birileri ciddiye alır ve kolları sıvayabilir.
Önerim son derece basit.
"Logo"ya para harcamanıza gerek yok.
Bizim kafa karışıklığımız, renklilik ve farklılıktan değil.
Her kafadan -hálá- ayrı bir ses çıkmasından...
O halde, bizde de "birlikte" kelimesi aynen yazılabilir.
Aynı şekilde, farklı renkler ve karakterlerle süslenir. Sadece ikinci satırda, 7’yi 9 yapıp, "1959’dan beri" demeniz yeterli!
* * *
Yazdıklarım işin şakası elbette.
Ancak, yarım asırdır süregelen "AB başvuru maceramız", hele şu son birkaç gündür tartıştıklarımız, zaten "şaka gibi" değil mi?
AB üzerinden iç siyaset yapıyoruz.
Hükümet de, muhalefet de, hükümetin diğer muhalifleri de, kendi amaçları doğrultusunda "AB ilişkilerini" nasıl kullanırım derdindeler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, 1959 yılında Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’nun başvurusuyla başlattığı bu proje, bir devlet politikası değil mi?
Ve bugün, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisinin aynı projenin başarıyla sonuçlanması için "pozisyon almaya" çalışmaları gerekmiyor mu?
Elbette özellikle yöntem açısından sıralanabilecek çok sayıda eksiklik var.
Gelin bu hafta sonrasında, bunları masaya yatıralım.
Fatih Çekirge’nin haberine göre, Başbakan Erdoğan, inisiyatif kullanamamaktan dert yanmış.
Söylediklerinde haklıdır.
Ancak "inisiyatif" deyince, cevap bekleyen ama "nezaketen" yüksek sesle sorulmayan bir soru daha var.
"Başmüzakereci"miz, tek sorumluluğu bu olan, uluslararası ilişkilerde zengin deneyim sahibi, "inisiyatif" kullanabilen, kısacası "yetkin" bir isim olsaydı...
Gümrüklerde aranmak istendiğinde, minibüste mi beklerdi?