Türkiye, Hakkari’nin Çukurca’sı ve Bitlis’in Norşin’inde acımasız kurşunlara feda ettiği evlatlarının vicdanında açtığı yara kabuk bağlamamışken, aynı bölgeden, Van’dan gelen ve yüzlerce can alan deprem haberiyle sarsıldı.
Bütün ülke, devlet kurumları ve yerel yönetimlerle birlikte anında seferber oldu. Van ve Erciş’in acısını sarmak, paylaşmak için Doğu’dan Batı’ya seferber oldu. Başbakan, büyük felaketten birkaç saat sonra Van ve Erciş’teydi. Bütün ülkenin odaklandığı Van depremi, Kürt sorununda barışçıl çözümü hançerleyen son günlerin şiddet olaylarının insan ruhunda yol açtığı karamsarlık ve bezginlik duygularının üzerine yürekleri daha da dağlayan bir karabasan gibi indi. Van ahalisinin çok büyük bölümü Kürt. Şunun şurasında dört ay önce yapılan seçimlerde Van’da BDP’li bağımsız adaylara giden toplam oy sayısı yüzde 48.5. İktidar partisinin, Ak Parti’nin oyları ise yüzde 40. Depremin en şiddetle vurduğu ve can aldığı Erciş’te ise Ak Parti yüzde 47.2, BDP ise yüzde 41.5. Deprem ayrım yapmıyor Yani, Ak Parti ile BDP’nin oy oranları birbirine çok yakın. Yaşamını yitiren Van’lı ve Erciş’li vatandaşlarımıza deprem, hangi partiye oy verdiğini sormadan canların aldı ve ocaklarını başlarına yıktı. Depremle birlikte, bir “Van aşığı” olduğunu gayet iyi bildiğim Van Valisi ile yani devletin Van’daki temsilcisiyle Van halkının seçtiği Belediye Başkanı, saniye sektirmeden yapılması gerekenleri yapmak için kolları sıvadılar. Aynı şekilde, Başbakan ve bakanlar ile tüm siyasi partiler arasında Van halkının desteğine en fazla mazhar olan BDP’liler Van’a, halka yardım için koştular. Depremden daha 24 saat önce, Van halkını kucaklamaya koşanlar, siyaset sahnesinde birbirlerine girmişler, birbirlerine en ağır şekilde yükleniyor, sert bir polemik yürütüyorlardı. Başbakan, “Milletimiz BDP’yi asla affetmeyecektir” diyebiliyordu. Oysa, “milletimizin” Van’daki bölümünün en büyük hissesi, BDP’li. Onlar açısından BDP’yi “affetmek” gibi bir sorun yoktu ve olmamıştı. Çukurca ve Bitlis’te yitirilen askerler ve polislere karşılık, Hakkari il sınırları içinde yürütülen operasyonlarda “49 terörist”in öldürüldüğü açıklandı. Van şehir merkezinde toplam nüfusun yüzde 30-35’i Hakkari’li. Oraya Hakkari’den göç etmiş vatandaşlar. Hakkari’liler, Van’lıların en büyük bölümünü oluşturuyorlar. Bugünlerde “Van’lılar” dendiği vakit, eş anlamlı olarak “Hakkari’liler” de anlaşılabilir. Acaba, Hakkari il sınırları içinde öldürülen “49 terörist” içinde “Hakkari’li” var mı? Ya da deprem felaketi ile hayatını kaybetmiş olanlar içinde onlardan bazılarının akrabaları, hısımları? Deprem, büyük felaket. 1999 depremini yaşamış olanlar, yer sallanmaya ve toprağın altından müthiş bir uğultunun kulakları doldurduğu anda, insanoğlunun doğa veya bir başka deyimle “İlahi güç” karşısında ne kadar aciz kaldığını yaşayanlar bilir. Öyle bir anda, öylesine bir felaketle karşılaşıldığında siyaset ve siyasetle birlikte gelen tüm çekişmeler anlamını bir anda yitiriverir. Acaba, Van depremi, siyaset aktörleri için bir “İlahi mesaj” olarak algılanacak mıdır? İnsanoğlu, büyük felaketlerle, doğal afetlerle haliyle sarsılır. Ama, o felaketlere, afetlere hedef olanları doğrudan tanıyorsanız, onun etkisi, travması başka türlü olur. “Ateş düştüğü yeri yakar” misali. Bir “Van’lı”nın duyguları Van, benim için öyledir. Ülkenin doğusundaki ilk göz ağrım. Tam 40 yıl önce tanıştık, yıllar içinde o tanışıklık öyle bir pekişti ki, kendimi bir nebze “Van’lı” hisseder oldum. Şunun şurasında iki hafta önce, bizleri Los Angeles’a taşıyan büyük uçakta Van’lılarla birlikte seyahat ettik. Hasret giderdik. Yeni davetler aldık. Ertesi gün, Anadolu Kültür Festivali’nde ayağımızı ilk bastığımız yer Van pavyonuydu. Hep birlikte “Van halayı” çektik. Van’lı dostlarımız her zamanki yüce gönüllükleriyle Van’dan getirdiklerini bizlere sundular. Van depremini işitince, gözlerimin önüne Van’ın güzel, sevgili insanları geldi. Acaba ne durumdaydılar? Hayatta mıydılar? Yaşam ufkuyla yakından ilgilendiğimiz bir küçük kızı aradık. Çöken yurt, onun kaldığı öğrenci yurdu muydu? Allah’a şükür, hayattaydı. İlgilendiğimizi öğrenen ailesi, adresimizin peşine düştü. İlgimize duydukları şükranla, öylesine bir felaket gününde bize hediye gönderme telaşına girişmişlerdi. Van’lılar böyle insanlardır. Görülmemiş ölçüde yüce gönüllüdürler. Bundan bir yıl önce, Akhtamar Kilisesi’nde ilk kez ayin yapılacağı açıklandığı vakit, dünyanın her köşesinden Van’a gelebilecek Ermeniler için, Van’lılar evlerini açacaklarını ve gelenleri konuk edeceklerini ilan etmişlerdi. Van’lılar, görülmemiş ölçüde yüce gönüllüdürler. Van’daki büyük felaket, insan olarak –herkes gibi- bizi sarsmanın ötesinde “büyük ailemizi” vurduğu için özellikle yüreğimizi dağladı. Siyasetçilere deprem dersi Van depreminin insan ruhunu yaralamasının ötesinde, zihinlerde bırakması gereken büyük bir ders olmalı. Bu dersi siyasiler almak zorunda. Soruna taraf olan, şiddeti bir siyaset aracı olarak kullanarak can almayı düşünen her kim varsa, onlar, Van depreminden büyük ders almalı. Kendilerine sormalılar: Van depremi, insanlara siyasi kimliğini sormadan eşit muamele yaptığına, tüm ülke Van için seferber olabildiğine göre, karşılıklı silah sıkmanın, Adana’lı, Konya’lı, Balıkesir’li, Edirne’li, Hakkari’li, Şırnak’lı, Bitlis’li, Batman’lı öldürmenin alemi nedir? Kendilerine sormalılar: Van depremi, acaba çözüm için bir “İlahi mesaj” mıdır?