Paylaş
Türkiye’de bazı çevreler, SOFA’nın yürürlüğe gireceği 1 Ocak 2009’dan itibaren Irak hava sahasının Irak hükümetinin denetimine girmesinden rahatsız oldu. Irak hava sahası, Amerikan askeri denetimi altında iken, Türk savaş uçakları Irak’ın kuzeyindeki PKK hedeflerini istedikleri her vakit “bombalama serbestisi”ne sahiptiler. Ya Irak hükümeti, Türk savaş uçaklarının bu “hareket serbestisi”ni kısıtlamaya kalkışırsa?
Kaygı bu.
Ancak, bu kaygı söylenmesi ve yazılması hoşa gitmeyebilecek bazı gerçekleri de açığa çıkarıyor. Demek ki, Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik askeri harekat, 2007 Ekim ayında TBMM’nin kabul ettiği “tezkere” sayesinde değil, “Amerika ile işbirliği” sayesinde gerçekleşebiliyordu.
Amerika, Türk Silahlı Kuvvetleri ile “istihbarat işbirliği” bir yana, kontrolü altında tuttuğu Irak hava sahasını Türk savaş uçaklarına “kapalı” tuttuğu takdirde, TBMM’den “tezkere” çıkartsanız da, Irak’ta belirlediğiniz hedeflere yönelik “hava harekatı” yapamazsınız.
Telaffuzu sevimsiz gelen böyle bir “gerçek”le karşı karşıyayız.
Irak hava sahasının, Irak hükümetine geçmesi durumu, Türkiye’de bir “rahatsızlık” konusu olacak ise, buradan şu sonuç da çıkabilir: Türkiye’deki siyasi otorite, aslında “Irak’ta Amerikan işgalinin devamından memnundur.” Nitekim, Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen hafta Washington’da Brookings Kurumu’nda konuşurken, yeni ABD Başkanı Barack Obama’nın Irak’tan çekilme kararlılığına bir “eleştirel gönderme”yle bunu “erken bulduğu”nu mealen söylemişti.
SOFA, Obama’yı beklemeden Amerika’nın Irak’tan askeri çekilmesini ve egemenliğin tümüyle Irak’a devrini kurala bağlayarak, hukukileştirmiş oluyor.
Türkiye açısından yukarıdaki gerekçeler ile Irak hava sahasının denetimi ve kontrolünün ABD’den Irak’a geçmesinde korkulacak bir şey yok. Irak’ın yakın gelecekte yaşayabileceği gelişmeler açısından ise korkulacak çok şey var.
*** *** ***
Irak hava sahasının denetim ve kontrolünün SOFA’nın 9.maddesinin 3.fıkrasında evet, “Bu Anlaşma’nın yürürlüğe girmesiyle Irak hava sahası üzerindeki denetim ve kontrol derhal Irak otoritesine devredilmiş olur” deniyor ama hemen altındaki 4.fıkrayı da okumak gerek.
Orada şöyle deniyor:
“Irak Amerika Birleşik Devletleri Kuvvetleri’nin Irak hava sahasının denetim ve kontrolü işlevinde Iraklı yetkililerine geçici desteğini isteyebilir.”
Bu ibareyi SOFA’nın 4.maddesinin 1.fıkrasıyla birlikte okumakta yarar var. Orada da şöyle deniyor:
“Irak Hükümeti Irak’ta el-Kaide ve diğer terörist gruplar, yasa dışı gruplar ve eski rejimini kalıntılarına karşı operasyonları kapsayacak şekilde güvenlik ve istikrarı sağlamak için yürüttüğü çabalarda Amerika Birleşik Devletleri Kuvvetleri’nin geçici yardımını ister.”
Bağdat’ta Başbakan Nuri el-Maliki’nin de onayı, Amerikan Büyükelçisi’nin de katılımıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yer aldığı hafta içindeki toplantıdan PKK ile mücadele için “üçlü komite” kararının çıktığı hatırlanır o karar, SOFA’nın yukarıdaki maddeleriyle birlikte düşünülürse, Türkiye’de dolaşıma sokulan “kaygılar”ın yersizliği anlaşılır.
Yani, sorun, Türk savaş uçaklarının PKK hedeflerine Kuzey Irak’ın belirli bir bölgesinde yürütecekleri hava saldırıları ise, Amerika-Irak Anlaşması’nın 1 Ocak 2009’da yürürlüğe girmesinden ötürü bir sorun olmaz.
Sorun, asıl “korkulması” gereken konu başka, bambaşka yerlerde. Irak’ın bütününde. Önümüzdeki hafta Irak Parlamentosu’nda kabul edilmesi beklenen SOFA, Irak’ın kırılgan yapısını ve ülkenin oturmasını ve istikrarın sağlanmasını tehlikeye sokan her tür çelişkisini açığa çıkarttı.
Şiilerin tartışılmaz manevi otoritesi Ayetullah Sistani, SOFA’nın büyük oy çoğunluğuyla, bir “konsansüs”le kabul edilmesi çağrısını yapmıştı. Büyük oy çoğunluğuyla kabul edilebilmesi bir yana, kabul edilip edilmeyeceği üzerine kuşkular düştü. Kabul edilse bile, Irak’ın tamiri hayli zor “yapısal çatlakları” SOFA tartışması vesilesiyle ortaya saçıldı.
Türkiye için yakın-orta-uzun vadeli tehlike işaretleri, böylece gözükmüş oluyor.
*** *** ***
Irak’ta şu sıra aynı anda, yani eş zamanlı birkaç ve hepsi hem içiçe geçen ve hem de birbirinin üzerine binen çelişki söz konusu:
1. Şii-Sünni çelişkisi;
2. Şii-Şii çelişkisi;
3. Sünni-Sünni çelişkisi;
4. Arap-Kürt çelişkisi.
Egemenliğin ABD’den tümüyle Irak’a devriyle birlikte yeni “iktidar denklemi” ortaya çıkacak. İktidar, “merkez”de ağırlıklı olarak Şiilerde toplanacak olduğuna göre, Şii grupları, Başbakan Nuri el-Maliki’nin Davet Partisi, en büyük Şii grup Irak Yüksek İslam Meclisi (Abdülaziz el-Hekim) ve kitle tabanı en kuvvetli Muqtada Sadr arasında amansız bir iktidar mücadelesinin şartları mevcut.
Amerikalılar, kendilerine karşı yıllardır süren Sünni direnişin belkemiğini oluşturan el-Anbar vilayetindeki aşiretleri kazandılar. Bu aşiretlerin silahlı gücünü onlarla uzun süre ittifak yapmış olan el-Kaide’ye karşı yönlendirdiler. Söz konusu aşiretler, “Uyanış” adlı ve silahlı gücü bulunan bir örgütlenmede toplanıyorlar. Bu da, Bağdat’ta iktidar paylaşan Müslüman Kardeşler’in Irak kolu Irak İslam Partisi’ni (Tarık el-Haşimi), Sünni temsili açısından “marjinalize” etmeye başladı.
Bizdeki Ak Parti’nin Irak’taki en yakın ahbabı olan Tarık el-Haşimi ve partisi, SOFA’ya karşı bu nedenlerle “mızıkçılık” halinde.
İki ana mezhebin iç çelişkilerinden gayrı, karşılıklı husumetleri de yatışmış olmaktan uzak. Tam tersine, Amerikan askerinden gücü devaralacak olan 350 bin kişinin silahlandığı Irak ordusu ve polis, ezici çoğunluğu itibarıyla Şii. Irak Yüksek İslam Meclisi ve Maliki’nin denetiminde. Onlar ve Muqtada Sadr’ın silahlı gücü karşısında, Sünni aşiretler de tepeden tırnağa silahlı. Silahlı güçleri 135 bin olarak hesaplanıyor. Irak’ta bir mezhep iç savaşının tohumları da ve alt yapısı da hazır.
Bütün bunlara ek olarak, bir dizi ve hayati konuda Arap-Kürt çelişkisi de derinleşiyor ve keskinleşiyor. Savaş sonrası Irak iktidar denklemini oluşturan Şii-Kürt omurgası eskisi gibi değil. Özellikle Nuri el-Maliki ile Mesut Barzani arasında dışa vuran çok ciddi ihtilaflar dikkati çekiyor. Kürtlerin silahlı gücü Peşmerge’nin sayısı 90 bin dolayında.
Irak’ın zembereği içeriden boşanırsa –çok zayıf bir ihtimal sayılmaz- bu öyle gelişmeleri beraberinde getirebilir, öyle sonuçlara yol açabilir ki, Türkiye açısından Irak hava sahasının kimin denetiminde ve kontrolünde olacağı tümüyle anlamını yitirebilir.
Türkiye, o yüzden, şimdiden Iraklılar arasında öncelikle “kiminle” olacağı, olması gerektiği tercihini düşünmeye başlıyor.
“Ezber bozduracak” gelişmeler gerçekleşebilir...
Paylaş