Paylaş
Dünyanın en önemli ve etkili birkaç dergisinden biridir. Siyasi ve ekonomik karar vericilerin önemli bir bölümü okur. Böyle ve üstelik derin bir yayın geleneği ve tecrübesi üzerine oturmuş olan bir derginin konu seçimi, konu öncelikleri de haliyle ince elenip sık dokunarak yapılır.
The Economist’in son sayısında “Turkey and the Kurds” (Türkiye ve Kürtler) üst başlığının altında “Dreams of Kurdistan” (Kürdistan Rüyaları) başlığını görünce, iç gündemin ıvır zıvırına esir düşmediğimi farkettiğim için de ayrıca memnun oldum.
Ivır zıvırı değil ama iç gündem demişken, küçümsemeye de gelmez. Günlük hayatımızı ve yakın geleceğimizi etkiliyor. Bu bakımdan hafta içinde Oya Baydar’ın Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerine T24’te yazdığı “Ben cumhurbaşkanı adayımı buldum, darısı başınıza” başlıklı yazısını not etmiştim:
“Bu satırları yazarken bir yandan da ekranda cumhurbaşkanı adaylarından birinin cülus töreninin kostümlü provasını izliyorum. Her şey tam beklediğim gibi; kişi kültü, abartılı tezahürat, hesaplı protokol, biraz gözyaşı, bolca kof hamaset, her zaman iş yapan vatan millet edebiyatı, ve de özenle planlanmış müminlik gösterisi: Hak’ka niyaz, dua fasılları... Zaplıyorum: Dolaştığım bütün kanallar canlı yayında.”
(İç gündemin ıvır zıvırı da diye kastettiğime örnek, Oya Baydar’ın değindiği bu husus. Başbakan’ın her konuşmasını –ki, konuşmasının yüzde 90’ı temcit pilavı gibi tekrarlanmış cümle kalıpları- bütün haber kanallarının sözbirliği etmişcesine her seferinde baştan sona canlı yayınlamaları hali…)
Oya Baydar, tümüyle paylaştığım duygular ile şöyle devam etmişti:
“Bu şov beni fazla ilgilendirmiyor. Ters köşe, düz duvar, falan diyerek bir süredir yaratılmaya çalışılan heyecan atmosferi aslında oyundan ibaretti. Tayyip Erdoğan’ın adaylığı sürpriz değildi, aylardır salonlarda, meydanlarda anlayanın anlayacağı biçimde kendisi tarafından dile getiriliyordu. Hayranları, kurmayları, yalakaları da, seçimi ilk turda yüzde 50’nin çok üzerinde oyla kazanacağı propagandasına çoktan başlamışlardı.”
Ardından “niçin Selahattin Demirtaş” tercihini de anlatıyordu:
“Şu karanlık günlerde, seçmen yurttaş olarak beni heyecanlandıran tek gelişme, HDP’nin Selahattin Demirtaş’ı cumhurbaşkanlığına aday göstermesi oldu. Toz duman durulup şovlar sona erdiğinde, Kürt siyasî hareketinden gelen genç bir Kürt yurttaşın Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına, (hem de sembolik değil sonucu etkileyici şekilde) aday olmasının toplumsaltarihsel önemini daha iyi kavrayabileceğiz.
1920’lerde temeli atılan cumhuriyetin egemen sınıfları/katmanları ve egemen ideolojisi, 90100 yıl sonra kaçınılmaz olarak tarihe mâlolurken, eski rejimin ağır mağduru iki toplumsal güç: Kürtler ve İslamî kesimler, 21. yüzyıl dünyasının dengeleri ve dalgalarının da etkisiyle, biz de varız ve kendi kimliklerimizle iktidara tâlibiz, diyerek tarih sahnesine çıktılar. Beğenelim beğenmeyelim, isteyelim istemeyelim, eski rejimin muktedirlerini geriye iterek sahneye artık onlar hakim oluyorlar. Değişen dünyada ve Türkiye’de kendi rol sıralarını ve sahnedeki yerlerini kaybetmeye de hiç niyetli değiller.
Türkiye demokratlarının, özgürlükçü solun, vesayetçi olmayan gerçek laiklerin, bu rant ve talan düzenine hayır diyen Müslümanların, bütün “ötekiler”in ve ötekileştirmelere karşı çıkanların, emek kesiminin, Gezi çocuklarının, yeşilcilerin, çevrecilerin, bu toplumda hakça, kardeşçe, özgürce yaşamayı özleyen herkesin Demirtaş’ı destekleyerek gerçek ters köşe neymiş bütün muktedirlere göstermeleri neleri değiştirir, ezberleri nasıl bozardı bir hayal edelim.”
Ne var ki, The Economist’in “Türkiye ve Kürtler” üst başlıklı “Kürdistan Rüyaları” başlıklı yazısı okunduğunda, Oya Baydar’ın çizdiğinden hayli farklı bir “Türkiye Kürtleri” ve Kürt meselesine ilişkin rolüne dair farklı bir Tayyip Erdoğan portresi çıkıyor.
Yazıda, HDP öncesinin BDP’sinde Selahattin Demirtaş ile birlikte eş başkan olan ve şu sıra Diyarbakır’ın Belediye Başkanı sıfatını taşıyan Gültan Kışanak’ın Türk basınında yer almamış çok ilginç değerlendirmeleri ve görüşlerine de yer verilmiş.
The Economist yazısının can alıcı bölümleri şöyle:
“Erdoğan, Ağustos’ta cumhurbaşkanı seçilirse (öyle olacağı hemen hemen belli), Kürt sorununu çözmekte ‘kendisini hiçbir şeyin durduramayacağına’ söz verdi. Eleştirmenleri bu söylemin tümüyle Kürt oylarını kazanmak amacına dönük olduğunda ısrar ediyorlar.
Bu haksızlık. Erdoğan Kürt meselesine eğilmekte kendisinden öncekilerden daha fazlasını yaptı. Kürtçe üzerine yasaklar hafifletildi. (Türkiye’de herhangi bir yol üzerindeki PKK bayrağı görüntüsü önceden düşünülemezdi.) Kürt bölgesinde işsizlik ulusal ortalamanın yaklaşık iki misli olmaya devam ediyor, ama ülkedeki AK iktidarında ülke çapında yaratılan zenginlik orada da yayılmaya başlıyor. Diyarbakır, yakında, Avrupa ve Ortadoğu’daki çeşitli şehirlerle ve ilk kez diğer Kürt şehirleriyle doğrudan bağlantılı seferler ile, ülkenin en büyük beşinci havaaalanına sahip olmakla övünecek…
Türkiye’nin Kürtleri özellikle kuzey Irak’ta son zamanlarda yaşanan gelişmelerin heyecanını yaşıyorlar. Irak’taki son çatışmada, kuzeydeki Kürt bölgesi Kerkük’ü ele geçirdi ve bağımsızlığa doğru yürüyüşünü hızlandırdı. Irak’ın 6.5 milyonluk Kürt bölgesini yakın bir müttefik olan gören Erdoğan, sessizce, bu durumu teşvik ediyor. (Gültan) Kışanak, ‘Eğer Türkiye sınırları dışında küçük bir Kürdistan’ın kurulmasına izin verirlerse, bunun kendisinden daha büyük bir parçanın kopmasını önleyeceğini düşünüyorlar’ diyor.”
Gültan Kışanak’ın The Economist’e şöyle bir gözlemde bulunduğu da yazıda yer alıyor:
“Eğer başlıca Kürt vilayetlerinde bir referandum yapılsa ve sorulsa, halkın en az yüzde 80’i bağımsızlık için oy verir…”
The Economist, 1978’te PKK’yi kurarken Öcalan’ın bu amaçla yola çıkmış olduğunu ama şimdi “bir tür özerkliğin meseleyi halledeceğini” söylediğine dikkat çekiyor ve “Bu dahi uzakta bir amaç” diye eklemeyi ihmal etmiyor. Çünkü, “İktidar, sağlık ve eğitim gibi alanlarda siyaseti dikte etmeye devam eden Ankara’da temerküz etmiş durumda.”
Tayyip Erdoğan’ın alenen söylemese de Irak Kürdistanı’nın “bağımsızlığı” için “ebelik” yaptığı, Batı dünyasında artık adeta bir “konsensüs” haline geliyor.
Gültan Kışanak, kendi açısından, bunun gerekçesini açıklamış. Mealen: “Sorulduğu takdirde, Türkiye’deki Kürtler de bağımsızlık ister. Dolayısıyla, Erdoğan’ın yaptığı, Kürtler’in Türkiye’den ayrılmasını önlemek için, Irak ile sınırlı kalacak ‘Küçük Kürdistan’ı desteklemek.”
Tarihi ve bölgesel dinamikler, bunun “önlenemez bir gidişat” olduğunu ortaya koyuyorsa, Erdoğan, “tarih yönünde ilerliyor” da demektir.
Bu durumda şayet “darısı Kürtler’in başına” dendiği vakit, Türkiye Kürtlerinin “cumhurbaşkanı tercihi” kim olmalı?
“Kürtler’in Türkiye’ye entegrasyonu”ndan yana gözüken Selahattin Demirtaş mı? “Küçük Kürdistan”ın Irak’tan ayrılıp, “bağımsız devlet” olmasına imkân verip, Türkiye Kürtleri’nin gelecek umutlarını canlı tutacak olan Tayyip Erdoğan mı?
Paylaş