Paylaş
İç sayfada, haberin başlığı “İşte Kirli Tezgah”, üst başlık “Kuzey Irak’ta yapılan gizli görüşmeleri açıklıyoruz”; manşet altındaki başlık spot ise “PKK ile Ergenekon’un bazı isimleri arasında Kuzey Irak’ta geçtiğimiz mart ve nisanda iki görüşme yapıldığı öğrenildi. Görüşmelerde seçim sürecini kilitleyecek eylemler ve seçmene baskı yapılması kararlaştırıldı”.
Şimdi de haberin can alıcı bölümünü okuyalım:
“... PKK teröristlerinin Türkiye’ye sızlamalarında, ülke içinde ilerlemelerinde ve özellikle batı bölgelerinde yapılacak eylemler öncesinde lojistik açıdan desteklenmesi benimsendi.
PKK içindeki Ergenekoncu olarak bilinen Ankaralılar Grubu ile Ergenekon örgütü arasındaki görüşmelerin ilki 2 Mart’ta Kandil yakınlarındaki eski Zorgali Kampı’nda yapıldı. İkinci görüşme ise 4 Nisan’da Kuzey Irak Zap bölgesinde gerçekleşti. İddiaya göre ilk görüşmede Cemil Bayık ile Ergenekon örgütü adına, açık isimleri istihbarat birimlerinde olan ve bir dönem devletin önemli kademelerinde görev yapan N.Ç. ile M.S. isimli kişiler de yer aldı.”
Devam ediyoruz:
Görüşmelerde, seçimler öncesinde örgütün Türkiye’de kritik alanlarda eylem yapması, hassas bölgeler tespit edilmesi, bu amaçla 60-70 kişilik bir terörist grubunun Türkiye’ye sızması benimsendi. Eylem gruplarının 5 ile 7 kişiden oluşması sağlanırken, Sinop-Boyabat ve Kastamonu saldırıları da bu şekilde gerçekleşti... Cemil Bayık liderliğindeki Ankaralılar grubunun etkin isimleri arasında Ali Haydar Kaytan, Mustafa Karasu ve Duran Kalkan da yer alıyor...”
Haberin kaynağı?
Yok. İmza var. İmza sahibi de haberin kaynağını ima bile etmiyor.
Ancak, bu kadar hassas ve üstelik ayrıntılı bilgiye yer verilmesi, bu kadar önemli bir haberi, doğal bir gazetecilik işlevi olmanın ötesine taşırıyor. Kaynak, haberde yer alan bilgilere bakıldığında, bir “istihbarat”la ilgili.
İstihbarat kuruluşları kaynaklı haberlerde ben önce bir dururum. Zira, istihbarat kuruluşları, görev tanımları gereği, aynı zamanda, “dezenformasyon” servisleridirler de. Onlardan çıkışlı haberlerin doğruluğunu hiçbir zaman bilmeniz mümkün değildir. Çünkü, amaçlıdır. Doğru da olsa, dezenformasyon için de üretilmiş olsa, bir amaca hizmet eder, ki bu da anlaşılır bir şeydir.
Bu haberi dikkatle okuduğum vakit, “dezenformasyon” olmadığına, doğru olduğuna hükmettim.
Çünkü, PKK’nın iç yapısına, tarihçesine ve içinde “kim kimdir” konusunda ve bunların eğilimlerinin ne olduğuna ilişkin bilgilerimiz, söz konusu haberde okuduklarımı benim için “sürpriz nitelikte” kılmadı.
Yaptırımı nerede?
Ne var ki, burada iki sorun var.
Birincisi, devletin istihbarat kuruluşları, madem ki, bu kadar ayrıntılı bilgiye, yani Kastamonu saldırısı ile hatta Uludere’de olan-bitenlerin ne, nasıl ve kimle irtibatlı olduğu konusuna vakıflar, bunun yaptırımı nerede?
Bu, sadece Sabah’ın bir bomba haberi olarak bırakılacak ve üzerinde “PKK-Ergenekon” spekülasyonuna imkan sağlamakla sınırlı tutulacak bir olay mı?
Madem ki, Cemil Bayık’la görüşmüş olanlar “açık isimleri istihbarat birimlerinde olan ve bir dönem devletin önemli kademelerinde görev yapamn N.Ç. ile M.K. isimli kişiler”; ve madem ki, bunların görüşme tarihleri bile bu kadar net; kim bunlar, adalete niçin teslim edilmediler, görüşmelerinin sonucu insanların öldürülmesine yol açtı ise, yaptırım nerede?
İkinci ve en az birincisi kadar sorunlu husus, PKK ile Ergenekon’un eşitlenmesi. Devletin bazı kademelerinde PKK’nın Ergenekon’un “taşeronu” olduğuna dair yerleşik kanaat mevcut. Bu tür haberler, bu kanaati hem pekiştiriyor, hem de meşrulaştırıyor.
Bu kanaat, daha sonra, bizzat Başbakan’ın ağzından “siyasi söylem”e dönüşüyor. Belli ki, söz konusu bilgileri haiz Başbakan, seçim kampanyalarının hararetiyle de, PKK’yi, Ergenekon ile, Ergenekon’u giderek CHP ile, dahası PKK’yi MHP ile eş anlamlı kullanıyor. Ya da en azından bu isimleri yan yana diziyor.
“Kandil-Silivri” metaforu, bu algılamanın sunumu.
PKK-Ergenekon: Nesi doğru, Nesi yanlış
Bu tür haberlerin doğruluğuna itiraz etmesem bile, 2 milyondan fazla Kürt seçmenin siyasi davranışını, Kürtlerin genel hak taleplerini “PKK=Ergenekon” ya da “Ergenekon=PKK” denklemlerinin içine sıkıştırırsanız, Kürt meselesinin Türkiye’nin belini iyice bükecek şekilde çözülemez hale getirmiş olursunuz.
Teşhisi yanlış koyarsanız, doğru tedaviyi de bulamazsınız.
Bazı PKK’liler ile “Ergenekon” olarak nitelenen ve bir bölümü asker kimlikli devlet mensuplarının aralarında “operasyonel” ilişkilerin var olduğu Türkiye’de artık sır değil. Abdullah Öcalan’ın 1999’daki sorgu ifadesini ve yıllardır İmralı’dan dışarı çıkan görüşme notlarını dikkatle okursanız, bunu göreceksiniz.
Ama PKK’yı, Ergenekon ile, onun “taşeron örgütü” olarak izah etmek, hem PKK’yı, hem Türkiye’nin Kürt sorununu hiç anlamamak demektir, hem de Türkiye’deki meşru ve haklı Kürt taleplerini boğuntuya getirmekten gayrı hiçbir şeye hizmet etmez.
Meydanlarda Başbakan’a belki polemik malzemesi sağlar ve Ak Parti oyları için ek bir yakıt sağlayabilir ama Kürt sorununu kangrenleştireceği ve sorunun çözümünü imkansızlaştıracağı oranda maliyeti, şu seçim için getireceği yarardan kat be kat yüksektir.
Bazı Ergenekoncuların PKK’liler ile kendi iç politika hesaplarına göre iş tutmaları, nasıl onları “Kürt milliyetçisi” yapmaz ise, bazı PKK’lilerin taktik hesaplarla bazı Ergenekoncularla iş tutmaları da, PKK’yı “Ergenekon’un taşeronu” yapmaz.
Öcalan’a dikkat
Abdullah Öcalan, oynanan oyunu gayet iyi teşhis ediyor. Geçen hafta yayımlanan son görüşme notları dikkatle okunursa, oyunu gayet iyi okuduğunu gösteren satırlar farkedilir.
Bizim İstanbul medyası, Abdullah Öcalan’ın ne dediğini tam anlamadan ve anlamaya çalışmadan “Yine tehdit etti, 15 Haziran’dan sonra savaş tehdidi” gibisinden başlıklarla yine karartma yapmaya devam etti.
Cemil Bayık, PKK’yi yakından izleyen çevrelerce “İran bağlantısı” olarak biliniyor. Ülkemizdeki son gelişmeleri bölgesel siyasi dengelerin çerçevesine oturtarak anlamak gereğini defalarca yazdık. “İran ve Suriye unsuru”na dikkat çekmek istedik.
BDP’nin söz konusu eğilimin etkisi altına girdiğini sezen Öcalan “BDP’liler ‘Biz halkı zor durduruyoruz, zaptedemiyoruz...’ diyorlar. Kimsenin halkı zorla tutmak gibi bir görevi yoktur. Artık bu dilden vazgeçilmelidir. Senin görevin halkı durdurmak değil, demokatik çözüme, demokratik çözüm sürecine hazırlamaktır” dedi. Aynı şekilde “Bu dilden, bu politikadan vazgeçilmelidir” diye ismini vererek Kandil’i de eleştirdi.
Aynı notlarda, “Bu süreçte Kürtler Suriye ile de, İran ile de anlaşmaya çalışabilirler. Suriye ve İran’a şu söylenebilir; sakın Kürtleri kullanmaya kalkmasınlar” diye de konuştu.
Sabah’ın haberi bomba ama konu sanıldığından çok daha karmaşık. “Ergenekon dağa çıktı”dan, “PKK, Ergenekon’dur” diye ilan etmekten çok daha karmaşık.
Paylaş