Cuma gecemi Suriye kapladı. Tüm geceyi bilgisayar ekranının önünde Suriye’den gelen görüntüleri izleyerek geçirdim. Deraa’dan, Homs’tan, Senemein’den gelen kitle gösterileri görüntüleri.
Ne de olsa, Twitter, Youtube, Facebook dönemindeyiz. Herşey, zor da olsa sesli ve görüntülü olarak her yere ulaşıyor. 1991’de Irak’taki Şii ve Kürt ayaklanması sırasında sadece ve o da Bağdat’ta bir çanak anten varmış. Saddam’ın yaptığı katliamları kimse izleyememişti. Şimdi Şam, Deraa derken Suriye’nin ta içinden anında gelen görüntüler. Bunların ardından Lazkiye, Kamışlı, Hama, Duma, Deir ez-Zor, İdlib ve Halep görüntüleri gelecek. Kısacası tüm Suriye ayağa kalkmış durumda. Dera’a’daki insan seli, Baas rejiminin “Allah, Suriye, Başşar” sloganını “Allah, Suriye, Hürriyet”e çevirmişler, öyle yürüyorlardı. Arapça haykırıldığında kafiye yapıyor, “Allah, Suriyye, Horriyye”... Şam’da Emevi Camii’nin avlusunda, Hamidiye Çarşısı’nda, Merje Meydanı’nda yürüyen topluluklar ise, “Bid-dem, bir-ruh, nefidik ya Deraa” (kanla, canla seni bağrımıza basıyoruz ey Deraa) sloganıyla yürüyorlardı. Gözlerime inanamadım, Şam’da bu çapta gösteriler ha! Hem de ülkenin her yerinde, en güneyde Ürdün sınırı üzerindeki Deraa’dan en kuzeydoğudaki, Nusaybin’e bitişik Kamışlı’ya, kuzeybatıda deniz kıyısındaki Lazkiye’ye uzanan gösteriler... Hem orta bölgede ülkenin üçüncü büyük şehri Homs’u ve daha da önemlisi Hama’yı kapsayan gösteriler... Hama 1982 Hama’nın yine ayağa kalkması çok önemli bir gösterge. Suriye’de başkaldırışın ibret-i alem için nasıl bastırıldığına örnek idi Hama. 1982’de oradaki başkaldırıyı, şimdiki Başkan Başşar Esad’ın babası Hafız Esad öyle bir bastırmıştı ki, kimisine göre 10 bin, kimisine göre 20 bin kişi öldürülmüştü. Hama’yı o günlerinde o hali ile görebilmek için, Şam’dan Halep’e gitmiş ve geri gelmiştim. 1982’de Şam-Halep yolu Hama’nın içinden geçmek zorundaydı. Gördüğüm manzarayı unutamam. Şehir merkezi İkinci Dünya Savaşı’nın Dresden’i, Berlin’i görüntüsündeydi. Yanmış yıkılmış binalar, patlamış borulardan ortalığı kaplamış sular. Hama’da askeri kontrol noktasına yaklaşırken şehrin hazin görüntüleri gözüne takılan, dolmuş-taksideki Suriyeli ve tanımadığım, halktan yol arkadaşlarım “Haram aleyk ya beled” (Yazık sana ey ülke) diye mırıldanarak göz yaşlarını tutamamışlardı. Hama’ya geçen yıl gittim ve 1982’deki halini zihnimde kıyaslamaya çalıştım. Tarih boyu dindar bir şehir olageldi Hama. Önemli bir Sünni merkez Suriye’de. Türkiye’de Konya neyse, Suriye’de Hama odur denebilir. Suriye’de Baas rejimi devam ettiği ve bu rejimin “sabıka kaydı”nda Hama bulunduğu için, Ortadoğu’da esen “özgürlük rüzgarları”nın önüne tıpkı Libya’da olduğu gibi, hatta Kaddafi’ye rahmet okutacak bir sertlik ile konulacağını tahmin ediyordum. Devrimci dalga Suriye’de Libya, ardından Suriye; Tunus ve Mısır’daki katı diktatörlerin, Zeynel Abidin bin Ali ile Hüsnü Mübarek’in yapmadığını yaparak, “2011 Arap Devrimi”ne kan bulaştırdılar. Suriye’deki gelişmelerin nasıl, nereye doğru seyredeceğini, Libya ya da 2003 Irak’ının tekerrür edip etmeyeceğini bilemiyorum doğrusu. Dün sabah, “Suriye’nin Esad’ı artık gözde değil” başlıklı, son olaylar üzerine kaleme alınmış ve bölgeden bir kalemin elinden çıkmış yazı okudum. “Gelişi yavaş oldu ama 2011’in Arap devrimci dalgası Suriye’ye ulaştı. (Dalganın) Suriye’ye varması, Başşar el-Esad rejiminin iç meşruiyeti ve devam edebilme ufuklarının yeniden değerlendirilmesini mecbur ediyor. Son aylarda birçok yorumcu, rejimin bölgedeki çalkantılardan korunacığını öne sürdüler. Tanınmış Suriyeli muhalif Suheyr Attasi, ülkesinin korkunun hükmettiği bir ‘sessizlik cumhuriyeti’ olduğundan yakınmıştı...” Böyle başlıyor yazı. Ama güneydeki sınır kenti Deraa, Suriye’nin “korku duvarı”nı yıktı ve Suriye halkı ülkenin her köşesinden ayağa kalkmaya başladı. Nereye kadar? Soru bu zaten. Önceki gün Suriye’den haberler gelmeye başladığında bir arkadaşım, “Suriye’de nasıl gelişir olaylar?” diye sorunca, saniye sektirmeden ve hiç tereddüte kapılmadan cevap verdim, “Bilmiyorum” dedim; “Bölgede bütün ezberleri bozan gelişmeler oluyor. Geçmişteki değer ölçüleriyle tahlil ve tahmin yapmak doğru olmuyor.” Yine de, Hama örneğinde olduğu gibi tahlil ve tahmin için dayanacağımız “ölçüler” var. Örneğin, Suriye rejimi gelişmelerin önüne geçmek için mutlaka şiddet uygulayacaktır. Rejimin Nusayri azınlık mezhebi yapısı, hatta “Esad-Makhluf klanı”na dayalı siyasi-ekonomik iktidar çekirdeği, iktidarlarının devamı için “orantısız kuvvet” kullanmaya mecburdur. (Makhluf, Başkan’ın anne tarafının aile adı. Teyzeoğlu Rami Makhluf, ülkenin en zengin adamı. Kardeşi Mahir ile ablasının kocası ise ülkenin bir numaralı güvenlik ve istihbarat şefleri.) Suriye, Tayyip Erdoğan’ın dediğini yapabilir mi? Peki, Başşar Esad rejimi, yakın dostu Türkiye’nin ve Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın telkinlerine uyarak bir an önce “reform”ları başlatamazlar mı? Bu, ciddi bir tartışma konusu. Rejimin reform yapabilme yeteneğinin olup olmadığı. Başşar’ın bu konuda 11 yıldır yaptığı vaatlerin büyük bölümü kağıt üzerinde kaldı. Zira, Suriye gerçekten “demokratikleşme yolu”na girse, mevcut iktidar yapısının uzun süre iktidarda kalabilmesi mümkün olamaz. Yüzde 75’i Sünni, tarihi ve geleneksel tüccar sınıfının Şam ve Halep merkezli Sünniler olduğu bir ülkeden söz ediyoruz nereden baksanız. Suriye, gerek jeopolitik konumu, gerek nüfusu ve gerekse oradaki “değişim”in yol açacağı –birebir İran’ı, Lübnan’ı ve İsrail’i etkiler- sonuçlar itibarıyla, Libya’dan çok daha önemli bir ülke. Türkiye’yi son iki yılda faal bir “küresel aktör” ve “bölge gücü” görüntüsüyle uluslararası sahneye çıkartan “yeni Ortadoğu politikası”nın merkezinde de Suriye bulunuyor. Bu nedenle, Suriye’de ne, nasıl olacak ve Suriye ne yönde yol alacak (ya da hatta alamayacaksa) Türkiye’nin yakın ve orta vadeli dış politikası herkesten daha fazla etkilenecek. Tunus ve özellikle Mısır, Türkiye’nin profilini –tam da seçimlere doğru yol alırken- parlattı. Libya, o parlaklığı bir nebze soluklaştırdı. Libya üzerindeki politika tam toparlanırken, Suriye, Türkiye’yi çok sıkıntıya sokabilme potansiyeli taşıyor. Bu konuları önümüzdeki günlerde tartışacağız. Ama önce Irak. Çünkü, Irak, hem Ortadoğu özgürlük şafağındaki birçok ülke için emsal özelliği taşıyor, hem de henüz kapanmamış bir dosya. Dahası Başbakan Tayyip Erdoğan, yarın Bağdat-Erbil seferine çıkıyor. Yarınki konumuz, öncelikli olarak Irak...