Ergenekon, Orhan Pamuk, TÜSİAD, vs...

Ergenekon adlı “terör çetesi”nin anlı şanlı mensuplarıyla ve geniş çaplı bir operasyonla gözaltına alınması, eğer “sonuna kadar gidilirse”, Türkiye yakın tarihinin en önemli olayıdır ve hiç değilse ülkemiz ve toplumumuzun “yakın ve orta vadeli” geleceğinin güvence altına alınmasıdır.

Haberin Devamı

Öyle bir “çete” ki, dünkü Milliyet’in başlığına bakılırsa “Nobelli yazar Orhan Pamuk’a suikast planlayan Ergenekon çetesi üyeleri bu eylem için 2 milyon YTL ve Glock marka silah arıyordu”...

Sorun değil, Hrant Dink’i göstere göstere nasıl öldürdülerse, Orhan Pamuk’u da öyle öldürebilirler ve bu amaç uğruna Glock marka silahı da, 2 milyon YTL’yi de edinebilirlerdi.

Nobel ödüllü bir yazarın “ölüm listesi”nde bulunması ve bu listeyi düzenlemiş olanlar arasında, emekli de olsalar general, albay gibi rütbelere sahip olarak “kamu görevi” yapmış kişilerin yer alması “dünya çapında” bir olaydır.

Çeteye ilişkin operasyonun ertesi günkü Sabah’ın “Devlet, Derin Devlete Karşı” manşeti, durumu Türkiye yönünden en çarpıcı biçimde özetliyor. Türkiye, “derin devlet”i tasfiye edebilirse, “devlet” olabilecek.

Haberin Devamı

Nobel ödüllü bir yazarının, devlet ile bağlantılı kişilerin oluşturduğu “ölüm listesi”nde hedef olduğu bir ülke dünya tarihinde bile yok. Ülkelerinin rejimiyle başı belaya girmiş nice Nobel ödüllü yazar var ama bunların hiçbirini, dünyanın en baskıcı rejimleri bile “cinayet” ile ortadan kaldırmayı düşünmemişti.

1958 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Boris Pasternak, Sovyet komünist rejiminin baskısından çekinerek, ödülünü almaya Stockholm’e gidememişti ama komünist tek parti rejiminin Stalinist etkisinden tümüyle çıkmamış olan ülkesinde “öldürülme tehdidi” altında da yaşamıyordu.

1970 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Aleksandr Soljenitsin ise, hapis yatmış, sürgüne gönderilmiş, çok çile çekmişti. Hatta, o da ödülünü almaya gidememiş ve ancak “vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra” 1974 yılında alabilmişti ama Sovyet rejimi onu da “öldürerek” bertaraf etmeyi hiç düşünmemişti.

Yakınlarda bir 1986’nın ödüllüsü Nijeryalı Wole Soyinka var; ülkesinde hapis yatmış ve baskı görmüş olan. İnsan hayatının pamuk ipliğine bağlı olduğu Nijerya’da bile Soyinka’nın hayatı tehlike altına girmedi.

Son yarım yüzyıl içinde Nobel alanlardan, örneğin, Jose Saramago (Portekiz, 1998), Octavio Paz (Meksika, 1990), Gabriel Garcia Marquez (Kolombiya, 1982), Odysseus Elitis (Yunanistan 1979), Heinrich Böll (Almanya, 1972) gibileri ve daha niceleri, ülkelerinde baştacı edilen isimler. Bir Nobelli büyük isim, Jean-Paul Sartre (Fransa, 1964) için, ödülü aldığı vakit, amansızca eleştirdiği Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle, görüşü sorulduğunda, “Sartre, Fransa’dır” diyerek kestirip atmıştı.

Haberin Devamı

Bu gibi belirgin farklar, ülkelerin “siyasi kültür” kalitelerini de yansıtır.

 

***                   ***                   ***

 

Orhan Pamuk ise Nobel kazanalı beri Türkiye’de susturuldu. Kendiliğinden sustu gerçi, ama Türkiye’deki “cadı kazanı” nedeniyle, “ulusalcı-saldırgan atmosfer” nedeniyle susturulduğu için sustu. Nobel kazanmış bir ülke aydınının, Nobel alalı beri, kendi ülkesinde hiç konuşmadığı, adeta “yeraltında” bir “örgüt mensubu” gibi ve de polis koruması altında yaşadığı tahayyül edilebilir mi?

Orhan Pamuk’un durumu tam da bu ve boşuna da değilmiş, baksanıza “Ergenekon çetesi”nin “öldürülecekler listesi”nde “liste başı”.

Böyle bir ülke ortamının “ayıbı” hepimizin üzerine yapışmış duruyor. Bu ortam, özellikle Hrant Dink’in öldürülmesiyle oluştu. Hrant Dink’in öldürülmesinin birinci yıldönümünde inatla, bir kampanya halinde günler boyu boşuna yazmadık.

Haberin Devamı

Nitekim, Eyüp Can, “Ergenekon çetesi operasyonu”nun patlak vermesi üzerine, “Bir haftadır yazdın yazdın, en sonunda operasyonu yaptırdın” diyerek şakayla takıldı.

Gelgelelim, Ergenekon çetesi operasyonu haberinin geldiği anda, bir başka haber daha geldi: Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi, Orhan Pamuk aleyhinde (ve dikkat: 301’e dayanılarak açılan) tazminat davasının reddedilmesi kararını bozmuştu. Öyle bir bozmuştu ki, isteyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Orhan Pamuk aleyhinde tazminat davası açabilecekti. (Orhan Pamuk, “zaman aşımı”ndan paçayı kurtarabilecek!)

Peki, Orhan Pamuk aleyhindeki o davayı açan kimdi?

Kemal Kerinçsiz!

O kim?

O kim biliniyor gerçi ama şu yönüyle hatırlatalım: Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi’nin kararının ortaya çıktığı gün, gözaltına alınan ve gözaltına alınma nedenleri içinde “Orhan Pamuk’un öldürülmesi”nin de bulunduğu bir “zanlı”.

Haberin Devamı

Bu “Türkiye kakafonisi” bile, “Ergenekon terör çetesi” operasyonunun önemini ve Türkiye’de aslında ne durumda bulunduğumuzu anlatıyor.

 

***          ***         ***

 

Hal böyle olduğu için, “yoğurdu üfleyerek yemek” durumundayız ve “operasyon”un “sonuna kadar” gidip gitmeyeceğini görmemiz ve beklememiz gerekiyor.

Ali Bayramoğlu,operasyonun heyecanıyla “Daha düne kadar bu sütunda, başka sütunlarda endişeli yazılar okuyordunuz... Farklı bir noktada olduğumuzu kavradık, arkada bıraktığımız umuda tekrar kavuştuk. Dink’in öldürülme yıldönümünün iki gün sonrasına denk gelen ‘Ergenekon Terör Çetesi Operasyonu’ bir anlamda bu endişelere siyasi bir panzehir oldu” diye yazdı.

Haberin Devamı

Hasan Cemal ise, “ihtiyatı elden bırakmadan”, “Ergenekon operasyonunda sonuna kadar gidilecek mi? Yakın geçmişin kötü örnekleri bu soruyu fazlasıyla haklı kılıyor. Dink davasındaki gelişmelere bakın... Susurluk’u hatırlayın... ‘Vatansever çeteler’den temizlenmedikçe, demokrasi de olmaz, hukuk devleti de” diye yazıyordu.

Şu arada gündemi “başörtüsü” konusunda “AKP-MHP uzlaşması ve Anayasa değişikliği” teslim almış gibi.

Benim merakım şu: Niçin TÜSİAD gibi kuruluşlar, bu konuda gösterdikleri “duyarlılığı”, Ergenekon operasyonu konusunda ortaya koymuyorlar? Onu, daha acil ve daha önemli bir “rejim sorunu” olarak görmüyorlar mı?

“Derin devletin devletten temizlenmesi” onları hiç ilgilendirmiyor mu?

Öyleleri ve “sivil toplum” ne ölçüde duyarlı olur ve “siyasi irade” ne ölçüde kararlı davranırsa, “derin devlet”e ağır hasar verilebilir.

Türkiye’nin önü açılır ve o takdirde “Ergenekon operasyonu” yakın tarihimizin, gelecek güvencesi sağlayacak “en önemli gelişmesi” haline gerçekten gelir...

Yazarın Tüm Yazıları