Paylaş
Dört yıl önce onun bugünlere ulaşmasını engellediler. Devletle irtibatlı, en azından devletin kabul edilmez ihmali sonucunda utanç verici bir cinayet sonucu öldürüldü.
Hrant’ın her doğum gününde Uluslararası Hrant Dink Vakfı onun doğum gününü, onun yaşam ideallerine uygun biçimde “ayrımcılıktan ve şiddetten arınmış, özgür, adil ve temiz bir dünya için çalışan, bu uğurda risk alan, ezber bozan” bir yabancı ve bir Türkiyeliye ödül vererek kutluyor.
Bu yılki, ödül töreni de, bir başka deyimle doğum günü kutlaması bundan önce olduğu gibi tanımı güç bir sevgi ortamı ve güzellikle yapıldı. Meksikalı gazeteci Lydia Cacho ile Ahmet Altan bu yılın ödül sahipleri oldular. Ahmet Altan, unutulmaz bir konuşma yaptı.
Bu arada, dört buçuk yıldır ciddi bir mahkemeden ziyade bir tiyatro izlenimini veren duruşması sürüyor. Yarından sonra 20. duruşma var. Savcının esas hakkında mütalaasının okunması bekleniyor. Yani, davada son perdeye yaklaşılıyor. Gelgelelim, davada son yaklaşmak, adaletin tecellisine yaklaşmak anlamına gelmiyor.Tersine, davanın üzerindeki sis perdesi kalkmıyor.
Öyle ki, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), cinayet gününe ilişkin telefon görüşmelerini ısrarla mahkemeye sunmuyor. Bunu yaparken “özel hayat gizliliğin ihlali” gibi komik bir gerekçenin arkasına saklanıyor. MİT’in PKK ile görüşmelerinin bile internete düştüğü, sayısız telefon dinleme kayıtlarının medyaya servis edilip yargısız infazlar yapıldığı bir ülkede, Hrant Dink cinayetini aydınlatacak olan cinayet gününe ilişkin telefon görüşmeleri TİB tarafından mahkemeden esirgeniyor.
Hrant’ın gazetesi Agos dün yayımlanan son sayısında “Dink suikastı, bu ülkede üstü örtülmeye çalışılan ne ilk dava olacak, korkarız ne de sonuncusu. Ancak bu davanın bu şekilde biteceğini sananlar varsa, sadece son bir yıl içinde tekrar açılan 20-30 yıllık dava dosyalarını hatırlatmak isteriz” diye yazdı.
İş yargıda bitmiyor
Hrant Dink suikastında iş sadece yargıya dayanmıyor. Dönüp dolaşım yürütmeye dayanıyor aslında. Çünkü davanın “sis perdesi” ardında gizlenmesi, yürütmenin sorumluluğunda.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Devlet Denetleme Kurulu’nu çalıştırdı. Ne yaptıklarından haberimiz yok. Ama daha önemlisi, yürütmenin başı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ne yaptığı.
Nitekim, Uluslararası Hrant Dink ödülünün ilk sahibi Alper Görmüş,Erdoğan’a şöyle seslendi:
“Sayın Başbakan, mevcut tablo ne yazık ki hiç iyi değil. Dava ilerlemiyor ve bunun tek nedeni, başında bulunduğunuz devletin uyguladığı karartma operasyonu.
Bu karartmanın sizin inisyatifiniz ya da açık onayınızla yapıldığına ben asla ihtimal vermiyorum. Fakat, sizin, bu cinayetin anlamını ve önemini tam kavramadığınızı, bunun devlet aygıtı içinde bir boşluk yarattığını ve bu boşluktan yararlanan birilerinin (ki onlar cinayetin öneminin ve anlamının farkında olanlardır) bu karartmayı uyguladıkları kanaatindeyim.
Bu faaliyet, ‘Biz katilleri yakaladık ve konuyu bağımsız yargıya havale ettik’ tavrıyla engellenemez.
Tekrar ediyorum, tümüyle hassasiyetsiz davrandığını söylemiyorum; fakat karartıcıların çabalarını engelleyecek kadar hassas davranmadığınızı söyleyebiliyorum. Özel, odaklanmış, çok büyük hassasiyet gerektiren bir dava bu ve bugüne kadar bunu sizden göremedik.
Sayın Başbakan,
İnanın, Hrant, sizden daha fazlasını umardı.”
Hrant’ın arkadaşlarının Başbakan’a mektubu
Tayyip Erdoğan, görkemli bir dış gezide olduğu için çok sayıda köşede yer almış olan “Hrant’ın Arkadaşları”nın kendisine mektubunu görmemiş olabilir. Bugün yurda dönmüş durumda. Belki haberdar olur umuduyla o mektubu da tekrarlıyorum:
“Sayın Başbakan,
Arkadaşımız Hrant Dink’i öldürdüler.
Beşinci yıla yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır. Dilekçe verdiğimiz topyekun devlet, kendini katile yakın gördü. Zaten; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti. Bir türlü ilamını malum edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı.
Şikayetçiyiz.
‘Namus Sözümdür Adalet’ diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip ‘bunu’ diyen yardımcınızı ‘Meclis Başkanı’, resmi makamda, adamları resmen ‘yakarız canını bak’ diye Vali’nizi ‘Vekil”, emanet edilen canı kollamayan Emniyet Müdürü’nüzü ‘Vali’, 17 yaşındaki O.S.’yi kocaman ‘Ogün Samast’ ettiniz.
Kan adaletle susar, şikayetçiyiz.
İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanı’nız olmaz onlar bizim çocuklar dedi.Dışişleri Bakanı’nız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına ‘Nazi’ dedi.
Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi’nde koro yapıverdiler. Katillerimizi adalet evine getiren jandarma, cezaevi aracına ‘Ya sev ya terk et’ diye yapıştırma asmıştı.
Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o büyük kasabanın sırrı? Nedir sözünüzü tutmanıza mani olan? Azınlıklardan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta ‘Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık’ diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen.
Sayın Başbakan, mala gelenin telafisi bulunur. Cana gelene de davranınız.
O Anadolu Toprağı’ndan Hrant Dink’in payına bir metrekare toprak düştü; mezarıdır!
Kamera denilen vakanüvis silinmiş, bize kalan azıcık 19 Ocak 2007 seyirliğinde beş kişi saydık Hrant’a pusu kuranlardan. Kim bunlar Sayın Başbakan?
Görüneni, görünmeyeni, katillerimizi istiyoruz, adalet olsun, hak hakim olsun diye. Bizim hakkımız bizde saklı duruyor, hellaleşmekten başka çarenin kalmadığı savaş yorgunu memleketimizde.
Suallerimiz cevapsız. Adalet nöbetçisi ‘Hepimiz Hrant’ız’ diyen yüzbinlerin eli hala vicdanında. Cevaplarımızı almadan susmayacağız, sormaya devam edeceğiz.
Hrant için, Adalet için!”
Cesur, dürüst, onurlu yönetici
Ahmet Altan, önceki gün ödülünü, bu ülkede yaşayan herkes gibi Hrant’ı ölümden koruyamadığı için kendisini de suçlu ve günahkar sayarak “utançla kabul ettiğini” söyledi. Ve, “Bu ödülü, bir emanet olarak alıyorum” diyerek ekledi:
“Bir gün bu ülkede, Hrant Dink’in gerçek katillerini bulan, onları ortaya çıkartan, bu korkunç vahşetin hesabını soran cesur, dürüst ve onurlu bir yönetici çıkarsa, o zaman bu gece burada aldığım bu emaneti ona, gene burada, bu kalabalıkların önünde sevinçle vereceğim.”
Benim, Hrant için, adalet için Başbakan’a tek satırlık bir mektubum var:
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hadi alın şu emaneti!
Paylaş