Balkon konuşması ve Kürtler...

Tam bir hafta sonra bu vakitlerde Türkiye’nin ne istikamette yol almaya başlayacağını anlayabileceğiz.

Başbakan Tayyip Erdoğan, 32.Gün’de M.Ali Birand’ın “Seçimden sonra önceliğiniz anayasa mı, Kürt sorunu mu, ekonomi mi?” sorusuna “Bizim ilk etapta atacağımız adım yeni anayasadır. Ama bu Meclis aritmetiğiyle alakalı bir konudur. Meclis aritmetiği buna müsaade etmediği sürece mevcut durum ne ise onunla yürüyeceğiz” cevabını verdi.
Başbakan, TGRT’ye ise “Bize milletimiz 367 vekil verirse Anayasa’yı değiştirmek çok daha kolay olur. Ama ‘tek başımıza yaparız’ demiyorum... Meclis’te grubu olan tüm partilerle çalışır, tüm sivil toplum kuruluşlarını bu işin içine katarız. TÜSİAD’IN, TESEV’İN, daha önce TOBB’un, Barolar Birliği’nin, partilerin yaptığı çalışmalar var. Hepsini bir havuzda toplayıp çalışırız” dedi.
Seçime bir hafta kala, seçim sonucuna göre nasıl davranacağına ilişkin olarak Tayyip Erdoğan’dan “umut verici” cümleler bunlar. Tam da bu yüzden, seçim kampanyasının harareti içinde “kavgada bile söylenmeyecek” sözleri birbirlerine kolaylıkla sarfedebilen siyasi liderlerin sözlerini esas almamak gerektiği görüşünü dile getirdim.
O nedenle, Başbakan’ın seçim gecesi, sonuçlar belli olduktan sonra, yapacağı “balkon konuşması”na bel bağlamaktan vazgeçmedim.
Kimi dostlar, Tayyip Erdoğan’dan –özellikle Diyarbakır konuşmasının ardından- umudu hepten kesmişler; benim “balkon konuşması” beklentimi fazla iyimser, hatta hayalci buluyorlar.
Olabilir.
Yine de, Tayyip Erdoğan’ın yukarıda yer verdiğim sözlerine bakarak, “balkon konuşması”na ilişkin umudumu kesmediğimi bir kez daha yineleyeyim.
Burada yalnız da sayılmam; Başbakan’la en dişe diş seçim mücadelesini yürüten BDP desteğindeki bağımsız Kürt adaylardan biri, KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi, İnternethaber’e verdiği demeçte Başbakan’ın seçim gecesi yapacağı balkon konuşmasında üç konuda bir umut ışığı yakarsa, çözümün önünü açacağını söyledi.
Umut ışığı
Kıdemli bir siyaset adamı olan Şerafettin Elçi, “O umut ışığı nedir?” sorusuna  cevabı şu:
“Başbakan 2005’te ‘Kürt sorunu vardır ben bunu çözeceğim” dedi. Somut önerileri koymalı. Yeni Anayasanın kimliksiz olacağı, kimlik olursa da Kürtlerle Türkleri eşit düzeyde kabul eden bir anlayış içinde yazılacağını deklare edilmeli. Anadille ilgili her türlü engelin kaldırılacağı ifade edilmeli. İşlemez duruma gelen merkezi sistem yerine ademi merkeziyetçi bir yol açılacağı söylenirse bu onun elini güçlendirir. Başbakan’ın bu konularda yapacağı açık net ve güçlü bir vurgu bir umut ışığıdır.
Kürtler bu sorunun demokratik sivil bir yöntemle çözümünden yana, ama bunun için de onurlu bir barışın sağlanması lazım. Dağdaki insanları ‘Gelin devlete teslim olun, Türk adaletine sığının’ gibi bir söylem indirmez. Yol belli. Belli bir dava için dağa çıkmışlar. Uğrunda dağa çıktıkları taleplerin yerine getirildiğini görürlerse onlar da seve seve dağdan inerler.”
Bunlar, olmayacak, gerçekleştirilemeyecek türden “maksimalist” talepler midir? Tayyip Erdoğan bunlara karşılık veremez mi?
Silahlar nasıl bırakılır?
Diyarbakır Baro Başkanı Emin Aktar, dünkü Taraf’ta Neşe Düzel’e “Kürtler, Başbakan’ın Diyarbakır konuşmasını ve uslubunu doğru bulmamakla ve eleştirmekle birlikte, bu uslubun, 13 Haziran günü değişeceğini umut ediyorlar. Eğer AKP sertliğini devam ettirirse bundan ülkenin tümü zarar görür ve Kürtler ve Türkler bir süre sonra birarada yaşayamazlar. Sonuçta bir devlet aklı var ve AKP’nin bu tutumunu sürdürmemesi gerekiyor” diye konuşuyordu.
Yani, genel anlamda “Kürtler” hala 12 Haziran sonrasına ilişkin umut besliyorlar.
Emin Aktar da, hayatının hiçbir döneminde, tıpkı Şerafettin Elçi gibi PKK’lı olmadı. Ama ortada onların kuvvetle vurguladığı ve ne Başbakan ne de bu ülkenin geleceğine ilişkin sorumluluk duyan hiç kimsenin gözardı edemeyeceği gerçekler var.
Emin Aktar’ı dinleyelim:
“İllegaliteden ve silahlı mücadeleden, legal siyasal yaşama geçişin koşullarını yaratmadığınız sürece, PKK ve silahlı gruplar orada duracaktır ve silahlı grubun durduğu yerde de daim çatışma riski olacaktır. Siz siyaset yapan 2500 Kürdü KCK kapsamında içeri atarsanız, artık kimseye silahı bırak diyemezsiniz. Hele Kürtler bunu hiç söyleyemez. Silahı bırak dediğinizde, cevap olarak size, ‘siyaset yapamıyorum” diyecektir... Silahsızlanmayı geliştirmenin yolu da, ‘cezalandırmamak, yargılamamak ve cezaevine atmamaktan’ geçiyor...”
Kürt sorunu güncelleniyor
Tayyip Erdoğan, seçim kampanyasının kırıcı polemiklerinin üzerine bir sünger çekip, “balkon konuşması”nda bu ülkenin Kürt halkına “özgürlükçü bir gelecek” sözü veremez mi?
M.Ali Birand’a Kürt sorunu konusunda attığı olumlu adımları saydıktan sonra “Bu yeter mi diyorsunuz?” sorusuna “Yeter demiyorum, bu işin sonu olmaz zaten. Çünkü dünya devamlı, her sosyal hadiselerin güncellenmesi lazım. Bu sosyal hadiseleri güncellerken, ister istemez, bir şeyler değişecektir ama Kürt sorunu sürekli olarak masada duran bir sorun olmaz. Artık ben ne diyorum? Benim Kürt kardeşlerimin sorunları var diyorum. Bu sorunlar bize geldikçe biz bu sorunları da çözeriz diyorum...” karşılığını veriyor.
“Kürt kardeşlerimizin sorunları”nın toplamına “Kürt sorunu” deniliyor zaten. Çözemezseniz, sürekli olarak masada durur. Sorundan sıkılmakla, “artık yok” demekle, ortadan kalkmaz. Kalkmıyor.
“Sorunlar” ya da “sorun” bırakın size gelmesini, kapıya yığılmış kapılı kırmak üzere.
Çözün. Kürt kardeşlerimizin umutlarını ayakta tutacak bir söz vererek çözün.
Balkon konuşmasında...
Yazarın Tüm Yazıları