Paylaş
“Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” özdeyişine uygun biçimde “Cumanın gelişi salıdan belli oldu.” Yani, “Açılım”ın “Genel Görüşme” amacıyla TBMM gündemine alınıp alınmayacağını belirleyecek olan ve Salı günü yapılan “ön görüşme”de ortaya çıkan tablo, bu “Açılım”ın CHP ve MHP’nin herhangi bir esaslı katkısı olmadan yürümek zorunda olduğunu belli etti.
Ak Partililer gözlerini dört açmalı ve “keşke işin en başında CHP ve MHP ile görüştükten sonra ‘Açılım’ başlatılsaydı” cinsinden gereksiz bir “özeleştiri” havasına kapılarak kendilerini “CHP-MHP söylemi”ne teslim eden bir ruh haline girmemelidirler. Kürt sorununa çözüm arayışı-Demokratik Açılım-Milli Birlik Projesi, adını ne koyarsanız koyun, sonuç itibarıyla bir “iç barış” projesinin gerçekleşmesi, “varoluşunu savaşa endekslemiş” olanlar ile uzlaşma arayarak gerçekleşemez.
Bunun neden mümkün olamayacağını Salı günü CHP adına TBMM kürsüsünde konuşan genel başkan yardımcısı Onur Öymen mükemmel biçimde ortaya koydu. TBMM kürsüsünde bugüne dek yapılmış en “faşizan” konuşmalardan birine –CHP adına- imza atarak, tarihe geçti.
Tarihe, TBMM zabıtlarına girerek, geçen şu sözlere bakın:
“Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehit vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp ‘bu savaşı bitirelim’ demedi. Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı? Kimse ‘analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok.”
Bir CHP yetkilisi düşünün ki, bir dünya savaşı ölçeğinde ülke topraklarına yapılmış bir saldırıyla, bir iç çatışmayı aynı kategoride mütalaa ediyor; Türkiye topraklarına giren Britanya İmparatorluğu’nun ve Yunanistan’ın askerleriyle Türkiye’nin Kürt ve Alevi vatandaşları için hiçbir fark görmüyor. Ve “çözüm yolu” olarak “silahla karşı koymaya ve ezmeye devam”dan başka önerisi yok; bunun için “Açılım”a da karşı. Hadi, bu kafa ile “Açılım” konusunda “uzlaşın” bakalım.
Demokrasi ile faşizm nasıl uzlaşabilirse, “Açılım” konusunda da ancak o kadar uzlaşma sağlanabilir.
*** *** ***
Onur Öymen’in –CHP adına- konuşmasının en can alıcı bölümü Dersim’i anmasıydı kuşkusuz. ‘Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ denmemesi gerektiğinin örnekleri arasında saydığı Dersim. Dersim, Cumhuriyet tarihinin yeterince ve gereğince açılmamış en kara sayfalarından biri. Oradaki insanlar, yakın tarihimizin hem Kürt ve hem de Alevi oldukları için zulüm ve katliam hedefi olarak “çifte kavrulmuş” vatandaşlarımız.
Dersim’de olan-biten bir isyanı bastırma boyutlarının o kadar ötesine geçmişti ki, isyanın lideri olarak darağacına gönderilen Seyit Rıza, vakarla çıktığı idam sehpasında tabureyi ayağı ile itmişti ve itmeden önce de şu sözleri söylemişti:
“Evlâd-ı Kerbelâ’yık; Bî-Hatayık; Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.”
Yaşlı ve dinî kimlikli bir Anadolu insanının cellâtlarına kendini asma fırsatı vermeden, işini kendi bitirmeden saniye önceki ruh halini hiç düşünebilir misiniz? “Kerbelâ çocuklarıyız”, “Hatasızız” yani “masumuz” dedikten sonra üç basit sözcük: Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.
Seyit Rıza’nın bu sözleri halk kültürünün içinde, özellikle Kürt ve Alevi yurttaşlarımızın bilinçaltlarında kazınmış olarak kuşaktan kuşağa geçmiştir.
Bunu tabii ki faşistler bilmez ya da umursamazlar.
Kalkıp, CHP’nin Güneydoğu’da niye silindiğini sormanın, üzerinde araştırma yapmanın artık fazla bir anlamı kalmadı. CHP Genel Başkan Yardımcısı, Deniz Baykal’ın sağ kolu Onur Öymen, bunun gerekçesini TBMM kürsüsünden veciz biçimde verdi.
Artık gözünü açması gerekenler arasında, CHP’nin “seçmen tabanı” olarak kabul edilen Türkiye’nin Alevi kitlesinin ve temsilcilerinin de yer alması gerekiyor. Tarihte başlarına gelen en amansız felâketin bugün CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen tarafından –CHP adına- TBMM’de, hem de “Demokratik Açılım” içerikli bir konuda, niçin buna gerek olmadığının emsali gibi anlatılmasını herhalde önemle not etmeleri gerekiyor.
Onur Öymen’in Dersim katliamından “analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım, savaşı bitirelim” yaklaşımına karşı “örnek tutum” olarak söz etmesi bir dil sürçmesi sayılır mı?
Sayılmaz. Onur Öymen’in diplomatlığı da Türkiye’yi haksız ve gereksiz yere savaşa yöneltmek konusunda “sabıkalı”dır. Onur Öymen, Ocak 1996’da Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren ve “Kardak Krizi” adıyla siyasi tarihimizde yerini alan olayın başlıca mimarıdır.
Eski Amerikan Başkanı Bill Clinton, bir hafta kadar önce bir konuşmasında “Kardak Krizi”ni “şaka gibiydi” diye nitelemiş ve “Ben o gün Rusya Başbakanı ile güvenlik görüşmeleri yapıyordum Toplantının ortasında yardımcım, Türkiye ve Yunanistan’ın üzerinde koyunların yaşadığı Kardak kayalıkları yüzünden çatışmaya girmek üzere olduğunu söyledi. Bunun bir şaka olduğunu sandım. Toplantıyı yarıda bıraktım. Liderlerle, Türkiye Başbakanı ile telefonda konuştum. Sonunda üzerinde 20 koyundan fazlasının yaşamadığı bir kayalık yüzünden savaş çıkmayacağına karar verildi ve krizden dönüldü. Ve bundan ders çıkardım, dünyada ülkelerin nasıl savaşın eşiğine geldiği konusunda buna benzer yüzlerce örnek verebilirim.”
Aslında “Onur Öymen gibi diplomatları olan ülkelerin savaş çıkartma riski çok yüksektir” de diyebilirdi. Onur Öymen o tarihte Dışişleri Müsteşarı idi. Dönemin başbakanı Tansu Çiller kendisine Kardak’ın kime ait olduğunu sormuş ve alacağı tavrın bunun cevabına dayanacağını söylemişti. Onur Öymen, Başbakanının kesin bir dille “Bize ait” diye yanıltmıştı. Çiller bunun üzerine krizi tırmandırmış ve Türk ve Yunan donanmaları Kardak kayalıklarının dibinde savaşın eşiğinde dolaşmışlardı.
Yanıltmıştı çünkü Türkiye’nin Roma Büyükelçiliği’nden kendisine iletilen ve İtalyanların elinde bulunan ve Türkiye’nin Kardak kayalıklarını terk ettiğini ve Kardak’ın Türk karasuları içinde olmadığını ortaya koyan belgeyi içeren kriptoyu hasıraltı etmişti. O bilgi, Türkiye’nin Kardak’ta kriz çıkartmasını ya da öyle bir krize taraf olmasını engelleyici nitelikteydi.
Türkiye’nin yakın tarihindeki, Türkiye’nin Yunanistan’la savaşa girmesine yol açacak önemde, Clinton’un “şaka gibiydi” diye söz ettiği krize yol açan bu çok ciddi ve büyük “skandal”da Onur Öymen’in rolü örtbas edildi. Onur Öymen, Dışişleri’nde büyükelçilik görevleri almaya devam etti ve en sonunda CHP’nin genel başkan yardımcısı oldu.
Devletin resmi belgelerini sahip olduğu konumun ve sıfatın verdiği imkânla hasıraltı edip, Türkiye’yi savaşa yöneltmeye kalkışan bir diplomatın, siyaset adamı olduğu vakit, Türkiye’nin kendi vatandaşlarını “barıştırmaya” yönelen bir “Açılım”ın karşısına dikilerek Dersim’deki “insanlık ayıbı”nı, “zulüm”ü ve “cinayet”i örnek göstermesinde aslında bir tutarsızlık görmemek ve bundan bir şaşkınlığa kapılmamak gerekir.
*** *** ***
“Üç-beş tane yıllanmış, kaşarlanmış siyasetçi ile uğraşmayacağız. Artık halkımıza gideceğiz. Halkımızla bu projeyi paylaşacağız”…
Bu sözler Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi’nin açılışında konuşan Bülent Arınç’a ait. 10 Kasım günü muhalefetin TBMM performansından sonra söylenmiş sözler.
Doğrusu budur. “Proje”ye, “Açılım”a Türkiye insanının sahip çıkmasını sağlamak, onunla “paylaşmak” gerekiyor. TBMM’deki “savaş lobisi” ile uzlaşamazsınız çünkü; “barış isteyen halk” ile “Süreç” yol alabilir.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Bülent Arınç’a “Kararlılığınız, cesaretiniz ve samimiyetiniz gerçekten güven veriyor. Kavga, çatışma, ölüm ve gözyaşı hepimize kaybettirdi. Artık kaybedecek tek bir insanımız yok” diyor; Arınç, Baydemir’in makam odasında “Mahmur Kampı’ndan buraya gelişler olabilir. Topraklarına gelsinler, ülkemizden, vatanımızdan ayrı düşmesinler, onlarla kucaklaşmayı isteriz” diye konuşuyor. Bu sözlerinin ardından Dicle Üniversitesi’ndeki konuşmasında Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin fazlasıyla olduğunu, asit kuyularının da fazlasıyla gerçek olduğunu söyleyerek şunu ilâve ediyor:
“Keşke, olmadı diyebilseydik ama biliyorum ki oldu. Biz bunlardan kurtulmak istiyoruz. Henüz bir yaşında iken babasını, annesini görmeden öksüz kalan çocuklar biliyoruz. Annesi, dağda babasının yanına gitmiştir. Bütün bunların tekrar yaşanmadığı Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Bütün çabamız bu.”
TBMM üyeleri: “Açılım” konusundaki Genel Görüşme günü, bugün; bu dilden, bu bakış açısından mı yanasınız, yoksa “Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kimse ‘analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım’ demedi” diyen dilden; ülke vatandaşlarının karşılıklı kırılmasına, ülkemizin “iç kanama” ile takatsiz kalmasına yol açacak “savaşa devam” önerisinden mi yanasınız?
Cevap sizin.
Ama doğru soru şöyle de sorulabilir: Ey TBMM üyeleri, “Açılım” ve Kürt sorununa ilişkin olarak, Türkiye’de demokrasi içinde çözümden mi yanasınız yoksa faşist zihniyetten mi?
Cevabı basit olmalı…
Paylaş