Paylaş
Söz konusu 6 maddeye baktığınızda bunların, gerçekten anayasa değişikliği gerçekleştirmek amacıyla değil, şu ana gündemde hararetle tartışılan “anayasa değişiklikleri”ni bloke etmek yani engellemek hedefiyle getirildiği anlaşılıyor.
Örneğin seçim barajının düşürülmesi, “ilke” olarak benim de benimsediğim ve savunduğum bir husus. Ancak “ilke” başka, “siyaset” başka. Gün siyaset günü ve CHP bunu “yüzde 10 barajının indirilmesi”ne yürekten inandığı için değil, BDP’ye bir “havuç” uzatarak “değişiklik paketi”ne olumlu oy vermesinin önüne geçmek amacıyla yapıyor. Belli. Besbelli. Çünkü Ak Parti, barajı düşürmemeye kararlı ve BDP, “yüzde 10 seçim barajı”nı daha önce “kırmızı çizgi” diye açıklamış ama buna rağmen “ibresi”ni “değişiklik paketine destek verebileceğine çevirmişti.
Malûm, “referandum” için BDP için “anahtar parti” konumuna kayıyor.
Yani CHP “ilke siyaseti” yapmıyor. Siyasi taktik güdüyor. Bunu yapabilir tabii ama kimse CHP’nin ciddi bir anayasa değişikliği girişiminde olduğunu anlatmasın.
“Milletvekili dokunulmazlığının kürsüyle sınırlandırılması” talebinde bir yanlışlık var mı? Yok. Ancak, “yüksek yargı organları”nın CHP organları gibi “siyasallaştığı” ve her konuya asker-CHP ekseninde tavır aldığı bir dönemde, bu talep de bir “siyasi taktik” konusudur ve Ak Parti hükümetinin TBMM zeminindeki CHP ile yüksek yargı arasında kıskaç alınması için kullanılacaktır.
Bu talebin şu sıra “anayasa değişikliği” diye gündeme getirilmesi, kitabî olmayı ve münazara yapmayı siyasetle karıştıran “iyi niyetli” aydın kesimine sunulan bir “horoz şekeri”dir. Ciddi değildir.
Gelelim, günün can alıcı konusu olan yargıda yapısal değişikliği öngören “anayasa değişikliği”ne; ne öneriyor CHP?
HSYK başkanını kendi seçecek. Üyelerin seçimi sadece yargı organlarınca yapılacak.
Yani?
Yani, CHP’ye “lojistik destek” sağlayan “bürokratik oligarşi”nin iktidarının devamı sağlanacak.
Kusura bakmayın, almayalım.
*** *** ***
CHP’nin asıl niyeti, TBMM Başkanı’na şu anda tartışılmakta olan paketin TBMM’ye sunulması halinde Başkan M.Ali Şahin’e “işleme koymayın, iade edin” çağrısında ortaya çıkıyor. CHP Grup Başkanvekilleri, teklifin “anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri ile demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu” savunuyorlar ve “kuvvetler ayrılığını, hukuk devletini, yargı bağımsızlığını, yargıç teminatını ortadan kaldırdığını” ileri sürüyorlar.
Bu, tıpkı, daha önce olduğu gibi CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne “anayasa değişikliği”ni iptal başvurusunda bulunacağının ilânıdır.
12 Eylül askeri darbe anayasasının mimarisine dokunduğunuz, “yapısal değişiklikler”e yani yargının yapısını yeniden düzenlemeye ve parti kapatmaların önüne geçmeye kalktığınız anda, CHP-Anayasa Mahkemesi ittifakı ile Türkiye’de değişimin önüne set çekilmek isteniyor.
Türkiye’nin en önemli anayasa hukukçularının başında gelen ve yakın geçmişte “yeni, demokratik, sivil anayasa taslağı” hazırlayan bir komisyonun başında bulunan Prof. Ergun Özbudun, ta 27 Haziran 2009 tarihli yazısında “CHP ile Uzlaşmak Zorunlu mu?” başlığı altında bugün gelinen duruma teşhisini koymuştu:
“… Bu çıkmazdan bir çıkış yolu var mıdır? Bir yol Anayasa değişikliği paketi üzerinde CHP ile uzlaşmak, böylece konunun Anayasa Mahkemesi’ne intikalini önlemektir. Ancak CHP’nin yetkili sözcüleri ağzından, Ak Parti’nin çoğunlukta olduğu bir Meclisin anayasayı değiştiremeyeceğini, bunun ‘kediye ciğerci dükkânı emanet etmek’ olacağını ifade ettiği.. düşünülürse bun gerçekçi bir ihtimal olmadığını kabul etmek gerekir… CHP açısından sandıkta yenemediği Ak Parti’yi hiç değilse yargı ve silahlı kuvvetler gibi kendisiyle aynı temel dünya görüşünü paylaşan kurumlarla kuşatarak icraatını mümkün olduğunca engellemek, bu nedenle de söz konusu kurumların iktidarında bir azalmaya yol açacak Anayasa değişikliklerine karşı çıkmak, rasyonel bir tercih ve hesap olabilir. Söz konusu kurumlar da, elbette kendi yetki ve ayrıcalıklarını azaltacak değişikliklere karşı şiddetle direneceklerdir.” (Ergun Özbudun, Türkiye’nin Anayasa Krizi, sayfa 249).
Demokrasi doğrultusundaki TÜSİAD’dan Türkiye’nin “yeni bir anayasa” ihtiyacını vurgulayan iyi niyetli –siyasi yönden bir miktar saf- aydınlarına uzanan yelpazenin ve bu arada BDP’nin gözünü dört açıp, hangi eksende nasıl bir ökseye basacağını fark etmelerinde yarar var. “Venedik Komisyonu”nun, açık adıyla “Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu”nun da üyesi olan, uluslararası kalibredeki değerli hukukçu Prof. Ergun Özbudun’un 9 ay önce işaret ettiği durum Türkiye’de bugün yaşanıyor.
Türkiye’de “hukuk devleti” mücadelesi, siyasetten bağımsız bir mücadele değildir. Bir siyasi mücadeledir. Siyasi mücadele söz konusu olunca, herkesin hukuk uzmanı kesilmesi gerekmez. Siyasi duruşla, siyasi önseziyle duruma bakıp tavır alması gerekir.
“Çevrecilik” doğrudur da, 12 Eylül askeri darbe anayasasının “balta girmemiş ormanı”na balta vurulurken “çevrecilik” anlamlı değildir.
*** *** ***
Demokratik Yargı Derneği Eşbaşkanı Doç. Dr. Osman Can’a, HSYK’nin “çatı çöker” uyarısı üzerine bir kez daha kulak verelim: “Demokratikleşme ve özgürleşme, sadece anti-demokratik yapılanmaların çatısını çökertir… Şu an Yargıtay içerisinde siyaset vardır, çok daha tehlikeli bir siyaset vardır. Danıştay içerisinde siyaset vardır. HSYK’nın koridorlarına gidip bakmanızda yarar var. Şu anki HSYK yapısı ne yönde değiştirilirse değiştirilsin bundan daha kötü olamaz.”
Bu arada, bu gibi konularda, örneğin HSYK’nın nasıl yeniden yapılanması ve Venedik Komisyonu’nun ne dediğini öğrenmek istiyorsanız, “sivil anayasa taslağı”nı hazırlayan komisyonun üyelerinden Prof. Serap Yazıcı’nın kitabına göz atın. “Yeni bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye-Seçkincilikten Toplum Sözleşmesi” adlı kitabın 125-128. Sayfaları bu konu başlıkları konusunda yeterince aydınlatıcı.
Gazetecilerin “hukuk yorumculuğu”na soyunmaları çok anlamlı değil.
Türkiye’de hiç kimse, gazeteciler ve köşe yazarları sayesinde “hukuk” öğrenmiyor. Kimin nerede durduğunu, siyasi duruşunu öğrenmiş oluyor.
Paylaş