İnsanın kendi değeri ve değerliliği konusunda hissettikleri olarak biliniyor. Kişinin kendisiyle ilgili hissettiği güzel duygulara çoğu zaman ihtiyacı oluyor. Yoksa diğerleriyle iletişim kuramıyor, hatta sokağa çıkamaz bir hale gelebiliyor. Şu halde narsisizm patolojik bir durum değil... Çünkü kişinin uyumlu yaşayabilmesi için, kendini ölçüyü kaçırmadan sevmesi, kendini beğenmesi, değerli görmesi gerekiyor. Bu sevgiye narsisizm deniyor.Narsisizm bu anlamıyla doğal bir ihtiyaç... Kişinin kendini beğenmesine, önemli ve değerli biri olarak kabul etmesine izin verilmezse aşağılık kompleksiyle beslenen narsisistik kişilikile karşı karşıya kalınabiliyor.
KENDİNE ÂŞIK OLAN ADAM…
Suda yansıyan kendi görüntüsüne âşık olup, ulaşılamaz aşkının kurbanı haline gelen mitolojik karakter Narcissus’un hayatı, günümüzde birçok yaşamda tekrar ediyor. Çünkü insan olmanın acı gerçeklerinden biri, özellikle geçmiş çocukluk yaşamları duygusal acılar veya hayal kırıklıkları içeriyorsa, insanların geçmişlerini tekrarlamak üzere donanmış olmalarıdır. Geçmiş hep tekrar eder, mekânlar değişir, zamanlar değişir, oyuncular değişir ama roller hep aynı kalıyor. Her çağ, kendisini oluşturan özgün yapının abartılı şekilde dışa vurulduğu, patolojik davranış biçimleri yaratıyor. Bu nedenle dün olduğu gibi bugününde en önemli sorunlarından biri narsisistik kişilik (narsisistik yapı veya narsisistik kişilik organizasyonu)…Narsisistik kişiliği en iyi anlatan ve İtalyan ressam Caravaggio'nun 1594–1596 tarihleri arasında tamamladığı “Narcissus” ya da “Kendine Âşık Olan Adam” adlı yağlıboya tablosu, Roma'daki Galleria Nazionale d'Arte Antica’da bulunuyor.
MAĞDURUMDA MAĞDURUM…
Normal olan narsisizmin aksine patolojik ve çok yıkıcı olabilen narsisistik kişilik için utanç, ölüm gibi tarif ediliyor, bu nedenle yüzüne bir maske takıyor, yalan söylüyor ve hiç utanmıyor, vicdansız oluyor, gerçekleri hep inkâr ediyor, gerçekleri söyleyenleri suçluyor ve öfkesini kusuyor. Narsisistik kişi iktidarını yerleştirmek ve etrafını istediği şekilde dizayn etmek için baştan çıkartıcı ve kurnazca yollara başvuruyor, ustalıkla kendisini mağdur gibi gösteriyor. Her şeyi onlar için yapıyormuş gibi bir hava yaratarak, etrafındaki kalabalıktan besleniyor, kendisinde eksik olanları çekip alıyor ve böylece kendisini tamamlıyor ama etrafını zamanla yok ediyor. Çünkü kendisi gibi düşünmeyenleri sürekli suçlayarak ve eleştirerek onlara yön veriyor, öfkesini kusarak psikolojik şiddet uyguluyor ve özsaygılarını tüketiyor. Bunun sonucunda umutsuzluk, çökkünlük, depresyon ve bağımlılık başlıyor. Suçlanma ve eleştiri darbeleriyle, suçu kendinden başka yerde göremez hale getirilen gerçek mağdurlar ise, kaçıp kurtulma yetilerini yitiriyorlar.
MADDİ VE MANEVİ OLARAK KİRLENİYOR…
En önde, en gözde ve tek olmak isteyen ve daima kendini haklı gösteren narsisistik kişi kibirli oluyor, kabahati hep başkalarında arıyor, başkalarının hatalarını ve günahlarını gördüğünde cehennem ateşi gibi alevleniyor, öfkesine hâkim olamıyor, saldırganlaşıyor, kendinden geçiyor ama kendi kötü nefsine hiç bakamıyor, hep kibri seçiyor. Hedeflerine ulaşamadığında çöküyor, maddi ve manevi olarak kirleniyor ve manevi pisliğini ancak göz yaşlarını döktüğü terapi ile silebiliyor.
1-KIZLIK ZARINA ZARAR VERMEDEN NASIL MASTÜRBASYON YAPILIR?
Kadın ya da erkek, kişilerin cinsel doyuma ulaşabilmek için kendi kendilerini uyararak yaptıkları eyleme mastürbasyon deniyor. Aşırıya kaçılmadığı ve normal bir cinsel ilişkiye tercih edilmeği sürece mastürbasyon zararlı bir şey değil, kişisel bir seçim… Çok küçük yaşlarda keşfedilen ve kadının en duyarlı cinsel organlarından biri olan klitorisin uyarımı için, genellikle dokunma ya da sürtünme yolu tercih ediliyor. Özelikle hiç cinsel birliktelik yaşamamış bakire bir kadın, kızlık zarına zarar vermemek için klitorisiyle oynayabiliyor, küçük dudakların üst birleşim köşesinde bulunan ve dokunulduğu zaman ele gelen klitorise dokunarak mastürbasyon yapabiliyor. Kadınlar bunu üç şekilde başarıyor, ya klitorisleriyle ritmik bir şekilde oynayarak, ona hafif baskı yaparak ya yastık, yatak gibi herhangi bir şeye sürtünerek ya da banyoda basınçlı su tutarak mastürbasyon yapıyorlar. Bu üç eylem kızlık zarına zarar vermiyor. Bu nedenle bakire kadınların kızlık zarına zarar vermemeleri için önce vajina girişinin yerini bilmeleri ve buraya bir şey sokmamaları gerekiyor. Yoksa bakirelikleriyle ilgili bir sorun yaşayabiliyorlar. Sonuç olarak vajina deliğine parmak veya başka bir cisim sokmadan yapılan mastürbasyon hiçbir şekilde kızlık zarına zarar vermiyor.
2-KADINLAR CİNSEL İLİŞKİYLE Mİ MASTÜRBASYONLA MI DAHA KOLAY BOŞALIR VEYA ORGAZM OLUR?
Boşalmanın bilimsel kaynaklara ve yapılan çalışmalara bakıldığında iki başlıkta ele alındığı görülüyor. Bunlardan birisi klitoral boşalma (direk klitoral boşalma) diğeri ise vajinal boşalma (dolaylı klitoral boşalma) şeklinde karşımıza çıkıyor. Klitoral boşalma direk klitorise yapılan baskı ile gerçekleşen boşalma ve daha kısa sürede gerçekleşiyor. Vajinal boşalma ya erkeğin penisinin vajinaya girip çıkarken klitorise yaptığı baskı gibi ya da klitorisi yerinde tutan bağların, penisin vajinanın içerisindeki hareketi sırasında, klitorise yaptığı uyarılar sonucunda meydana geliyor. Klitoral boşalma ile vajinal boşalma fizyolojik olarak aynı... Fakat duygusal anlamda hissedilen, yaşanılan zevk anlamında fark var…. Çünkü vajinal boşalmada bir öteki ile birlikte olmak, onunla tamamlanıp bütünleşmek kadına çok daha yoğun duygular yaşatıyor. Boşalma ve orgazm oluşumu için en önemli faktörler olan “uygun partner, uygun mekân, uygun zaman, uygun yoğunlukta uyarılarda bulunma, uygun sürede uyarma ve uygun taleplerde bulunma şeklinde 6 U kuralına uyulması gerekiyor. Kadınların çoğu, cinsel ilişkiye oranla mastürbasyon yaparken çok daha rahat ve kolay boşalıyor. Çünkü mastürbasyon kişinin kendi bedenini tanımasıyla ilgili bir durum… Mastürbasyon sırasında kadın, bedenindeki algıları, ruhsal durumuyla birleştirerek daha yoğun bir keyif alıyor. Bir cinsel ilişkide kadının orgazm olabilmesi için, öncelikle kendi bedenini tanıması ve kendi duygularına yabancı olmaması gerekiyor. Bunun yolu da mastürbasyonla kendi bedenini tanımaktan ve keşfetmekten geçiyor. Kadınların mastürbasyonla aldıkları keyfi cinsel ilişkiden beklememeleri gerekiyor. Çünkü her ikisi farklı eylemler… Kadınlar cinsel birliktelik yaşarken daha çok ruhsal doyuma önem veriyorlar. Bu nedenle kadınların bir erkeği algılamaları, onlarla bedenlerini ve ruhlarını birleştirmeleri ayrı bir konu, kendi bedenlerine, klitorislerine dokunarak zevk almaları, boşalmaları ve orgazm olmaları ayrı bir olgu…. Bunun ikisini birbiriyle mukayese etmek doğru değil... Çünkü birisi bireysel bir eylem, diğeri iki kişiyle yaşanan çok özel bir deneyim... Kadınların yaklaşık olarak %75’i boşalabilmek için klitoral uyarılmaya ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle kadınların cinsel ilişki sırasında da kadın klitoral olarak uyarılmaları gerekiyor. Bu elle ya da klitoral uyarım gerçekleşebilecek bir pozisyonla olabiliyor.
3-KADINLAR HER MASTÜRBASYON YAPTIĞINDA BOŞALIR MI VEYA ORGAZM OLUR MU?
Boşalma bedensel bir rahatlamayken orgazm ise bu bedensel rahatlamaya ruhun eşlik ettiği çok yüksek haz veren bir durum... Kadın eğer fantezi kuruyorsa ve bedeninden almış uyarıları fantezileri ile birleştirebiliyorsa, doğru ve ritmik klitoris uyarılarında bulunuyorsa çok rahat bir şekilde her mastürbasyonda boşalabiliyor. Ama mastürbasyonda orgazm olmak şart değil… Burada önemli olan, bedenin keşfi ve bedenin belli bir noktaya geldikten sonra rahatlaması… Bu nedenle, her mastürbasyon boşalmayla bitebiliyor ama orgazmla bitmek zorunda değil…
Fakat kadınlar, partnerlerinden vücudunun hassas bölgelerini herhangi bir yardım almadan keşfetmelerini bekliyor ve bu nedenle de, doyurucu bir seks yaşayamıyorlar. Erkeklerin yol gösterici konuşmalar olmadan partnerlerinin haz noktalarını keşfetmeleri çoğu zaman kolay olmuyor. Kadınların doyurucu bir seksten sonra boşalmaları veya orgazma ulaşabilmeleri için haz noktalarının uyarılması önem taşıyor. Utanç duygusu, çekingenlik ve kendini ifade edememe durumları nedeniyle, kadınların cinsel yaşamlarıyla ilgili yorumları “iyi” olmaktan öteye gidemiyor ve partner ilişkileri çıkmaza giriyor. Oysaki sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam her kadının ve erkeğin hakkı…
SEKSTE KONUŞMANIN GÜCÜ…
Çoğu kadının en büyük yanılgısı cinselliğin sadece penetrasyondan (penis-vajina ilişkisinden) ibaret olduğu... Aksine, cinsellikten her seferinde farklı hazlar almak mümkün… Kadınların nelerden zevk aldıklarını partnerlerine sözle ifade etmemeleri ya da edememeleri hâlâ günümüzde cinsel sorunların oluşum nedenlerinin başında geliyor. Bu nedenle kadınların posta kutularını boşaltmaları yani içlerine attıkları duygularını konuşarak sözle ifade etmeleri gerekiyor. Tercih edilen dokunuşları açıklamak ve yol gösterici olmak, daha önce tadılmamış zevklere ulaşılmasına ve cinselliğin bambaşka yönlerinin keşfedilmesine olanak sağlayabiliyor. Çünkü konuşmak, istekleri ifade etmenin ve karşılığında geribildirim almanın en basit ve kesin yöntemi... Fakat sevişme sırasında beden dilini kullanmak, inlemek ya da mırıldanmak da olağan çözüm yollarından biri… Çiftin cinsel ihtiyaçları ve zevkleri hakkında konuşmalarının, aralarındaki yakınlığı artırdığını ve cinsel ilişki seviyelerini geliştirdiğini söylemek mümkün... Partnerlerinin zevk aldığını fark eden erkekler seks eyleminde başarılı olduklarını düşünerek onların hangi durumlarda, neden ve nasıl tepki verdiklerini daha kolay algılayabiliyorlar ve sağlıklı geri bildirimler verebiliyorlar. Böylece, cinsel ilişkinin devamında ve bir sonrakinde öğrenmiş ve keşfetmiş oldukları algılarına göre daha doğru hareket edebiliyorlar. Erkeklerin standart donanımlarında kadınları mutlu etmek var… Bu nedenle, konuşarak ya da beden dilini kullanarak kadınların posta kutularını boşaltmaları hayallerindeki sekse kavuşmaları için önemli bir adım olabiliyor.
BEDENE KULAK VERMEK GEREKİYOR…
Yapılan araştırmalardan elde edilen verilere göre, seksten zevk alabilen kadınların bedenlerine kulak verdikleri görülüyor. Bunu yapabilmek için kadınların ihtiyaç duydukları şeylerin başında seks sırasında haz aldıkları durumları partnerlerine ifade etme yetilerini geliştirmek… Cinsel birleşme sırasında gerçek anlamda doyuma ulaşabilmek diğer bir değişle, seksi doruk noktasında yaşayabilmek için, iki vücudun bir olması gerektiğinin unutulmaması gerekiyor. Bu da, ancak partnerlerin vücutlarını karşılıklı tanımaları için iletişime geçmeleriyle, konuşmalarıyla veya birbirinin vücutlarını tanımalarını sağlayacak küçük oyunlar oynamalarıyla mümkün… Seks oyunlarında kadınların partnerlerini yönlendirme görevlerini üstlenmeleri gerekiyor. Çünkü erkeklerin kadınları hazza ulaştırdıklarını görmeleri oldukça hoşlarına gidiyor. Böylece, erkekler dokunuşlarını nerede kullanacaklarını öğrenerek cinsel tatmini daha sınırsızca yaşayabilme olanağına kavuşabiliyorlar.
Herkes tarafından bilindiği ve uygulandığı kadar… Elbette hayır! Sınır tanımayan cinselliğin, seksin ve karşı cinsle yaşanan yakın ve mahrem ilişkilerin her daim yeni, yeniden ve yenilenen sırları var ve keşfedilebiliyor. İşte hiç bilmediğiniz seks sırları…
EROTİK MASAJ İÇİN KAYGANLAŞTIRICILAR AYRI BİR ZEVK KAYNAĞI OLUYOR…
Sadece ıslaklığın olmadığı cinsel ilişkiler sırasında kullanılan kayganlaştırıcılar artık cinsel hayatın merkezinde yer alıyor. Özellikle kadınların uyarılmada zorlanması nedeniyle üretilen su bazlı kayganlaştırıcılar günümüzün seks ekipmanları içinde vazgeçilmez bir yer tutuyor. Kolay hareket edilmesini sağlayan kayganlaştırıcılar tat bakımından da damağa çok hoş geldiği için hem oral sekste hem de erotik masaj yapmak için kullanılabiliyor. Satışları Türkiye’de %60’ların üzerine çıkan kayganlaştırıcıları artık çiftler daha çok tercih ediyor…
ARA SIRA ŞİP-ŞAK SEKS YAPMAK LAZIM…
Uzun seks yapmak artık kadınların en tutkulu arzusu değil… Kadınlar için cinsellik ön sevişmenin yeterli tutulduğu, klitorisin uyarıldığı, penetrasyonun (penis-vajina ilişkisi) ise yavaş ve iş bitirici olduğu bir ilişki... Ayrıca son zamanlarda kadınlar şipşak seksleri de tercih edebiliyor. Çünkü kadın çoğu zaman cinsel arzularını daha derinden hissedebilmenin, erkek tarafından arzulandığını ve değerli olduğunu hissetmenin peşinde oluyor. Bunun için kadına alıcı gözle bakmak, duygusal yaklaşım ve ön sevişme gerekiyor…
Erken boşalmayı hemen her erkek aynı şekilde yaşar gibi görünse de aslında erken boşalmanın her biri farklı nedenden kaynaklanan 12 tipi vardır. 4’ü fiziksel nedenli, 7’i psikolojik ya da ilişkisel nedenli ve 1 tanesi de diğer bir cinsel fonksiyon bozukluğunun eşlik ettiği karışık tip olmak üzere inceleyeceğimiz erken boşalma çeşitleri özellikle klasik ve geleneksel yöntemlerin sonuç vermemesini anlamada bizi aydınlatacak bir sınıflama olacaktır. Psikolojik ve ilişkisel nedenler oldukça karmaşık ve birbirine bağlıdır, o nedenle bunları iyi anlamak gerekir. Erken boşalmanın sadece nedenleri değil, etkileri de karmaşıktır. Erken boşalma erkeğin öz saygısı, cinsel yaşantısı ve ilişkisi üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir. Kişi öfke, aşağılanma, hayal kırıklığı, kızma, yetersizlik, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini ve egosunu rahatsız eden birçok özrünü bilinç dışına itmekle kalmaz, bunları hiç yaşanmamış gibi de algılayabilir. Günahkârlık, suçluluk, bedel ödeme, kendini cezalandırma, kapalılık, saldırganlık, derin endişe, zevk ve yetenek etrafındaki çatışmaları gizlemek için erken boşalmanın ne anlam ifade ettiği mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Çünkü erken boşalan erkek, bilinçdışı olarak, hem kendini hem de partnerini cezalandırıyor olabilir. Ayrıcı tıpkı bir döngü gibi, bu etkiler erken boşalma sorununun daha da kötüleşmesine neden olabilir. Bu nedenle erkeğin hangi tip ya da tiplerde erken boşalmaya sahip olduğunu belirleme boşalma refleksini kontrol etmede özel ve etkili yaklaşımların geliştirilmesi için önem arz eder.
Erken boşalmanın 12 tipi var
Kişiyi ilk önce ömür boyu olan ve daha sonra sonradan kazanılmış olan erken boşalma tiplerine göre değerlendirmek gerekir. Erken boşalmanın 5 tipi (nörolojik sisteme bağlı erken boşalma, özgüven eksikliğine bağlı erken boşalma, psikolojik sisteme bağlı erken boşalma, mahremiyet eksikliğine bağlı erken boşalma ve psikoseksüel beceri eksikliğinden kaynaklanan erken boşalma) ömür boyu süren erken boşalma tipini ifade eder, geri kalan 7 tip ise (fiziksel hastalığa bağlı erken boşalma, fiziksel yaralanmaya bağlı erken boşalma, ilacın yan etkisine bağlı erken boşalma, bilinçdışı çatışmalara bağlı erken boşalma, psikolojik streslere bağlı erken boşalma, ilişki stresine bağlı erken boşalma ve karışık tip erken boşalma) sonradan kazanışmış erken boşalmayı işaret eder. En yaygın erken boşalma tipleri; özgüven eksikliğine bağlı erken boşalma, psikolojik streslere bağlı erken boşalma, bilinçdışı çatışmalara bağlı erken boşalma, ilişki stresine bağlı erken boşalma,karışık tip erken boşalma (genellikle sertleşme sorunları gibi başka bir cinsel işlev bozukluğu ile birlikte görülen erken boşalma) ve psikoseksüel beceri eksikliğinden kaynaklanan erken boşalmadır. Daha sonra en yaygın olanlar psikolojik sisteme bağlı erken boşalma, nörolojik sisteme bağlı erken boşalma ve fiziksel hastalığa bağlı erken boşalma (genellikle prostat iltihaplanması)’dır. Fiziksel yaralanmaya bağlı erken boşalma, mahremiyet eksikliğine bağlı erken boşalma ve ilacın yan etkisine bağlı erken boşalma ise daha nadirdir.
Erken boşalma tedavi yöntem ve teknikleri
Erken boşalma cinsel terapi ile %100 tedavi edilebiliyor. Ancak cinsel terapiste giderek cinsel terapi alacak imkanı olmayanlar aşağıda önerdiğimiz egzersizleri kendi başlarına veya partnerleriyle uyguladıklarında boşalma denetimi kazanma sürecine girebilirler. Düzenli bir partneri olan erkekler; önce sevişmeli, tam bir sertleşme olduktan sonra sırtüstü yatmalı ve bütün dikkatlerini penisten aldıkları duyumlara odaklamalıdırlar. Bu sırada partneri ilk aşamada kuru elle, ikinci aşamada ise bebe yağı ile penisini uyararak mastürbasyon yapmaya başlamalıdır. Penisine odaklanan erkek, boşalmak üzere olduğunu hissettiğinde partnerine “Dur!” demelidir. Dur-başla tekniği adı verilen bu uygulamada erkek, acil boşalma isteği geçene kadar yavaş yavaş nefes alıp verir ve bu sırada makat ve yumurtalıklarının olduğu bölgeyi yavaşça gevşetir ve “osurur gibi” hep gevşek tutar, sonra “Başla!” diyerek partnerinden yeniden penisini uyarmaya başlamasını ister. Bu şekilde en az 30 dakika partnerinin dur-başla şeklinde yaptığı mastürbasyon ile kendini kontrol etmeyi öğrenen erkek, isterse kendini ödüllendirmek için boşalabilir. Bu sayede boşalmadan hemen önceki duyumları tekrar tekrar uzatılmış olarak yaşayan erkek, yüksek uyarılma düzeylerinde kendini kontrol etmeyi öğrenir. Mastürbasyon ile boşalma denetimi sağlandıktan sonra, aşamalı olarak kadının üstte olduğu bir pozisyonda cinsel birleşmeye izin verilir. Cinsel birleşme aşamasında da “Dur!” deyince penis içerde hareketsiz tutularak beklenir, acil boşalma isteği geçene kadar erkek yavaş yavaş nefes alıp verir ve bu sırada makat ve yumurtalıklarının olduğu bölgeyi yavaşça gevşetir ve “osurur gibi” hep gevşek tutar, sonra partnerine “Başla!” diyerek devam etmesini ister. Düzenli bir cinsel partneri olmayan veya herhangi bir nedenle cinsel terapiye partneriyle katılamayan erkek ise; yukarıda anlatılan dur-başla egzersizini kendi başına yapar. Mastürbasyonda boşalma denetimini kazanan erkek yine yukarıda anlatıldığı gibi partneriyle ilişkiye girebilir. Ayrıca dur-başla tekniği ile senkronize bir şekilde aşk kaslarını kasma ve gevşetme, Tantra teknikleri, ritmik nefes alıp verme metotları da kullanılabilir. Bu egzersizler ile erkek sadece uzun süreli boşalma kontrolü sağlanmakla kalmaz, aynı zamanda penisin sertleşmesini ve orgazmının kalitesini de yükseltir.
Ancak erken boşalma cinsel ilişki denemelerinin %50'sinden fazlasında meydana geliyorsa ciddi bir cinsel uyum sorunu olarak kabul ediliyor. Bundan daha azı her erkekte dönemsel olarak görülebiliyor.
OLUMSUZ DUYGULARA YOL AÇIYOR…
Birçok erkeğin ve çiftin mahrem yaşamını olumsuz yönde etkileyen erken boşalma, sıklıkla vajinaya giriş sırasında ya da hemen vajinaya girer girmez ortaya çıkıyor. Ancak en ileri halinde penis daha vajinaya girmeden veya penise herhangi bir uyarı olmadan yalnızca cinsel düşünceler bile dahi boşalmayı tetikleyebiliyor. Erken boşalmadaki önemli faktör, boşalmanın erkeğin ve partnerinin istediği süreden önce olması ve bunun cinsel ilişkilerinde ve ruhsal dünyalarında “cinsel tatminde azalma”, “suçluluk”, “utanç”, “hayal kırıklığı”, “partneri mutlu edememe ve başarısız olma takıntısı” gibi sıkıntılara yol açması olarak biliniyor.
ERKEN BOŞALMA TEDAVİ EDİLEBİLİYOR…
Erken boşalma tamamıyla hayatın içinde ve anlaşılabilir bir durum, çünkü hayatta yapılan birçok şey seks ile ilişkili… Unutulmaması gereken şey, erken boşalma yüzde yüz tedavi edilebiliyor ve her erkek veya çift bu problemden kurtulabiliyor. Bunun için ilk önce erken boşalma probleminin varlığını erkeğin ya da çiftin kabul etmesi gerekiyor. İkinci olarak erken boşalmanın kendiliğinden düzelmeyeceğinin bilinmesi önem taşıyor. Üçüncü olarak bu problemi kökünden ve kalıcı olarak çözmeye erkeğin ya da çiftin istekli olması ve dördüncü olarak ise bunun için bir cinsel terapite başvurmaları gerekiyor.
Bağışlamak ve acıdan kurtulmak demek olan affetmek; öfke, intikam, kin, hayal kırıklığı, ve cezalandırma gibi olumsuz tepkilerin yerine koşulsuz sevgi, şefkat, merhamet, empati ve cömertlik gibi olumlu sonuçlara yol açabilecek tepkilerin isteyerek ve bilinçli olarak geliştirilmesi için çaba göstermek şeklinde tanımlanıyor. Affetmek sevginin her şeye rağmen verilmesini sağlıyor ve sevgi verip sevgi almayı kolaylaştırıyor. Yakın bir ilişkide kalp kapalı kalınca atışları zayıflıyor. Bu nedenle insanların birbirlerine kalplerini açabilmeleri ve bir yaşam boyu sürecek aşka sahip olabilmeleri için gerekli en önemli becerilerden biri affetmek olarak biliniyor.Çiftler birbirlerinin hatalarını affettiklerinde sadece sevmekte birbirlerini özgür bırakmakla kalmıyorlar, aynı zamanda, hem birbirlerini hem de kendilerini olduğu gibi kabul edebiliyorlar, kendi kusurlarını da affedebiliyorlar.
SEVGİYİ BASKI ALTINDA TUTMAMAK GEREKİYOR…
Sevilen birini sevememenin verdiği acı, acıların en büyükleri arasında yer alıyor.Sevdiğini affedemediği için intiharı düşünen binlerce insan var… Çünkü insan birini ne kadar çok severse, onu affedemediği zaman da o kadar büyük acı içinde oluyor. Eğer insan gerçekten sevmemiş olsaydı, birini sevmekten vazgeçmek bu kadar büyük acı vermezdi. İnsan ne kadar çok severse, affedememek de ona o kadar çok acı veriyor. Bu yoğun ve dayanılmaz acı insanları çıldırtıyor, büyük bir inatla gücenikliğe sımsıkı sarılmalarına yol açıyor, kötü alışkanlıklara ve şiddete itiyor. Bu nedenle hangi sebeple olursa olsun sevgiyi baskı altında tutmak gerekiyor. Aslında istemsiz olarak yaşanan bu durum, sevgisizlikten veya hoşgörü eksikliğinden ziyade, nasıl affedileceğini bilememekten kaynaklanıyor.
HERKES BİRBİRİNİ SUÇLUYOR…
Affetmek, insanın kendisine olan saygısını arttırıyor, depresyona karşı insanı koruyor, romantik ilişkilerde, evliliklerde, toplumsal yaşamda ve siyasette gerilimi azaltıyor. Toplumun çivisi çıktı, âdete herkes birbirini suçluyor. Bu nedenle ülkemizde affetmek ve affetmeye hazır olunup olunmadığını test etmek için yapılan araştırmalar son yıllarda hızla artış gösteriyor. Günümüzde affetmeyi anlamak için psikoterapistler çeşitli öneriler ileri sürüyor. Bu öneriler genel olarak insanların ruhsal ve bedensel sağlığı ve yakın ilişkilerinde huzuru bulabilmeleri için affetmenin önemli ve gerekli olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER – www.psikoder.org.tr) terapistleri tarafından yapılan bir araştırmada, insanların affetmeye hazır olup olmadıkları test edildi… Testi uygulayanlar kendilerini ve başkalarını affetmeye hazır olup olmadıklarını keşfetti… Testin yarattığı farkındalıkla olumsuz düşünceleri fark etmek, empati kurabilmek ve alternatif düşünceler geliştirebilmek gibi bazı beceriler geliştirilebiliyor ve affetme eğilimleri olumlu düzeyde arttırılabiliyor. Yani, affetme eğilimi çeşitli farkındalık testleri ve bilgilendirmeyle olumlu yönde ilerleyebiliyor. Kısaca PSİKODER’in yaptığı çalışma, affetmenin öğrenilebildiğini, ancak bunun için ilk önce farkındalığın geliştirilmesinin, bilgi sahibi olunmasının, çaba ve efor harcanmasının önemli olduğunu ve gerektiğinde affetme sürecinin psikoterapiyle desteklenmesinin önemini vurguluyor.
“Çapkınlık” tabiri, neredeyse altı bin yıl önce Bronz çağında yaşamış olan Uruk Kralı Gılgamış’a kadar dayanıyor. Efsaneye göre evli bekâr, genç yaşlı demeden tüm kadınları ayartan Gılgamış, hiç kimseyi kız oğlan kız bırakmıyormuş. Daha da önemlisi, Gılgamış çapkınlık yaparken, kendine hâkim olamadığını hep dile getirirmiş ama nafile, bu tutumu o çağlarda bile herkesi canından bezdirirmiş… Asırlar öncesinde kendini gösteren “çapkınlık dürtüsü”, anlaşıldığı üzere bir “doyumsuzluk” biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Sevilen ve arzulanan kişinin varlığının doygunluk sağlamasının aksine, kadın ya da erkeğin ilgilendiği kişinin hemen arkasından, yeni arayışlara başlamasında “doyumsuzluk” yani “çapkınlık” söz konusu olabiliyor. “Çapkınlık”, kişinin kendi benlik duygusunu yüceltmek için kullandığı en önemli araçların başında geliyor. Dolayısıyla, çapkınların sorunu kendi benlik duygularıyla ilgili olduğundan bir beyin hastalığı olarak algılanıyor.
“ÇAPKINLIK” BEYİN RESEPTÖRLERİ İLE İLGİLİ OLABİLİYOR…
Binlerce yıl önce yaşanmış hikâyelere ve günümüz çift ilişkilerine baktığımızda, kadın ya da erkek tüm bireylerin evlilik kararlarının, tek eşliliği ya da aldatmayı seçmelerinin temelinde yatan sebebin sosyal gelenekler olmadığı net bir şekilde görülebiliyor. Dolayısıyla, insanların karşı cins tercihleri ve bu tercihlere olan bağlılıkları, karar verme merkezi olan beyin ve duyguları etkileyen hormonlarla alakalı olabiliyor. Düşünme, yargılama, irade, istek, arzu gibi pek çok duygu ve dürtüleri tetikleyen, dizginleyen ve davranış biçimlerini belirleyen beyin merkezleri var... Beynin bazı merkezlerinde yer alan adrenalin, fenilatilamin, vazopressin, noradrenalin, serotonin, dopamin, oksitosin, östrojen, progesteron, testesteron gibi çok özel hormonların içgüdüsel davranışları (annelik ve babalık gibi) tetiklediği gibi ödül beklentisiyle yapılan keşifleri, bağımlılık yaratan sevk verici madde ya da cinsel dürtüleri etkilediği biliniyor. Dolayısıyla salgılanan bazı hormonlar bağımlılık ve şiddetli istek yaratırken, bazı beyin merkezleri baştan çıkarıcı olaylara karşı uyaran hormonların salgılanmasını arttırabiliyor ve baştan çıkarıcı olaylara karşı daha kolay ve keskin bir şekilde odaklanılmasını kolaylaştırabiliyor. Hatta bazı beyin bölgelerinin ve beyin reseptörlerinin normal bir şekilde çalışmaması hem kadın hem de erkekte sadakatsizlik, aldatma ve çapkınlık faaliyetlerini arttırıyor. Dolayısıyla dengesiz çalışan bir beyin bireyin kişisel hayatını etkileyeceği gibi, sosyal çevresini ve ikili ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyebiliyor.
ÇAPKINLIĞIN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR Mİ?
Aşkın ve seksin kimyasal yönünü incelendiğinde, insanları evlilik ve tek eşliliğe iten olayın sadece sosyal gelenekler olmadığı görülüyor. Sadakatin ve tek eşliliğin temelinde, dışarıdan fark edilemeyen kimyasal ve hormonsal bir karışımın rolü olabiliyor. Sonuçta kulağa ilginç gelse de düzenli aile yaşamı ve seviyeli beraberlikler için, bazı hormon reseptörlerinin dengeli ve iyi çalışması gerekiyor. Yani aldatmada bazen erkeklerin de kadınların da suçu olmayabiliyor, aldatma, beyinlerindeki reseptörlerin kabahati olabiliyor. Bu nedenle yakın ilişkilerdeki aşkın, şehvetin, sadakatin, sevginin ve cinsel dürtülerin yoğunluğunu belirleyen bazı hormonlar,partnerler arasındaki tutku, şefkat, empati, sevgi, mutluluk ve bağlanma sağlayan en önemli moleküller olarak biliniyor. Bağımlılık ve şiddetli istek yaratan hormonların beyinde ve vücutta artış göstermesinin önüne geçilebilmesi için cinsel davranışlara doğru ve destekleyici yanıtlar verilmesi ve ödüllendirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, çapkınlığı arttıran ve sadakati önleyen kimyasallar beyinde artmaya başlayabiliyor ve kişiyi yeni fırsatlar aramaya teşvik edebiliyor. Diğer bir değişle, karşı cinsin cinsel dürtülerini reddetmek aldatma, aldatılma, çapkınlık ve sadakatsizlik gibi davranış biçimlerini gerçekleştirmeye iten hormonları aktive edeceğinden, kişinin dikkatinin değişmesine ve ikili ilişkilerdeki bağlarının kopmasına neden olabiliyor. Unutulmamalıdır ki, davranışları yöneten insan beyni her şeye kolaylıkla uyum sağlayabiliyor.