Cem Keçe

Evlilik Su Gibidir

15 Temmuz 2014
Ahmet ve Ayşe çifti on iki yıllık evliydiler. İki oğulları ve bir kızları, güzel bir evleri, onları seven dostları ve ekonomik olarak sorunsuz bir hayatları vardı. Fakat buna rağmen her basit meseleyi çok hızlı bir şekilde tartışmaya çevirebiliyorlardı. Ahmet yıllar süren evlilikten sonra ilişkilerinin monotonlaştığını ve Ayşe’ye karşı olan şehvet ve tutku, sevgi ve yakınlık gibi duygularının değiştiğini düşünüyordu. 42 yaşındaydı ve birden bire boşanmayı bir seçenek olarak düşünmeye...

Oksijen ve hidrojen atomlarının bir araya gelmesiyle su meydana geliyor. Bunlardan birini alıp yerine başka bir madde koyulduğunda su oluşmuyor. Evlilik ve yakın ilişkiler suya benziyor. Evlilik hayatı bir seks ve şehvet ticareti değil, su ve oksijen atomu gibi bir ve bir arada olma ortaklığı... Bu yüzden taraflardan biri olumlu yönde değiştiğinde evlilik hayatında önemli değişiklikler olabiliyor. Toplum olarak sağlıklı ve mutlu evliliklere ihtiyacımız var... Çünkü sorunlu evlilikler sorunlu kişilerin ve sorunlu çocukların kaynağı olabiliyor. Bütün bunlara toplumsal, siyasi ve ekonomik problemlerin eklenmesiyle, kendisiyle ve toplumla kavgalı, toplum ve devlet yapısı için tehlikeli bireyler ortaya çıkabiliyor. Bu durum toplumsal çatışmaları ve terörü destekliyor. Bu nedenle evlilik aşkı öldürmeden, evlilik geleceğimizin teminatı çocuklarımızı olumsuz etkilemeden ve çiftin ruh sağlığını bozmadan bir evlilik terapistine başvurmak ve çözüm aramak gerekiyor. Çünkü toplumsal yapımızın sağlıklı bir şekilde devam etmesinin yegâne yolu sağlıklı ve mutlu bir evlilik yapısının devamıyla mümkün…

EVLİLİK SORUNU YAŞIYORUM…

Ben 33 yaşında eşim 46 yaşında. Eşimle çok severek evlenmemize rağmen evliliğimizle ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bunlar fikir ayrılıkları ve cinsel sorunlar... Ne yapacağımı bilmiyorum. Evliliğimi bitirmek istemiyorum. Ne olur bana bir yol gösterin.

M.R./Balgat

Evlilik, farklı aile yaşantılarından ve kültürlerden gelen iki insanın aynı mekânı ve zamanı artık birlikte paylaşmaya başlamasıyla oluşan sosyal bir kadın ve erkek ilişkisidir. Bu nedenle, iletişim eksikliğinden kaynaklanan ufak tefek problemlerin yaşanması olağandır. Bu problemlerin büyümemesi ve ilişkinizin yıpranması için

Yazının Devamını Oku

Evlilikte Paralel Yapılanma

14 Temmuz 2014
Kamuoyunun ve medyanın her daim ilgisini çeken ve tartışmalara konu olan aldatma vakalarında son yıllarda hızlı bir artış görülüyor.

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED - www.cised.org.tr)evlilik ve ilişki terapistleri tarafından, partnerlerini aldatan kişiler üzerine yapılan bir anket çalışmasında aldatma sebepleri üzerinde duruldu… 300’ü erkek 200’ü ise kadın olan 500 evli yetişkinle hem sanal ortamda hem de yüz yüze yapılan anket çalışmasıyla, bir şekilde geçmişlerinde aldatmayla karşılaşmış kişilerin aldatma yani evlilikte paralel yapı kurmaihtimallerinin yüksek olduğu ortaya çıktı.

PARALEL EVLİLİKLER TÜRK AİLE YAPISINI TEHDİT EDİYOR…

Evlilik kurumunun içinde bir şekilde yer alan ama çiftlerden birinin farkında olmadığı gayrimeşru yasak aşk için kullanılan evliliklerde paralel yapı; aldatma, yasak aşk veya sadakatsizlikolarak biliniyor. Paralel aynı düzlem içinde olan ve kesişmeyen, aynı zaman içerisinde gelişen ve aynı özellikleri gösteren olay, yapı ise evlilik kurumu anlamında kullanılıyor. Meşru partnere alternatif gayrimeşru bir yapı, evlilik içinde evlilik gibi bir durum… Buna “paralel evlilik” adını veriyoruz. Haz, şiddet ve ihanetin tadıyla bezenmiş bir yasak meyve olan evliliklerdeki paralel yapının tanımı kültürden kültüre veya çiftler arasındaki anlaşmalara göre farklılık gösterebiliyor. Çünkü evliliklerde paralel yapı, duygusal düzeyde, cinsel ilişki düzeyinde veya sanal olarak kurulabiliyor ve kişinin romantizm, zaman ve ilgi gibi duygusal ve bedensel kaynaklarını ilişki dışındaki bir kimseye yöneltmesi şeklinde gerçekleşiyor. Yeni ilişkinin boyutu yüz yüze görüşme ile sosyal paylaşım sitesi facebook ve sohbet sitelerinde kurulan internet ilişkileri, mektup veya telefon aracılığıyla uzaktan görüşme arasında değişebiliyor. Evliliklerde paralel yapı kurmanın birçok sebebi var. Bilinen sebeplere ek olarak CİSED’in yaptığı anket çalışması acı bir gerçeği ortaya çıkarttı…

ALDATAN ANNE BABALARIN ÇOCUKLARI ALDATIYOR…

Yazının Devamını Oku

Ramazan'da cinsellik yasak mı?

13 Temmuz 2014
Doğadaki bütün canlılara şefkat ve merhamet esasının egemen olması gereken Ramazan ayı boyunca; sizlerin aşk, evlilik, yakın ilişkiler ve cinsellikle ilgili sorularınızı yanıtlamaya devam edeceğim.

İnsanın maddi ve manevi gelişiminin yanı sıra ruh ve beden sağlığının korumasında önemli bir yer tutan cinsellik; İslam dini tarafından, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biri olarak görülmüştür. İnsanlar için cinsel arzu ve istekler; açlık, susuzluk gibi doğal olgulardır. Ancak buna rağmen, her yıl, Ramazan ayında aynı tartışmalar yaşanır: ‘Ramazan’da yaşanan cinsellik; ayıp, yasak ya da yanlış mıdır?’ Günümüzde, sahip olunan insanî değerler erozyona uğramaya yüz tuttu. Teknolojik tüm yeniliklere rağmen cinsel mitler toplumda mutsuz, umutsuz, olumlu düşünemeyen ve cinselliği paylaşamayan kişilerin sayısını artırdı. Ayrıca cinsel sapkınlıklar, taciz, tecavüz, esnet gibi ülkemizi kasıp kavuran olumsuzluklar ve hak ihlalleri, cinsel ayrımcılık ve kadınları hedef alan şiddet insanımızın geleceğe olan umutlarını zayıflattı. Bu nedenle maddi ve manevi sayısız güzellikleri çağrıştıran, ferdi hayatta huzurun, sosyal hayatta kaynaşma ve paylaşmanın yoğun olarak yaşandığı, iradelerin sevgi ve merhametle eğitildiği ve özgürleştiği Ramazan ayını, cinselliği yasaklamadan kalpleri arındırmak için bir fırsat olarak görmek gerekiyor.

EŞSİZ BİR SOFRA

Cinsellik ekmek gibi su gibi güzel bir nimettir; kadın ve erkeğin birbirlerine ruhlarını ve bedenlerini armağan ettikleri eşsiz bir sofradır. Bu sofradaki lezzetleri derinleştirmek, o sofraya oturmanın keyfini yine, yeni, yeniden yaşamak insanoğlunun hakkıdır. Ramazan ayında meşru cinselliği bir tür ayıp, yasak veya kaçamak saymak; orucu tutulan cinselliğin iftarının da gereksiz olduğu gibi çok yanlış bir algıya neden olabilir. Çiftleri birbirlerinden soğutabilir, zamanla ilişkilerini tekdüzeleştirebilir.

RAMAZAN AYI SORULARI VE YANITLARI

Ramazan ayında olduğumuz için bazı şeyler yasak ve bu nedenle cinselliği kafamdan atamıyorum. Ramazan ayında cinsel dürtülerimi baskılamanın bana bir zararı var mı? Ne yapmalıyım?T.O./Çankaya

Ramazan ayı boyunca, sağlıklı ve mutlu bir cinsellik yaşayabilirsiniz. Kısa ve geçici bir süre cinsel dürtülerinizi bastırmanın size bir zararı olmaz, rahat olun. Orucunuzu açtıktan sonra beyninizi kapatarak duygularınıza odaklanabilir, endişe, korku ve kaygılarınızı bir tarafa bırakarak anın tadını çıkarabilirsiniz.

2 yıllık evli bir çiftiz. Eşimin küsme hastalığı var, bana da bulaştı. Bu küslük zamanla aşk hayatımızı ve cinselliğimizi olumsuz etkilemeye başladı. Ramazan ayında bile bana küsüyor. Cinsel sorunlarımız baş gösterdi. Ne yapabiliriz?A.P./Dikmen

Yazının Devamını Oku

Anne-Oğul İlişkisi ve Evlilik Hayatı

12 Temmuz 2014
Pek çok kadın, özellikle evlilik kararı almış olan kadınlar, ilişkilerinde problem çıkacak düşüncesiyle, anneleriyle iletişimi iyi olan erkekleri eş olarak kendilerine seçmek istemiyorlar, bu tip erkekleri “anneye düşkün, “anneci” veya “ana kuzusu” olarak nitelendiriyorlar. Bu nedenle eş adayı olarak annesiyle iletişimi kopuk olan erkekleri tercih ediyorlar. Fakat bilinenin aksine anneye çok bağımlı olmak kadar anneden çok kopuk olmakta evliliklerde sorun yaratabiliyor.

ANNENİN GÖLGESİNDE BİR HAYAT SÜRMEK…

Halk dilinde anneye düşkün, anneci ve ana kuzusu, psikoloji dilinde iserahim kokan erkekler yani annesine “bağımlı” erkekler olarak bilinen durum, erkeklerin anneleriyle olan ilişkilerinin “sorunlu” olduğu anlamına geliyor. Bu tür erkekler eşleri ve anneleri arasındaki rolü doğru belirleyemiyorlar. Diğer bir değişle, annenin oğlunun büyüdüğünü kabul etmeyerek onu sürekli kontrol etmek istemesi ve erkeğin de bu kontrol mekanizması içine hapsolması durumu söz konusu olabiliyor ve sonuç olarak, bu iki birey zamanla birbirine “bağımlı” bir hale geliyor. Bu tip erkekler için anneleri her zaman için ilk sırada oluyor ve başka bir kadının onun yerini alması söz konusu bile olamıyor. Çünkü her erkeğin gönlünde bir kadına yer oluyor. Ayrıca, annelerinin onayı olmadan karar vermekte zorlanan bu erkeklerle kurulan evlilikler, sık yapılan tartışmalar ve cinsel ilişki sorunları nedeniyle mutsuzluğa, aldatmalara ve evlilik içi çatışmalara davetiye çıkartıyor. Gelin-kaynana çatışması da daha sık yaşanıyor.

ANNE BAKIM VE SEVGİ VERENDİR…

Erkek çocuklarının hayatlarındaki ilk kadın ve öğretici kişi, “bakım ve sevgi veren kişi” anne oluyor. Bu nedenle anne-oğul arasındaki ilişki çok özel… Erkekler hayatı ve insanları, özellikle de kadınları sevmeyi annelerinden öğreniyorlar. Diğer bir değişle, annelerin erkeklerin gelecekteki ilişkilerinde belirleyici bir rolü oluyor. Bu nedenle annelerin vakti geldiğinde kıskançlık göstermeden oğullarının kendilerinden ayrılmalarına, özerk ve bağımsız davranışlar sergilemelerine müsaade etmeleri ve desteklemeleri gerekiyor. Özerk ve bağımsız olmayı başaran erkekler annelerine “bağlı” oluyorlar ama“bağımlı” olmuyorlar. Annesiyle arasında iletişim sorunu olan bir erkek çocuğunun gelecekteki eşiyle de arasında iletişim sorunu yaşanması kaçınılmaz olabiliyor. Aksine, çocukluğunda annesiyle sağlıklı ve dengeli ilişkiler kuran, iletişimini doğru tutan ve gelecekte anne-oğul ve eş üçlüsünün sınırlarını doğru bir şekilde çizebilen bir erkek evliliğinde daha başarılı olabiliyor. Bu nedenle, annesiyle iletişimi sağlıklı olan bir erkek, çok küçük yaşlardan beri kadınları annesinin dünyasından gördüğü için iyi bir arkadaş, ve baba olabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Aldatan Erkeklerin Çocukluklarındaki Gizemli ve Korkunç Sır

12 Temmuz 2014
Türkiye’nin en örgütlü ve en saygın cinsel sağlık derneği olan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinin yaptığı araştırmaya göre birden fazla kadın tarafından büyütülen erkekler daha kolay aldatıyor!

CİSED’in yaptığı çok çarpıcı aldatma araştırması, eşini aldattığını itiraf eden 500 erkeğin yüzde 70’nin çocukluklarında birden fazla ve birbirinden farklı kadınlar yani anne türevleri tarafından büyütüldüklerini gösteriyor. Eskiden tabu olan aldatmalar ve aldatmaya bağlı boşanmalar Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre her geçen gün artıyor.Aldatmanın pek çok nedeni var… Ama CİSED cinsel terapistleri aldatan erkeklerin çocukluklarındaki gizemli ve korkunç sırrı ortaya çıkardı…

Hamilelik süreciyle başlayan ve doğum sonrası fiziksel temasla güçlenmeye devam eden anne-bebek ilişkisi ruhsal ve bedensel gelişim için oldukça önem taşıyor. Bilindiği üzere bir çocuğun ilk seveceği ve iletişim kuracağı kişi de elbette annesi oluyor. Bir annenin çocuğunu beslemesi, sevmesi, ilgi göstermesi, onunla konuşması, kısacası 0–3 yaş arasında onu hayata hazırlayacak davranışlarda bulunması, ileriki dönemlerde sevgi, bağlılık ve güven duygusu olarak ortaya çıkıyor. 0–3 yaş arası dönemde annenin sesi, kokusu, sıcaklığı, tutarlı davranışları ve hatta bakışları çocuğunu derinden etkileyebiliyor. Biz psikoterapistler “anne” kelimesini teknik bir terim olarak tarif ediyoruz ve “çocuğa bakım ve sevgi veren kişi veya kişiler” anlamında kullanıyoruz. Özellikle çalışan annelerin tercih etmek zorunda oldukları “bebek bakıcısı” veya “anne yerine geçen kişi” modelleriyle (anneanne, babaanne, hala, teyze, görümce gibi) çocukluk dönemi içinden çıkılamaz bir hal alabiliyor. Peki, annenin yokluğu, birden fazla bakım ve sevgi veren anne türevlerinin varlığı veya bakıcıyla büyüyen çocukların ruhsal gelişimindeki olumsuzluklar ileriki yaşlarda kendini nasıl gösteriyor?

0–3 YAŞ DÖNEMDE ANNE KOKUSU GEREKLİ…

Bebekler 0–3 yaş döneminde sevgiye, ilgiye, beslenmeye veya uyku alışkanlıklarını karşılayabilen bir anneye ihtiyaç duyuyor. Çalışan annelerin veya çocuğunu kayınvalide veya bir başka anne türeviyle büyütmek zorunda kalan kadınların bu süreci çocuklarıyla sağlıklı bir şekilde tamamlayamaması ciddi problemlere neden olabiliyor. Göbek kordonundan sonra anne-bebek bağını kuran ve bebeğin kendini güvende hissetmesini sağlayan anne kokusu, annenin bakımı ve sevgisi bebeğin ruhsal ve duygusal gelişimi için gerekli olduğu kadar beyin gelişimi içinde de oldukça gerekli… Annenin tutarlı yakınlığını hissedemeyen 0–3 yaş arası çocuklarda kaliteli ve kesintisiz uyku düzeni sağlanamayacağı için ruhsal ve bedensel büyüme ve duygusal gelişiminde aksaklıklar olabiliyor.

Yazının Devamını Oku

İlişkilerde En Sık Yaşanan Kavga Sebepleri

11 Temmuz 2014
Özellikle uzun süreli birlikteliklerde ve evliliklerde, zamanla aşk gücünü yitirmeye başlıyor ve yerini hararetli tartışmalara bırakıyor. Ne tuhaftır ki, yakın bir zamana kadar yan yana gelmek için can atılan partnerle artık aynı karede bulunmaya bile tahammül kalmıyor. Çünkü artık çift kendini sürekli bir tartışmanın ortasında buluyor. Peki, ama neden böyle oluyor? Çiftler birbirlerini gerçekten öyle çok seviyorlarken, bazen bilerek bazen ise bilmeyerek hangi konular hakkında tartışma...

TARTIŞMALAR BOŞANMAYA YOL AÇABİLİYOR…

Çiftler arasında geçen tartışmalar bütün ikili ilişkilerde yaşanan kaçınılmaz bir surun olarak karşımıza çıkıyor. Önemli olan problemlerin çıkış nedenlerini anlayabilmek ve değen konular üzerine tartışmak. Aksi takdirde, eğer çiftler sürekli olarak her konuda tartışıyorlarsa, boşanmaya doğru yol alınabiliyor. Etraftaki birçok çiftin boşanma kararı alması ya da yakın ailede yaşanan olumsuz deneyimler, çiftleri evlilik kurumundan soğutabiliyor. Oysa her insan mutlu bir evlilik yapmanın, hayat boyu bir yastıkta yaşamanın hayalini kuruyor. Bu hayalin kolay olduğunu söylemiyorum ama imkânsız da değil… Bunun için ilk önce yaşanılanlara yukarıdan ve dışarıdan farklı bir gözle bakmak ve yeni bakış açıları geliştirmek gerekiyor.

ERKEKLER SEVDİKLERİ KADINI MUTLU ETME FIRSATINI HİÇ KAÇIRMAZLAR…

Kadınların konuşurken partnerleri tarafından dinlenmemeleri en büyük kavga sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Erkekler her ne kadar dinlediklerini belirtseler de, aksini ispat etmeye çalışmak ve konuyla ilgili sorular sormak tartışmanın daha çok alevlenmesine neden olabiliyor. Genel anlamda erkeklere göre daha çok konuşmalarıyla tanınan kadınlar pek çok konuyu aynı anda konuşabilme ve dinleyebilme özelliğine sahipken, erkekler aynı özelliğe sahip değiller… Bu nedenle, uzun süre dinleme konusunda erkekleri suçlamak yersiz ve yanlış bir tutum oluyor. Dolayısıyla, bu konuda yapılması gereken en doğru davranış, kadınların önce erkekleri kendilerine odaklanmayı sağlamaları, sonra net ve yalın bir dil kullanarak tek bir konu üzerine konuşmaları ve daha sonra erkeklere herhangi bir çözüm üretmeleri gerekmediği veya sadece kendilerini anlamaya ihtiyaç duyduklarını ifade etmeleri gerekiyor. Çünkü erkekler sevdikleri kadını mutlu etme fırsatını hiç kaçırmazlar. “Beni dinlemene ihtiyacım var. Bir şey söylemene veya çözüm üretmene gerek yok. Sadece beni dinlemeye ve anlamaya çalış. Bu beni mutlu eder!” diyen kadın, erkeğe bu fırsatı vermiş oluyor. Ayrıca genel geçer konulardan ya da günlük olaylardan bahsedilirken kadının ilgisini çeken bir konu erkeğin ilgisini çekmeyebiliyor. Bu durumun göz önünde bulundurularak davranılması, büyük beklentilere kapanılmaması ve erkeğe dinlemediği için eleştirel tarzda suçlayıcı ifadeler kullanılmaması da önem taşıyor. Bu süreçte tartışma yaratmak yerine, küçük ama sevimli kelimeler seçmeye özen gösterilmesi ortamı yumuşatabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Evlilik Korkusu

10 Temmuz 2014
“Evlilik kelimesi beni çok korkutuyor!”, “Henüz evliliğe hazır değilim!”, “Evlenmek hiç bana göre değil!”, “Evlenmek istiyorum fakat bir türlü bunu başaramıyorum!”, “Evlenmek istesem bile, evlenebileceğim biri yok!” şeklindeki tüm yargılar evlenme kararı almaktan kaçınmak anlamına gelebiliyor ve evlilik korkusu olarak değerlendiriliyor. Yeni bir aile sahibi olmanın anahtarı olan evlilik, birbirini seven iki karşı cinsin toplum ve yasalar tarafından verilen izinle aynı evi paylaşmalarıdır....

EVLİLİK KORKUSU NEDİR?

Evlilik korkusu, evlendikten sonra alınması gereken sorumluluklar, kaçırılacak fırsatlara olan düşkünlük, kişinin yakın çevresinde, ailesinde ve toplumda gözlemlediği olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler ve tecrübeler nedeniyle kişinin yaşadığı içsel bir korkudur, psikolojik olarak yaşanan bir bağlanma korkusudur. Karşı tarafa bağımlı yaşamak, onun fikirlerini önemsemek zorunda kalmak, bir başkasının sorumluluğunu almanın dayanılmaz ağırlığı, fedakârlık yapmanın beklenmesi, maddi ve manevi imkânları paylaşma zorunluluğu gibi durumlar evlilik korkusunu besleyen unsurlardır.

İNSANLAR EVLİLİKTEN NEDEN KORKAR?

Uzun zaman tek başına bekâr yaşayan kişiler başka bir insanla birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanıp evlilikten kaçabilirler. Pek çok kişinin evlenmekten korkmasının en baştaki nedenlerinden biri birey olmaktan bir şekilde çıkma endişesidir. Bunun dışında, doğru insanı bulma umudunun az olması, boşanmanın zor olması, yanında mükemmel bir insan olsa bile yeni insanlarla tanışma fırsatını kaçırmak istememe, kişinin bireysel olarak sadece kendi istekleri doğrultusunda davranamayacağını düşünmesi, daha önceki düzenin artık başkasına göre uydurulma gereksinimin ortaya çıkması, her anına tanıklık eden birinin varlığından duyulan rahatsızlık, şu ana kadar hiç tanımadığın kişilerle akraba olma düşüncesi, kılıbık olma korkusu, bazı davranış ve düşünceleri değiştirme zorunluluğu insanları evlilikten korkutan nedenlerin sadece bir kaçıdır.

Yazının Devamını Oku

Mutsuz ve Tatminsiz Kadınlar

10 Temmuz 2014
Birbirlerini hiç olmadığı kadar çok arzulayan ve evlendikten sonra mutluluklarının cinsellikle birlikte doruk noktasına çıkacağına inanan pek çok çift var. Bu çiftler nikâh masasına oturdukları zaman, “Cinsel açıdan tatmininiz garanti edilmektedir!” diye bir anlaşmaya imza atmamalarına rağmen, içlerinde tutuşan arzu ile birlikte, her şey gibi cinselliklerinin de dört dörtlük olacağına inanıyorlar. Fakat çoğu zaman her şey bekledikleri gibi olmuyor…“Cinsel bakımdan terk edilmiş evli bir kadın...

TABULARI YIKMAK GEREKİYOR!

Sağlıklı ve mutlu cinselliği engelleyen ve kadınların tatminsiz bir cinsel hayat yaşamalarına neden olan erken boşalma ve iktidarsızlık, her ne kadar görünürde erkek odaklı cinsel işlev bozuklukları olsa da, aslında çiftin ortak sorunudur. Erken boşalma ve iktidarsızlık yaşayan erkeklerin hemen hemen hepsi eksiklik, aşağılanma, küçük düşme, başarısızlık ve utanç duyuyorlar. Cinsel işlev bozuklukları nedeniyle birbirine öfkelenen çiftler gün ve gün kendilerine ve partnerlerine olan güvenlerini yitiriyorlar ve birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Hal böyle olunca, tabulaşmış kurallar nedeniyle, cinselliği erkeğin başlatması gerektiğine, erkeğin kadına nasıl zevk vereceğini bildiğine ve cinsellikte erkeğin yönetici olmasının doğruluğuna inanan kadınlar, tatminsizliklerinden dolayı erkekleri suçlamaya başlıyorlar. Ayrıca“Sevişme sırasında konuşulmaz!”, “Cinsellik hakkında konuşmak ayıp ve günahtır!”, “Cinsellik içgüdüseldir ve öğrenilmez!”, “Penisin sertleşmemesi partnerin çekici bulunmadığına işarettir!”, “Fantezi kurmak sapkınlıktır!”, “Mastürbasyon yapmak kötü ve kirlidir!”, “Erkeğin penis boyu çok önemlidir!” gibi doğru bilinen yanlışlar cinsel sorunların karşılıklı konuşularak çözülmesini de engelliyor. Bu nedenle, cinsel işlev bozukluklarının çiftin sorunu olduğu kabul edilerek, tabulaşmış düşüncelerden kurtulabilmek için mutlaka bir cinsel terapiste başvurulması gerekiyor.

CİNSELLİK KADINLAR İÇİN “SEVGİ” ERKEKLER İÇİN “GÜÇ” ODAKLIDIR!

Çiftlerin birbirlerini sevmeleri ve severek evlenmeleri nedeniyle cinsel hayatlarının iyi olacağına inanmaları, yaşadıkları sorunları çözmekten çok, birbirlerine karşı olan sevgilerini sınadıkları bir sınava dönüştürmelerine neden olabiliyor. Bu sınavda yanlış yapılan her şey kendileri dışında bir sebebe bağlanıyor ve sorumluluklar karşı tarafa yükleniyor. Böylece çift mutsuzlaşıyor. Çözüm için öncelikle kadınların ve erkeklerin doğalarının temelinde yatan “sevgi ve güç” arayışının anlaşılması gerekiyor. Kadınlar sevgi, erkekler ise güç odaklı oluyor. Bu nedenle kadınların cinsel açıdan tatmin olabilmeleri için öncelikle seviliyor olduklarını hissetmeleri gerekiyor. Kadınlar üzüntülü, kafası karışık, bitkin ya da umutsuz olduklarında yalnız olmadıklarını hissetmek istiyorlar, koşulsuz sevgi ve saygı arıyorlar, duygularını paylaşmayı, anlayış ve değer görmeyi arzuluyorlar ama en çok kendilerini dinleyecek bir erkeğe ihtiyaç duyuyorlar. Bunun için erkeklerin kadınların elini tutup, gözlerinin içlerine bakarak, sakin ve anlayışlı bir şekilde dinlemeleri, akıl vermek veya çözüm üretmek yerine duygularına eşlik etmeleri gerekiyor. İşte o zaman kadınlar hem gevşiyorlar ve rahatlıyorlar hem sevildiklerini ve değerli olduklarını hissediyorlar hem de sevişmeye hazır hale geliyorlar. Çünkü kadınlar bildiklerini erkeklerinden DUYMAK, duyduklarını HİSSETMEK, hissettiklerini davranışlarında GÖRMEK istiyorlar. Bu nedenle erkeklerin “Zaten onu sevdiğimi ve sadık olduğumu biliyor!” savunması hiç gerçekçi ve mantıklı görünmüyor. Kadını İSTEKLİ veya MELEK, ÖFKELİ veya KIRGIN yapmak erkeklerin elinde gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Erkeğine sesini duyuran ve anlaşılan bir kadın değişiyor, rahatlıyor ve sevgi dolu oluyor...

Yazının Devamını Oku