Fenerbahçe, deplasmanda 3 maçta sıfır çekti. Sarı lacivertliler, Aragones ile düzlüğe çıkar mı?
NEDEN çıkmasın? Öncelikle İspanyol çalıştırıcıya zaman verilmeli ve futbolcuları iyice tanımalı. Onları bildiği yok. Önder’i son dakikada keşfediyor, nerede oynatacağına yeni karar veriyor. Kendisine sezon başında verilen bilgilere göre futbolcuları oynatıyor, oyuncusunu henüz tanımadığı ortada.
Burada bir gerçek de var. Sakatı çok Fenerbahçe’nin. Geçen sezonun önemli ismi Deivid, talihsiz bir sakatlık geçirdi. Ondan faydalanamıyor. Alınan iki oyuncudan biri Emre, bir var bir yok. Josico geldi, 7 dakika oynadı sakatlandı. Alex zaten sakat sakat oynuyor. Bir de bunun yanında tek santrforla sahaya çıkıyorlar.
Tek santrfor diye bir şey yok. Kuvvetli takıma karşı, orta sahayı kalabalık tutarsın. Ama, Türkiye’de Fenerbahçe tek santrforla oynamaz. Kimden korkuyorsun? Bunu, Avrupa maçında yaparsın.
Teslim oluyorlar
Aragones’e sabır gösterilmeli. Takımını ve futbolcusunu yeni tanıyan bir hoca. Sakatlar düzelince, defansa Edu gelince takımın durumu daha düzelir. Lugano ile iyi ikili oluyorlar, defans biraz daha sağlamlaşır.
Fenerbahçe çok moralsiz. Dinamo Kiev önünde çıkış arayacaklar. Kadıköy’deki sınav prestij maçı niteliği taşıyor. Şampiyonlar Ligi’nde bir yere gelmek zorundaysa Fenerbahçe, rakibini de yenmek zorunda. Nasıl yenecek? İşte sorun burada.
Fenerbahçe kazanabilir mi? Kazanır. Ama, Sivas deplasmanındaki formuyla, futboluyla ve tertibiyle bu kolay olmaz. Bu futbolcu kadrosuyla da sarı lacivertliler zorlanır. Güçlerini bu maçta göstermek zorundalar. Ama, ileride tek santrfor ısrarı sürerse, hücumda Fenerbahçe yine yokları oynar. Güiza, dört savunmacı arasında kayboluyor, nefes alamıyor. Ona da yazık. Büyük efor sarfediyor, çok koşuyor, topa sahip olmak için çırpınıyor. Enteresandır, bu seyirci tarafından alkışlanıyor. Taraftar, onun yalnız kaldığını görüyor.
Umut D.Kiev’de...
Dinamo Kiev maçı Fenerbahçe için kötü gidişi durdurabilir. Ama, sarı lacivertliler öne geçtikleri maçları kaybediyor. Öndeyken oyuna hükmedeceğine ve hakimiyeti eline alacağına, rakibine teslim oluyor. Ağırlığını koyamıyor. Rakibe ezik düşüyor ve maçları kaybediyor.
Kadıköy’de Dinamo Kiev’i yenerlerse, her şey düzelmez. Sadece morallenirler ve ileriye daha umutlu bakarlar. Oyuncuların kendine güveni gelir. Ama, ters bir sonuçta da Fenerbahçe istikrarlı bir kulüp. Kiev yenilgisi ve arkasından gelecek bir kötü sonuçta Aragones’i göndereceklerini tahmin etmiyorum. Böyle bir şey yöneticilerin kafasında varsa, bunu da bir an önce yapmaları lazım.
Bu hale Lincoln getirdi
G.Saray, Konya önünde iki farklı görüntü sergiledi. Bunun sebebi neydi?
iLK yarı sahada yavaş oynayan bir Galatasaray vardı. O zaman Konyaspor da kafa kafaya oynadı rakibiyle. İkinci yarıda sarı kırmızılılar vitesi yükseltti, süratlendiler. İşte bu olunca da Galatasaray’ın büyük farkı ortaya çıktı. Sebep bu.
"Ben maçı kazandım" diye düşünen ve koşmayan, mücadele etmeyen bir takım rakibine çarpılır. Galatasaray’ın, Konyaspor karşısında ilk yarıda bir üstünlüğü yok. Hatta, Konyaspor daha iyi oynadı ve top kullandı. Çabuk oynayıp, rakip alana oyunu yıkınca Galatasaray, iş değişti.
Lincoln’e ayrı paragraf açmak lazım. Son haftalarda ağırlığını ve kalitesini sahaya koyuyor. Artık oynamaya başladı. Adam geçiyor, pozisyon hazırlıyor, gol atıyor, attırıyor. O devreye girdiği için de Galatasaray daha farklı oldu. Baros iyi bir golcü. Süratli ve vuruş tekniği mükemmel. Takımına katkısı büyük. Kewell, tecrübesiyle ve topa hükmetmesiyle ekstra bir güç. Bu üçlü işi bitiriyor.
Ancak, güçlü bir takıma karşı bu üçlü geriye yardım etmezse o zaman Galatasaray’ın hali ne olur. Onu daha göremedik. Başta derbiler olmak üzere Avrupa maçlarında rüzgar tersine esebilir. Avrupa arenasında bizdeki gibi rakip Galatasaray büyük takım diye bakmaz.
Mücadeleyi sonuna kadar yapar. Aynı mücadeleyi sarı kırmızılılar da yaparsa o zaman farkı ortaya çıkar. Yoksa, içerideki maçlarda aldıkları galibiyetle sevinirler.
Beşiktaş’ın hakkı yenmedi
İstanbul BŞB maçı sonrası Beşiktaş hakeme isyan etti. Siyah beyazlılar, Bülent Yıldırım’a tepkisinde haklı mı?
BÜLENTYıldırım ile Beşiktaş’ın geçmişe dayanan bir tatsızlığı var. Trabzon’da, Rüştü’yü haksızca oyundan attığı günden kalma bir tatsızlık. Zaten, o zaman Rüştü’nün de cezası kaldırılmıştı. Hakem yorumcularını okudum, hepsi İstanbul BŞB maçı sonrası Bülent Yıldırım’ın haklı olduğu fikrinde birleşiyor.
Beşiktaş’a kimse garezli değil. Öncelikle buna inanmalılar. Kimse onların aleyine de değil, bunu düşünen de yok. Beşiktaş kurmayları böyle başlar ve hakemler hakkında böyle söylemlerle yola devam ederlerse, kendilerini strese sokarlar. Hakemlere tepki göstermek hele hele gereksiz demeçlerle ortamı germek onların aleyhine olur.
Bir de yalan konuşmalar var. Yok hakem maç sonrası özür dilemiş. Dilemediğini söylüyor. MHK hemen açıklama yapıyor. Hakem neden özür dilesin? Yanlış da olsa, çeker gider.
Sinan Engin’e bakıyorum. Büyük gürültü koparırsa iyi Beşiktaşlı olduğunu kanıtlayacağını sanıyor. Bence böyle kötü Beşiktaşlı oluyor. Yanlış da yapıyor. Ertuğrul Sağlam da konuşuyor. Haksızlığa uğradıklarını belirtiyorlar. Ama pozisyonlara bakılıyor, haksız oldukları ortaya çıkıyor. Beşiktaş kötü de oynayabilir, berabere de kalabilir. Golün de verilmemiş olabilir. Futbolda bu var. Ama, adamlar kurallarıyla pozisyonları izah ediyorlar. Bu kadar gereksiz konuşmaya ne gerek var?
İstanbul BŞB maçında Beşiktaş’ın hakkı yenmedi. Öncelikle, kendi oynadıkları futbola bakmalılar. Oyuncuların verdikleri randımana bakmalılar. Bir takım her maçını muhteşem oynayacak diye bir kural yok. Zaten, dünyada böyle bir takım yok.
Beşiktaş yöneticileri ve teknik heyet lüzumsuz beyanatlarla ortamı germemeli. İyi ve dolu bir takımları var. Gereksiz polemiklerle, başarı gelmez.
Yattara büyük kayıptır
Trabzon liderliğe yükselirken, Yattara’sız nasıl görüntü verdi?
YATTARA’nın gitmesi Trabzonspor’un gücünden yüzde 20-30 götürür. Ama her şeye rağmen bordo mavililer güçlü bir takım. Bunu öncelikle herkes kabul etmeli. Yattara’nın yokluğunu nasıl dolduracaklar onu devre arasında göreceğiz. Ama bence, Gineli yıldızı Trabzonspor kaybetmemeliydi. Takımı ateşleyen, hücuma kaldıran, gole götüren ve atan bir adam aranır. 10 milyon 800 bin Euro gibi iyi para verince, Yattara’yı sattılar. Demek ki paraya da ihtiyaçları vardı. Katar kulübünün Yattara’nın kendisine verdiği yıllık 2 milyon Euro’yu bordo mavililer de verebilir oyuncusunu tutabilirdi. Kasayı düşündükleri ortada.
Trabzonspor seyircisi şimdi seyirci olmaya başladı. Artık takımının arkasında. Daha önce böyle değildi. Yetenekli ve mücadeleci bir takımları var. İki kez yenik duruma düşse de maçı çevirdiler. Bu saatten sonra üç büyüklerin şampiyonluk şansı neyse Trabzonspor’un da o kadar şansı var.