Paylaş
Geçtiğimiz hafta sonu bir grup olarak inzivaya çekilmek üzere Konya’ya gittik. İçimize döndüğümüz ve meditatif süreçler yaşadığımız muhteşem bir dönem geçirdik. Her akşam uzun meditasyonlar eşliğinde içimizdeki alemleri gezdik. Benimle beraber kuzenlerim ve yakın arkadaşlarım da gelmişti.
Son gün Mevlana‘nın türbesini ziyaret etmemizin ardından, kuzenim bana, “Can, sanki kalbimin etrafı taşla kaplı, ona ulaşamıyorum. Bunu burada fark ettim.” dedi. O an gerçekten içimi sevinç kapladı, o kadar mutlu oldum ki... Kuzenime “Senin adına çok mutluyum, şu an senin adına çok heyecanlandım.” dedim. Kuzenim bunu söylemem üstüne bana şaşkınlıkla baktı. Ben de ona neden sevindiğimin açıklamasını yaptım. Ve bunu sizinle de paylaşmaya karar verdim. Herkes kalbi ile bağlantı da değil. Herkes kalbindeki sevgiyi gerçek anlamı ile hissedemiyor. Kalbinin etrafını kara bulutlar mı çevirmiş, yoksa taşlaşmış mı? Bilen az. Bir diğer olasılık, kalbiniz sevginin ateşi ile alev alev, neşe içinde yanıyor da olabilir? O ateş ki yaşam verir, o ateş ki en büyük şifadır. O ateş ki ilahinin kutsal parçasıdır. Geçen yazım da bu konu ile ilgili devam edeceğimi yazmıştım.
Çocukluğumda hep çok sevgi dolu bir çocuk olduğumu düşünüyordum. Genç yaşlarımda her zaman sevgiyi bildiğime ve sevgiyi yaşadığıma inanıyordum. Yirmili yaşlarıma geldiğimde, derin kişisel gelişim ve meditatif süreçlerimde inanılmaz farkındalıklar yaşamaya başladım. Hayatımın bir döneminde hergün sabah 4’te kalkarak kendi içime yönelerek, iç varoluşumu keşfediyordum. Ve bugüne kadar devam eden süreçte enerjisel çalışmalarla, yargılarımın üstünde çalışmalarla ve bir çok teknikle kendi üstümden nato orduları ile geçmeye devam ettim.
Homeopatinin bazı duygularımı değiştirmekte çok faydası oldu. Türkiye’de artık homeopatinin doktorlar tarafından kurulmuş bir derneği de var. Hatta veteriner homeopati uzmanlarının da kendi dernekleri var.
Ayrıca aile morfogenetik alanım ile ilgili de yaklaşık 12 yıldır çalışıyorum. Bu süreçlerimin bazılarına benimle beraber teyzemler, kuzenlerim, dostlarım ve arkadaşlarım da dahil oldular. Hep beraber kendi dünyalarımızı keşfettik ve keşif sürecimizde devam ediyor. Bu süreç esnasında 26 yaşımda bir gün fark ettim ki ben sevgiyi zihnimde yaşıyorum. Bu farkındalık benim için bir milattı. O farkındalığın üstüne kalbime ve sevgiye yöneldim. Neden kalbimi sevgiye kapatmıştım? Neden kalbimde sevgiyi hissetmiyordum? Kalpten sevmek ve kalpten yaşamak çevremde yaşanmayan bir gerçeklikti. Sonra fark ettim ki, hergün birçok insanla tanışmama rağmen, insanların % 90’ı kalpten sevmiyor ve yaşamıyorlardı. Daha zihinden yaşamaktaydılar. Dışarısı ile ilgilenmekten ve Dünya’ya sayıp durmaktan, kendi iç dünyalarından bir haber vaziyetteydiler.
Şu an yazarken düşünüyorum da, acaba hepimizin iç dünyalarının, kolektif bir iç dünya birleşimi var mıdır? Her birimiz iç dünyalarımızdaki değişimler sayesinde kendi gezegenimizin de iç dünyası değişebilir mi? Olabilir. Bizim hayallerimizin ötesindeki sonsuz olasılıklar nelerdir? Tabi bunun için Dünya’daki kaç kişinin kendi iç dünyasını değiştirebilmesi gerekiyor? O da ayrı bir soru işareti. Ama her biriniz kolektif bilinç ile bağlantı içinde olduğunuz için her birinizin başardığı bir şey, sizin temsil ettiğiniz binlerce kişinin de, onu başarabilmesini sağlayacaktır. Maymunlarla yapılan bir araştırmada, çeşitli adalara konulan maymunlar tamamen birbirlerinden habersiz bir şekilde aynı makinayı kullanabilmek üzere bir araştırmaya tabi tutulmuş. İçlerinden bir tanesi makinayı kullanmayı başardığı an, diğer bütün maymunlar, makinayı ilk maymun kadar uğraşmadan ve sanki defalarca denemiş gibi kullanabiliyorlarmış. Hani günümüz çocukları teknolojiye çok yatkın, biliyorlar herşeyi diyoruz ya, çünkü kolektif bilinçteki bilgi ile doğdukları için o bilgiye zaten hakimler.
Sonuç olarak, herbirimiz kalbimizi sevgiye açtığımız zaman bizlerin temsil ettiği diğer bütün insanlar da kalbini sevgiye açacak ve bizler sevgi ile yaşamaya başladığımız zaman, diğer insanlar da sevgi ile yaşamaya devam edecektir. İşte o zaman, sevgi dolu bir Dünya ve Dünya barışı adına çok daha rahat konuşabiliriz. İşte o zaman sınırları kaldırıp, gerçek aşkı yaşamaya başlayabiliriz. Tabii ki buna giden yol farkındalıktan başlar. Siz bir odanın karanlık olduğunu fark etmiyorsanız, odanın ışığını açmaya çalışmazsınız. Vucudunuz soğuk havayı fark etmiyorsa kendinizi ısıtmaya çalışmazsınız. Bir kurbağayı suyun içine koyup yavaş yavaş suyu ısıtıldığı zaman, zavallı kurbağanın ısının farkına varamaması yüzünden ölmesi gibi... Sevgisizlik ve karanlık ta, aynı ısınan suyun o anlamadan kurbağayı öldürmesi gibi, yok eder... Yeter ki geç kalmayın... O yüzden kuzenimin adına çok sevindim. Fark etmişti artık, kalbindeki taş duvarları yıkıp, sevginin ateşini yakabilir... Tabi bunların hepsi adım adım... İnsanların belki aylarını belki de yıllarını vermesi gereken acılı, ekşili, arada tatlı deneyimler olur. Lakin sonunda mükafatı paha biçilemez olacaktır. Sevgi de kendi içinde keşfedilmeyi bekleyen bir derya...
Devamını çarşamaba günü yazmaya devam edeceğim....
Sevginin Kaynağına sesleniyorum; Lütfen bu yazıyı okuyan ve izin verip niyet eden herkesin kalbine ak...
Sizi seven bir Can...
Paylaş