Kasım sonlarından beklenmeyecek hava koşullarıyla beraberiz. Bugünlerde soru, bu havaların normal olup olmadığı yönünde. Evet normal değil, ama sıradışı hava olayları da meteorolojinin bir parçası. Yani havalar sıradışı gidiyor ama çıldırmış değil.
Bu hafta sonu da ılık geçecek ve açık hava programları için elverişli. Ama unutulmaması gereken şu var; gece gündüz sıcaklık farkı büyük, yani gündüz giyilen kıyafetler akşam için yeterli olmuyor. Tam hastalık havası dikkat. Hatta iç bölgelerde gece sıcaklıklar sıfırın altına iniyor. Bu da sis oluşturuyor, ulaşımda problemler oluşabilir.
DÜNYAYI BAŞIMIZA YIKARLAR MI?
Küresel ısınma, yanardağlar, depremler, deniz kirlilikleri, eriyen buzullar diyerek sebepler ve sonuçlar arıyoruz. Bir gezegeni bu kadar kurcalarsan, tabii feleği şaşar. Feleği şaşar diyoruz, ama aslında dünyamıza bir şey olduğu yok, olan bize oluyor. Bazı bilim adamlarının öyle projeleri var ki, "Acaba şu gezegeni ne zaman tepemize indirecekler?" sorusunu sormadan edemiyor insan. Bir gezegenle bu kadar uğraşılır mı canım? Önce mahvet, sonra da aynı mahvettiğin gibi yine doğal olmayan yollarla düzeltmeye çalış. Bugün size "dünyayı kurtarma" projelerinden iki tanesini aktaracağım, üçüncüyü de 15 Aralık’ta sinemalarda hep beraber izleriz artık.
Bunlardan ilki güneş ışınlarının geri yansıtılması üzerine. Arizona Üniversitesi’nden Roger Angel’ın geliştirdiği projenin adı kısaca "güneş şemsiyeleri". Projeye göre dünya yörüngesine devasa ölçülerde altı adet ayna yerleştirilecek. Bunlarla, istenen ölçünün üzerinde güneş ışınının yerküreye ulaşmasını önleyerek ısınmanın önüne geçilmesi amaçlıyor. Dünyadan 1.5 milyon kilometre uzaklıkta kurulacak ayna sisteminin toplam 2 bin kilometre uzunluğunda olması ve yerküreye ulaşan güneş enerjisini yüzde 2 oranında azaltması planlanıyor.
Bir diğer proje ise kükürt üzerine kurulu. Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen Paul Crutzen’in ısınmanın önüne geçecek planı, güneş ışınlarını geri yansıtan kükürdün atmosfere püskürtülerek, yeryüzündeki ısınmanın azaltılabilmesi esasına dayalı. Karbondioksidin atmosferde ısıyı tutarak sıcaklığın yükselmesine sebep olduğunu biliyoruz. Kükürt ise karbondioksidin aksine güneş ışınlarını geri yansıtıyor ve yeryüzü ekstra bir ısınmaya maruz kalmıyor. Paul Crutzen, kükürdü artırarak karbondioksidin etkisini dengeleyebiliriz diyor.
Bunun için dev balonlardan yararlanılıyor ve kükürt, uygun irtifada atmosfere salınıyor. Paul Crutzen, atmosfere bırakılan kükürt taneciklerinin ilk olumlu sonuçlarının 6 aydan itibaren görülmeye başlamasını, atmosfere bırakılan kükürdün havada en az iki yıl etkin kalmasını bekliyor. Projenin ilham kaynağı ise 1991 yılında Filipinler’deki Pinatubo yanardağının patlaması. Milyonlarca ton kükürt açığa çıktı ve yeryüzünde sıcaklığın yarım santigrat derece düşmesine yol açtı.
Bu iki proje dünyayı kurtarmak için üretilmiş onlarca projeden yalnızca iki tanesi. Dünyayı başımıza yıkacaklar esprisi bir yana, ilk etapta kulağa hoş geliyor "güneş panellerini koy, güneş ışınlarının yüzde 2’si geri gitsin, biz de kurtulalım bu küresel ısınmadan" diyesi geliyor insanın. Ama bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında o kadar küçük ki, ne yaparak neyi tetikleyeceğimizi kestirebiliyor muyuz? Hayır. Dünyamızın 4 milyar yaşında olduğu sanılıyor ve kurulduğundan bu yana iç etkiler ya da astronomik konum farklılaşmaları ile kimyası ve sıcaklığı sürekli değişmiş. Yani biz atmosferi bu kadar hırpalamadan önce de yaşantısında değişimler vardı ama bu bir denge içerisinde gidiyordu. İşte bizim fosil yakıtlarla yaptığımız müdahalemiz 100 yıllık bir süreçte adım adım bizi bu hale getirdi. Güneş ışınlarının bir anda yüzde 2’sinin kesilmesi kim bilir ne tür bir refleks oluşturur. Bu nedenle belki bu tür projelere düşük düzeylerde başlanıp, belki alınan sonuçlara göre adım adım hedeflenen noktaya ilerlenebilir.