Paylaş
ARAŞTIRMALAR GÖSTERİYOR Kİ
Beden imgesinin gelișmesi ve sürekli olarak değișmesi bedensel gelișme dıșında birçok etkenle belirlenir. Bunlar arasında bireyin benlik gücü, dürtüleri, güdülenmesi, kendilik imgesi, güven duygusu cinsiyeti, öğrenme ve olgunlașma düzeyi, bedenine karșı duyarlılığı ve verdiği anlam, nesne ilișkileri, bașkalarına karșı tutumu ile bașkalarının ona karșı tutumu toplumun beden görüntüsüne verdiği değer sayılabilir.
Ergenlik döneminde olan kız ve erkek öğrencilerde yapılan bir araştırmaya göre diyet yapan grupta yapmayanlara göre daha düşük beden algısı ve kendilik algısı olduğu saptanmıştır. Fitnes uzmanları üzerinde yapılan bir çalışmaya göre düzenli fiziksel aktivite yapan kişilerin beden algılarının ve bedenlerine yönelik tutumlarının diğer kişilere göre daha olumlu yönde etkilendiği bildirilmiştir. Başka bir araştırmanın sonucu da benzer şekilde elit düzeyde yapılan sporun sosyal fizik kaygıyı düșürdüğü, buna karșılık beden imgesinden memnuniyeti artırdığı yönündedir. Üst düzey futbolcularda yapılan bir çalışmada genel olarak kendi bedenlerini algılama düzeyleri yüksek bulunmuştur. 2003’te estetik cerrahi hastalarında yapılan bir araştırmaya göre estetik müdahale için başvuran ya da başvurmayı düşünen kişilerin olumsuz beden algısına sahip olduğu bildirilmiştir.
BENLİK ALGISININ BİR PARÇASI
Beden algısı benlik algısının bir parçasıdır. Erkeklik ve dişilik hislerinin yanı sıra bedene özgü tutum ve tecrübeleri, yetenekleri, fiziksel güç koşullarını içermektedir. Beden algısı sosyal etkileşimin bir ürünüdür. Bu konuya yönelik literatür, yetişkinlerin beden algılarının kültürel ideal ve değerlerden, mevcut ve geçmiş deneyimlerden, kendini diğerleriyle karşılaştırmadan, toplumun beklentilerinden ve ihtiyaçlardan etkilendiğini göstermektedir. Ve beden hakkındaki algıların çocukluktan itibaren gelişmeye başlayan birçok yaşantılar tarafından şekillendirildiğini iddia etmektedirler. Özellikle kadınlar erkelerle karşılaştırıldıklarında kendi bedenleri hakkında daha eleştirel, ağırlık ve görünüşleri hakkında daha ilgili ve bedenlerinden daha hoşnutsuzdurlar. Davis ve Cowles, kadınların erkeklerle karşılaştırıldığında kendi vücutları hakkında daha hoşnutsuz ve kilo vermeye daha eğilimli olduklarını belirtmişlerdir. Bu yönelimin kadınları bedenselleştiren ve kadını biyolojisinden dolayı zayıf ve kırılgan bularak onu sadece üreme ve çocuk bakımı gibi işlere uygun olduğunu söyleyen, kadının doğal mekanını ev kılan 19’uncu Yüzyıl’dan günümüze kadar ulaşmış naturalistik görüşlerle bağlantılı olma olasılığı yüksektir.
TEMEL TANI TUTUM DEĞİŞİKLİĞİ
2003’te yapılmış bir araştırmaya göre kişinin kendi bedenini algılamasıyla ilgili yanıtlar sağlıklı ve yeme bozukluğu (anoreksiya nervosa) gösteren hastalarda ortaktır ve şu beyin alanlarını içerir: Prefrontal bölge, yardımcı motor alan, insula, inferior parietal bölge, fusiform alan ve cingulum.
Yeme bozukluklarının temel tanı ölçütlerinden biri beden imgesi ile ilgili davranış ve tutumlarda değişiklik olmasıdır. Medyanın birincil olarak beden imgesi doyumunu etkilediği, yeme davranışı üzerindeki etkilerinin (yemeyi kısıtlama, aşırı yeme-çıkarma, aşırı diyet ya da egzersiz yapma) ise beden imgesi doyumu aracılığıyla olduğu bildirilmektedir. 2010’da yapılmış bir araştırmaya göre ise anoreksiya nervosa, bulimia nervosalı yeme bozukluğu gösteren deneklerde ve normal denek grubunda kendilerine ait fotoşopla şişmanlatılmış fotoğraflarını görmenin amygdala aktivasyonuna yol açtığı gösterilmiştir. Amygdala aktivasyonunun memnuniyetsizlik durumuyla korelasyon gösterdiği bildirilmiştir.
Paylaş