Paylaş
Bir kere “dikiş makinesi” başlı başına nostaljik bir kelime. Alır seni zaman makinesine koyar, paldır küldür sittin sene öncesine ışınlar.
Bak, saçların iki kuyruk. Üzerinde siyah önlük, omuzlarında beyaz yaka. Heyecanla dönmüşsün eve. Almanca Burda dergisini incelemeye. Annen kumaşlar almış, dergiden patron çıkarıyor. Sana elbise dikmek üzere.
Valla bizim çocukluğumuzda üç-beş evden en az birinde dikiş makinesi bulunurdu. Annelerin çoğu doğuştan terzi olurdu.
Neyse bizim Nuray Ayaydın’ın şakası yoktur. O Ege denizinden çıkma en iyi dalgıçlardandır. Eğer deseydi ki uzaya dalacağız... Dalardık, bak. Dolayısıyla gerçekten gittik Teos’a, denize dikiş makinesi bırakmaya.
Seferihisar Dalış Merkezi’nde sağlıkçı yunuslarla buluştuk. (Nuray gibi hepsi sağlık çalışanı çünkü.)
Hava buz. Bırak denize dalmayı, atkını bir kat dahi açamazsın. Ama onlar ciddi ciddi denize açılıp daldılar. Ve diplere dikiş makinesinin yanı sıra testiler, seramik çömlekler bıraktılar. Bunu yapmalarındaki amaç yapay resif oluşturarak deniz altındaki canlılığı artırmakmış. Bu Ege’deki yararlı dalışları da 2015’te kaybettikleri hocaları Necat Coşkun anısına yapıyorlarmış. Bu arada ekipte bulunan Mesut Eryılmaz, harika deniz altı fotoğrafları çekiyor. Onun hikayesini daha sonra anlatacağım sana. Sen şimdilik onun instagram fotoğraflarına baksana.
“Madem gittin ta oralara, sen de dalıverseydin ya” diye serzenişte bulunursan eğer ey tatlı okur, verilecek cevabım mutlaka vardır sana da. “Ne yalan söyleyeyim, üşüdüm” diyebilirim mesela. Bir dahaki sefere mutlaka dalacağıma söz verip (havalar ısınır ısınmaz) sahilden uğurladım onları. Sonra da kendimi Sığacık’ın girişindeki esnaf lokantasında sıcacık kuru fasulyemin dumanını üflerken buldum. Lütfen denizlerimizi koruyup kollayalım, hızla yok olan balık türleri olduğunu unutmayalım.
2018 en çok sağlık ve neşe getirsin sana... bana... denizler ve karalardaki tüm canlılara.
Paylaş