Paylaş
NİKÂH, bir erkekle bir kadının evlilik bağı kurmasını sağlayacak yasal işlem, evlilik akdi diye tarif edilmiştir. Yasal işlem olmasının sebebi tarafların evlilik birliğini sürdüremeyip boşanmaları halinde haklarının ihlalini önleyecek bir mercie sahip olmalarıdır. Kuran-ı Kerim’de nikâhtan söz eden pek çok ayet bulunmakla birlikte, nikâhın şekli hakkında ayet yoktur, Hz. Peygamber’in hadisleri vardır, onlara uyulur. Nikâhın olmazsa olmaz iki şartı icap ve kabuldür, yani soru ve cevaptır. Nikâhı kıyacak kişi, en az iki kişi olması gereken şahitlerin huzurunda, taraflara, “Falanca kişi ile evlenmeyi kabul ettin mi” diye geçmiş zaman şekli ile sorar, tarafların da kabul ettiklerini geçmiş zaman şekli ile “Kabul ettim” diye cevaplamaları gerekir. Bundan sonra aralarında tespit etmiş oldukları mehir üzerinden nikâhın kıyılmış olduğu ilan edilir.
Türkiyemizde bugün iki türlü nikâh geçerliliğini sürdürmektedir. Birincisi resmi nikâh ikincisi imam nikâhı da denilen dini nikâhtır. Burada sorun, dini nikâhın devletin kayıtlarına geçmemesidir. Dolaysıyla ailenin herhangi bir şekilde dağılması halinde kadınlar ve çocuklar tarafların insafına kalmış oluyor, insafsızlıkla karşılaştıklarında yasal haklarını iddia edemiyorlar. Ölüm halinde de miras hakları tarafların insafına kalıyor. Oysa İslam’da da nikâh tarafların haklarını koruma amaçlıdır. Özellikle kadınların haklarını! Çünkü İslam’ın bu konuları tespit ettiği devirde kadınlar mağdur ediliyor, haksızlıklara uğratılıyorlardı.
Din İşleri Yüksek Kurulu sorumlu
Eğer İslam’da nikâhın tarafların haklarını koruma amaçlı olduğu kabul ediliyorsa, bu nikâhın kayıtlara geçmesi düşünülmelidir diyorum. Mahallenin ve şahitlerin şahadeti kayda geçmeyince, devletin bundan haberi olmuyor. Böyle bir uygulamaya “dini” denemez, fakat mesele dinle yakından ilgilidir. Dinin açıklamaları olmadıkça sorun devam edecektir. Eğer DİB Din İşleri Yüksek Kurulu, “dini” denerek uygulanan nikâhın dinin gerektirdiği hakları sağlamadığı için duadan ibaret kaldığını, nikâh özelliğini kaybettiğini ilan ederse meseleyi çözer. İslam’ın istediği koruma özelliğini bugün resmi nikâh sağladığına göre, resmi nikâh aynı zamanda dini nikâhtır demelidir.
Çok evlilik geri mi gelir
İmam nikâhının kadınları haksızlığa uğratan yanı, sadece haksızlığa uğradıklarında haklarını koruyamamaları değildir. Bu yolla erkeklerin birden çok kadınla evlenme imkânlarının açık tutulmuş olmasıdır. Günümüzde çok kadınla evlilik azalmışsa da ortadan kalkmış değildir. Kuran ayetlerinin tek kadınla evliliği üstün tutmuş ve tavsiye etmiş olmasına rağmen “Adaletsizlikten korkarsanız bir tek kadınla evlenmelisiniz!” (4 Nisa 3). Çok kadınla evliliğin teorideki savunucuları halen faaliyettedir. Resmi olarak ancak bir tek eşini kaydettirebilen erkeğin diğer eşlerinin resmiyette hiçbir hakları bulunmamaktadır. O kadınlar kendi çocuklarını, tıpkı eski cariye hukukunda olduğu gibi, resmi nikâhı olan kadının üzerine kaydettirmek durumundadır. Tarafların haklarını koruyamayan böyle bir nikâha, ne kadar “dini” denirse densin, dinen makbuldür denemez!
Mecelle başaramamıştı
İşin kolay olmadığını biliyorum. 19. yüzyılda Osmanlılar, kaynağı tamamen İslam hukuku olan bir medeni yasayı, Mecelle’yi meydana getirmişlerdi. Ne yazık ki, bu çalışma kişi, aile ve miras gibi konulara girememişti. Bu konulardaki eksiklikleri tamamlamak için ayrı cemiyetler kurulmuşsa da bunlar çalışmalarını bir türlü tamamlayamamışlardı. Aile hukuku ile ilgili kanun 1917 yılında yürürlüğe konulabilmişti. Bu kanunun evlenme ve boşanma ile ilgili 157 maddesi bulunuyordu. Osmanlı uyruklarını da bağlayacak bu kanuna göre tek kadınla evlilik esası getirilmiş, herhangi bir mazeretle birden çok kadınla evlenebilmek için ilk eşin rızasını alma şartı aranmış, kadına da boşanma hakkı verilmişti. Kanun ne Müslümanlar ne gayrimüslimler tarafından kabullenilmemiş, 1919’da yürürlükten kaldırılmıştı. Cumhuriyet devrinde bu kanun yeniden düzenlenebilmiştir. Yine de düşünülecek ve yapılacak çok iş vardır.
Paylaş