Toplumsal hırsızlık...

EVİMİZE hırsız gireli bir aydan fazla oldu, henüz kimseye evimize hırsızın nasıl girdiğini anlatabilmiş değilim.

Daha ben ‘Evimize hırsız...’ der demez karşımdakiler ‘Bizim eve hırsız girdiğinde...’ diye başlıyorlar.

Benim ‘hırsızımızı’ anlatma girişimim, her zaman ‘Hır...’ şeklinde yarım kalıyor.

Zaten sonunda polis ile Adalet Bakanlığı arasında da bu konuda ‘hır’ çıkmadı değil.

Her ikisi birbirini suçlamaya başladılar ki, bu iyi bir şey.

*

25 bin kayıtlı hırsızımız var diyorlar.

AB
ülkelerinde ortalama kayıtlı-sabıkalı hırsız sayısının 6-7 yüz kadar olduğunu düşünülürse, tüm AB’ye yetecek kadar hırsızımız var sayılır.

Bin kadar da artıyor.

Mühendis sayımız AB ortalamasının çok altında, doktor AB ortalamasının altında, öğretmen sayımız AB ortalamasının altında.

Keza hemşire, teknisyen, ziraat mühendisi, veteriner hekim, profesör, çevre uzmanı...

Ama hırsız sayımız AB’nin tümüne yetiyor, artıyor.

Niçin?
..

*

Bunun yanıtı bir toplumsal eğilimde yatıyor olabilir mi?

Bizler geceleri evlerimize giren küçük hırsızları suçlarken, aydınlıktaki hırsızları bir an için düşünün.

Hileli gıdalar, dozu eksik ilaçlar, günlük yaşamımızın kalitesi çalınmış binbir ceşit eşyası...

İşini doğru-dürüst yapan kaç kişi tanırsınız?

Kentlerin neredeyse yarısı çalıntı araziler üzerine kurulu, elektrik çalıntı, su çalıntı.


Devlet yatırımlarının sadece yüzde 15’i yerine ulaşabiliyor, gerisi çalınıyor.

Vergi hırsızları, 25 bin kayıtlı hırsızın otuz katı...

Yoksullar için hazırlanan Yeşil Kart’tan, felaketzedeler için gönderilen yardımlar dahi çalınıyor memlekette.

*

O zaman hırsızlık bir toplumsal eğilim mi?

Bizler sadece hırsızların geceleri evlerimize girenlerine kızıyoruz.

Ama hırsızlık üzerine kurulu bir sistemin fertleri olarak çalıntılardaki payımız ne kadardır?

Bilen var mı?..
Yazarın Tüm Yazıları