O sadece kendine bir salıncak yaptı. Biraz gidip gelmek yetiyordu ona. Öyle fazla gitmesin diye de ipin ucunu ağaca bağlamıştı.
İlk uçma fikri kale kuşatmaları ile ortaya çıktı.
Kuşatma altındaki kalelerin içinde aç-susuz kalanlar, inanılmaz bir içgüdü ile uçup gitmek istiyorlardı.
Uçamıyorlardı.
(..............)
Genelde insanlar uçamazlar.
Ama tarih kitaplarında "yeterince uçamadığı" yazılı tek insan bir Türk’tür:
Hazerfen Ahmet Çelebi...
(.............)
Uçma söylemleri asıl tarikatlarda yaygındır.
Genelde müritler şıhlarını uçururlar.
O da "Hayır ben uçmadım" demez, söz açıldığında yere bakıp sanki gerektiğinde uçuyormuş gibi yapar.
Özellikle Erbakan’ın başbakanlığı sırasında Başbakanlık’ta toplanan ve çok yankı uyandıran şıhların THY ile Ankara’ya gelmiş olmaları istisnai bir durumdur.
Gerek zikir törenlerinde, gerekse şıhın kerametleri söz konusu olduğunda, dergah Roma Havaalanı’na döner.
Uçan uçana...
Ama uçağı bulan bir Katoliktir.
*
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in, Atatürk Havaalanı’na giden yola "Tayyip Erdoğan Bulvarı" adını vermeye kalkması "Şıh uçmaz, mürit uçurur" felsefesinin modernize edilmiş halidir.
Bence görgüsüzlük.
Ayıp da...
Gelişmemiş, kültürü yerlerde sürünen, kimliğini bulamamış, insan ilişkileri el-etek öperek sürüp giden toplumların tipik alışkanlığı bu...
Bence en büyük sakıncası; Türkiye’ye gelen bir devlet konuğunun uçaktan iner inmez burun buruna geleceği "Tayyip Erdoğan Bulvarı" tabelasına bakıp, ne mal olduğumuzu hemen anlaması...
Çağdaş-demokrat ülkelerde böyle şey olmaz çünkü.
Belediye başkanları, kendi liderlerinin ya da genel başkanlarının adını sağa-sola vererek yalakalık yapmazlar.