ONLARIN besteleri ile biz ne çok şey anlatmaya çalıştık, kimi zaman anlattık, kimi zaman anlatamadık.
Sevdalarımızı, efkarımızı, sevincimizi onların bize sundukları o müthiş melodilerle haykırdık:
"Sevemez kimse seniiii..."
Bir an onların bestelerini tümden çıkartıp atın yaşamdan ve şarkı-beste denilen şeyi yok sayın.
Nasıl anlatılırdı bir gece ağladığımız?
Bir deneyin, olmuyor.
Ama bestecilerin yaptıkları ve bize verdikleri bestelerle-şarkılarla ne kolay oldu anlatmak:
"Akşam oldu gizli gizli ağlarım..."
*
Ben bestecilerin ve yaptıkları şarkıların; tıpkı cep telefonu, buzdolabı, mıknatıs uçlu tornavida, otomobil, mikser makinesi gibi duygu dünyamızı kolaylaştıran buluşlar gibi de görürüm.
Gözle görülmeyen, elle tutulmayan, duygu atölyelerinden çıkma müthiş buluşlar.
Bir kadına "Gel seninle kırıştıralım" deseniz tokadı yemek varken, hicaz makamında "Gel güzelim mehtap bizi bekliyor..." demek ne kadar da kolaylıktır...
Ya da sevgiliye kızdığınızda "Yani senin bu yaptığın hiç de hoş bir şey değil... Bundan böyle ben de adımımı aha şuradan şuraya..." gibi iki saat geveze geveze anlatacağınıza "Artık sevmeyeceğim, bütün kabahat senin"i söylemek...
*
Bizim duygularımızı yontan, biçimlendiren, şekillendiren... Her an kullanıma hazır birer "ayarlı kurbağacık anahtarı" gibi elimize veren, duygu atölyelerinin müthiş ustalarıdır besteciler.
Dün gazetelerde vardı:
Suat Sayın öldü...
Ne kadar üzüldüm bilemezsiniz.
Bize beste-şarkı denilen o araçların üretildiği duygu atölyeleri bir ustasını daha yitirdi demek.
Nur içinde yatsın.
Kim bilir kaç insan onun eseri "Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah’ı var" ile isyanını ifade etti.
Kim bilir kaç sevdalı onun buluşu ile özlemini-hasretini-sevgisini mırıldandı: