O sırada orada işini yapan muhabir arkadaşlarımızı azarlayıp "Terbiyesizlik, edepsizlik etme... Çekil oradan..." diyerek kovan Başbakan’ın aslında asabı bozuk.
Belki tekme de atar.
Ben tıfıl muhabirliğim sırasında öyle bir siyasetçi tanımıştım. Gazetecileri görünce sağ ayağını havaya kaldırır, öyle soru sormalarını beklerdi.
Ki muhabir arkadaşlarımız topallaya topallaya büroya döndüklerinde, onunla mülakat yaptıklarını bilirdik.
(........)
Başbakan’ın sinirleri bozuk.
Bir Genel Başkan Yardımcısı; Trakya’da köylülerin tarlasını ucuza kapatıp uluslararası holdinge pahalıya satmaktan ve makbuzla rüşvet almaktan suçüstü oldu, gitti...
Öbür Genel Başkan Yardımcısını; sevgili Uğur Dündar’ın sayesinde gördünüz, halkın gözleri önünde ne haldeydi...
Hayali ihracat..
Suiistimal...
Siyasi nüfuzu kötüye kullanma...
Eroin iddiası...
Partiyi birlikte kurdukları en yakın arkadaşı Adüllatif Şener’in sözlerini okudunuz belki, röportajında "Başbakan ve iktidardaki bazı önemli isimler Deniz Feneri ile iç içe... Dürüst, namuslu, kamu malını koruyan bir anlayış burada yok..." diyordu daha dün...
Taha Akyol dahi "Yoksa Ak değil mi?" sorusunu koymuştu köşesine...
Hasan Abi keza...
Televizyonları güya "ahlaki çizgiye çekecek" diye RTÜK’ün başına getirdiği Zahid AK-men, Deniz Feneri’nin kuryeliğinden, "Sizi ev sahibi yapacağım" diyerek gurbetçileri dolandırmaya kadar birçok suçtan zanlı...
Alman savcı onu arıyor...
(.........)
Say say bitmez...
Gökten yolsuzluk-rüşvet-yağma yağıyor başına.
Bir anda her şey değişti; tepetaklak gidiyor arkadaş.
*
Demek ki tam o sırada muhabir arkadaşlarımız Hasan ile Murat’ı gördü, işte oradaydılar...
Ben o psikolojiyi bilirim.
İnsan el, ayak, dil gibi kimi yerlerini tutamaz...