Bekir Coşkun

Mayın dedikleri ikiye ayrılır...

4 Haziran 2009
MAYINLI tarla kavgası sürerken, Yılmaz Özdil dün çok güzel yazmıştı:<br><br>“Bu ülkede 17 milyon yürüyen mayın var...”

Ben onları yolda, çarşıda, pazarda, sağda-solda sık sık görürüm. Sıvışıp yan çizerken, kendi kendime “kaç, mayın...” derim.

Birisi trafikte tam yanımda durdu.

Göz göze geldik, bir kaşı havada, anladım; mayın...

Sol elini camdan sarkıtmış, arabasının kapısına pat pat vuruyordu... Işık yanmadan arabasını bir-iki zıplattı.

Patladı patlayacak...

Yine dönüp bana baktı mayın, gözlerimi kaçırdım. Arabamın tavanındaki tozu elimle siliyormuş gibi yaptım, halbuki orada toz yoktu...

Yine zıplattı arabasını...

(.......)

Yazının Devamını Oku

Ben de dans etmeliyim...

2 Haziran 2009
ERTUĞRUL Özkök, “Ben durup dururken dans ederim” başlıklı pazar yazısında, denizde balinayı görünce de dans ettiğini yazdı.

Bu iyi bir şey...

Aksilik ben çok dans bilmem. Yoksa her çeşitten canlı ortasında durmadan dans edecektim ve muhterem karım evin ortasında “iki ileri, bir geri, yarım sağa” dans etmekte olan bendenize soracaktı:

“Yine ne gördün?..”

“Kedi geçti?..”

“Deminki neydi?..”

“Kuş...”

Kediler, köpekler, kirpiler, kelebek, çekirge...

*

Yazının Devamını Oku

Bir yargıç vardı...

31 Mayıs 2009
ADAPAZARILI Namık’a adam yaralamaktan 10 ay hapis cezası verdiler. Ama iyi halini, mahkemedeki davranışlarını gören yargıç, bu cezayı “yedi sokak köpeğine 20 ay bakmaya” çevirdi.

Sakarya adliyesinden çıkan Namık söylene söylene işe koyuldu, kimsesiz yedi köpeğe bakmaya başladı.

Önceleri bunu laf olsun diye yaptı, kaytardı, köpekleri unuttu kimi zaman, kimi zaman kahvede lafa dalıp onlara su bile vermedi.

Bir zaman sonra köpeklerin yemek zamanı için saatine bakmaya başladı. Oyununu-arkadaşlarını bırakıp onların karnını doyurmaya gitti...

Birisi eksik olduğunda telaşlandı.

Birisi hastalandığında canı sıkıldı.

Çoğu zaman köpeklerden söz ederken gözlerinin içi parladı...

Ve kahveye onlarla gelmeye başladı, önde Namık, arkasında yedi köpek...

(.......)

Yazının Devamını Oku

Yüzümüz kara...

30 Mayıs 2009
CUMHURBAŞKANI sözünü ettiği o “tarihi fırsat”ın ne olduğunu henüz açıklamış değil. Bizim medya ise bu “tarihi fırsat”a çok sevindi. Sadece “tarihi fırsat”ın ne olduğunu belli değil...
Tam bu aşamada Cumhurbaşkanı yine konuştu:
“Tarihi fırsat kaçıyor...”
Demek ki kalkıp koşmuşum...
Bilmediğimiz kaçan şeyi kaçırmamak için...

Gerçekten tarihi fırsatsa...
Niçin Cumhurbaşkanı bugün cenazeleri kaldırılacak şehitlerin törenine gidip, o ağlayan insanlara “kaçan fırsat”ın ne olduğunu açıklamıyor?..
Niçin o şehitlerin evlerine uğrayıp başsağlığı dilerken, annelerine-babalarına “kaçan fırsat”ı anlatmıyor?..
Çünkü; anlatılacak gibi değil...
PKK ve siyasi uzantıları, koca Türkiye Cumhuriyeti’ni parmaklarında oynatıyorlar... Devletin tepesine oturmuş kişiler acz ve basiretsizlik içinde terör örgütü ile pazarlık yapmaya başladılar...
PKK ve siyasi uzantılarının istediklerini vermeyi düşünüyorlar...
İşte buna “tarihi fırsat” diyorlar...
Fırsatın ne olduğunu söylemeyişleri, yüzleri tutmadığındandır...

Peki şehitler?..
Neden öldüler?..
Anadolu’nun otuz bin yoksul hanesinde, her gece bir anne ağlar, bir baba ağlar, dullar ve yetimler ağlar, tam 25 yıldır...
Bunun için miydi?..
PKK ile pazarlık edilsin, devlet teröre yenilsin diye mi çocuklarını davulla gönderip, sandık içinde karşıladılar?..
Zorba kazansın diye, masumlar öldü...
Öyle mi?..

Bugün 7 şehit daha dönüyor eve...
Ama yine de Cumhurbaşkanı’nız “Tarihi fırsat kaçıyor...” derken, neyin fırsat olduğunu, neyin kaçtığını açıklamış değil...
Bence dili varmıyordur...
Yüzü tutmuyordur...
Ne diyecek şehit analarına?..
Çünkü koca Türkiye Cumhuriyeti, asla devlet adamı olamayacak basiretsizlerin elinde, teröre oyuncak oluverdi...
Yüzümüz kara...
Yazının Devamını Oku

Domatesin hikâyesi...

29 Mayıs 2009
FRANSA’dan dönen komşu, elinde yuvarlak kırmızı bir şeyle geldi. Başına toplanan esnaf merakla “Bu ne?” diye sordu...

O “Adı domates” dedi...

“Nereden getirdin?..”

“Frenk tarafından...”

Domatesi çok sevdiler, domatesli kebaplar yaptılar, domatesli pilavlar pişirdiler...

Yazının Devamını Oku

Osman...

28 Mayıs 2009
BU köşede sık sık Osman’ın adı geçer. <br><br>Ve kimi okurlar merak etmiş olmalılar, soruyorlar:<br><br>“Osman kim?..”

Osman benim baş küfürbazım... Bütün küfürbazlarımın en iyi, bence en içteni, en söz sahibi olanı ve küfürbazlarımın başta geleni...

Tabii ki yüzünü hiç görmedim, sesini duymadım. Bir yerde karşılaşsak tanımam olası değil. Sadece küfür dolu mesajlarından tanırım onu.

Çok kibardır Osman...

Bana attığı her küfür dolu mesaj “Saygılar sunarım” diye biter. Küfür sözcüklerinden önce de “Kusura bakmayın...” der:

“Kusura bakmayın ama, ben sizin taaaa...”

Anlayışlıdır da...

Bu köşede “Osman” denildiğinde, bunun kendisi olduğunu hemen anlar “Yine beni yazmışsın ama, ben de senin...” diye yanıt verir.

Vefalıdır...

Yazının Devamını Oku

Tanığıyım...

27 Mayıs 2009
ONUN yemyeşil güzel gözleri vardı.<br><br>Ben yetime ilk masalı o anlatmıştı. Zorla yemek yedirir, kendi eliyle yaptığı kerpiç hamamda bizi yıkar, geceleri kalkıp kalkıp o üstümü örterdi.

Ben onu çok sevmiştim.

Büyüyünce onun aslında anneannem olmadığını, Ermeni kızı olduğunu, tüm ailesinin öldürüldüğünü, Gümüşhane tarafından canını kurtarıp geldiğini ve dedemin ikinci karısı olduğunu öğrendim...

Gözlerindeki o hüzün ve acı hiç geçmedi...

Adını değiştirip “Ümmühan” yapmışlardı... 

Fark etmez, o benim anneannemdi.

*

Yıllar geçti aradan, bir adam tanıdım, bir elinin üç parmağı sakattı.

Çok yakışıklı, tertemiz giyimli, artık çalamadığı bir kemanı olan, ahşapla uğraşmayı seven, eski bir mimardı. 6-7 Eylül olaylarında İstanbul’daki ofisi basılmış, eli sakatlanmış, o da Ankara’ya gelerek bir elçilikte çalışmaya başlamıştı.

Yazının Devamını Oku

Eşeklerden özür dilerim...

26 Mayıs 2009
“İNSAN eşekten gelir” başlıklı, insanın çevreye saygısızlığını anlatan dünkü yazıma hayvansever dostlarım “Eşeklere haksızlık” diyerek kızdılar.

Benim okurlarım her zaman haklıdır, şöyle dedim kendi kendime:

“Eşeklik ettin...”

Yani “eşeklik” eşeklere özgü değil.  

Neyse bu açıdan “kim aslında kimdir”in içinden çıkamayız. Nitekim Başbakan da şaşırıp “...eşek ölür kalır eseri” demiştir.

*

Bu dünyayı böyle çekilmez, sevimsiz, kirli, zevksiz, çirkin yapan elbette eşekler değildir.

CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, kara çarşaftan sonra bir muhteşem açılım daha yaparak, yine ağzını açtı; İstanbul’da imara aykırı ve ruhsatsız yapıların belli bir harç karşılığında affedilmesini... Böylece toplanacak 10 milyar dolar ile de IMF’ye gerek kalmayacağını söyledi. Ve bu konuda, İstanbul Belediye Meclisi’nde AKP’ye destek vereceklerini sözlerine ekledi...

Kentlerin avantacılar-beleşçiler tarafından böyle yağmalanmasının tek nedeni vardır;

Yazının Devamını Oku