Rize karşısında ilk yarıda özgüveni geri gelmiş, daha doğrusu kendine biraz gelmiş bir Trabzon vardı.
Her alanda mücadele eden Trabzon’un tek ihtiyacı goldü.
Ona da çok yaklaştılar.
Yusuf’un kendini yere attığı pozisyonda hakem penaltı verdi.
Rakip defansın hatasıyla golü bulan bordo mavililer ‘golün üzerine yatmaya’ kalktı. Eskişehirspor’un yerinde başka bir takım olsa, skor çok daha değişik olurdu. Ligin dibine demir atan Es-Es topa daha çok sahip oldu, topla daha çok oynadı ama bu kadarını becerebildi. Trabzonspor ise hiçbir şey yapamadı. İnanın ilk yarının en iyisi maçın genç hakemi Yaşar Kemal Uğurlu ve etliye sütlüye fazla bulaşmayan Aykut Demir’di.
Aykut demişken, futboluna ve özverisine kimse bir şey diyemez. Maç içinde hem topa hem de rakibine fazlasıyla sert. Bana göre milli takımı da çok hak ediyor.
İkinci yarıda Trabzonspor biraz daha istekliydi. Penaltıdan gelen ikinci golle iyice rahatladılar. Hatta Eskişehirspor’un isteği ve direnci olmadığı içinde maç orada bitti! Kısacası takım, yeni yönetime galibiyetle ‘hoş geldin’ dedi, o kadar.
‘USTA’LIĞINI GÖSTERDİ
F.Bahçe akın akın Trabzon’un üstüne gelirken, sakinliklerini bozmadı. Hatta 7. dakikada N’Doye biraz çabuk olabilse belki de Trabzon öne bile geçebilirdi. Ancak dakikalar ilerledikçe F.Bahçe’nin baskısı iyice artınca Trabzon’un direnci çabuk düştü.
N’DOYE’YE TOP GELMEDİ
Trabzon orta sahası yol geçen hanı gibiydi. N’Doye top gelmediği için hiçbir şey yapamadı. Trabzon defansı ve kaleci Onur ise yalnızca direnmeye çalıştı. Golün geleceği açık açık belliydi. F.Bahçe forvetleri Trabzon ceza sahası içinde çok rahat üç pas yaparak Nani ile golü buldu. Golden sonra tam Trabzon kendine gelecek derken bu kez de Alper’in gördüğü kırmızı kart, ile gardı düştü. Zaten 11’e 11 F.Bahçe ile zor baş ediyordu, 2. yarıda ise bir eksik Trabzon’un işi çok zor olacağı belliydi.
TRABZON YORULDU
Ama şöyle arkamıza yaslanarak gönül rahatlığı ile izleyebileceğimiz bir Trabzonspor’u çok özledik. Hoca ve futbolcu kıyımının olmadığı, istikrarlı Trabzonspor’u özledik. Kavganın gürültünün olmadığı Trabzonspor’u özledik. Arkadaşlığın ve yardımlaşmanın olduğu Trabzonspor’u özledik.
Özlediklerimiz çok gibi gözükebilir ama abartılı değil. Aldığınız para, gördüğünüz saygı ve ilgi karşısında zaten fazla bir şey istemiyoruz. Artık sabredecek bir şey de kalmadı. Yıllardır ‘sabır’ diye bizleri oyaladınız.
YABANCI KALMAZ!
Her gelen hoca ve yanlış transfer, giderken başta para olmak üzere çok şeyi Trabzon’dan götürdü. Trabzonspor artık özüne dönmelidir. Yıllardır altyapıdan doğru dürüst futbolcu gelmiyor. Trabzon’un lisesi dahil tüm alt kategorileri şampiyon oluyor ama bir tane futbolcu çıkmıyor. Çünkü gelen hocalar alt yapılara uğramıyorlar, günü kurtarmaya çalışıyor.
Yeni bir maceraya gerek yok. Yeni gelecek bir hoca ve ekibi alışana kadar lig biter. En doğrusu Sadi Hoca ile devam etmek... Yoksa bu gidişle Trabzonspor’da yabancı futbolcu da kalmayacak!
Ancak bu geçişin pek de kolay olacağı gözükmüyor.
Öyle bir ilk yarı izledik ki, Başakşehir karşısında Trabzon sahada hiç yok desek yanılmış olmayız.
Hatta rezalet de desek abartmış olmayız.
En başta Trabzonspor’un ne oynadığı ve nasıl oynadığı hiç belli değil.
Ben zaten böyle bir çıkış beklemiyordum.
Maç başlıyor, sanki Trabzonspor deplasmanda oynuyor.
Daha doğrusu Trabzonspor’un ne oynadığı bile anlaşılmıyor.
Trabzonspor, isteksiz ve daha da önemlisi çok umursamaz bir görüntü içinde.
Maç sonunda hangi teknik adamın istifa edeceğini veya görevden alınacağını konuşuyoruz.
Tamam, Sivasspor cephesini biraz olsun anlayabilirim ama ya Trabzonspor’a ne demeli?
Ne yani koskoca Trabzonspor’da bir teknik adamın kaderi bir maçın sonucuna mı bağlı olmalıydı.
Son iki sezonda Trabzonspor yönetimi adeta rekor kırarak teknik direktör kıyımını yaptı.
Gelen, hep gideni arattı. Belki de Şota son dönemlerde ki en şanslı teknik adamlardan birisi oldu.
Neymiş, takımın önünü kesiyorlarmış.
Nasıl kesiyorlarmış?
Sen oynattın da golünü mü vermediler?
Penaltını mı vermediler?