Paylaş
◊ Şu anda neredesiniz?
Edoardo Ponti: İsviçre-Cenevre’deyiz...
◊ Anneniz orada yaşıyor değil mi?
Edoardo Ponti: Evet.
◊ Sophia Loren, Cenevre’de günlük hayatınız nasıl geçiyor?
Sophia Loren: Cenevre’deki hayatım çok sessiz. Çok fazla dışarı çıkmıyorum. Dışarıda olmaktan hoşlanmıyorum. Çünkü bu artık özgür hissettirmiyor. Evde vakit geçirmeyi seviyorum. Kitaplarımı seviyorum, hayatımı özel tutmayı seviyorum. Kesinlikle çok basit bir hayatım var. Zaten bugünlerde dışarı çıkıp çıkamayacağımızı, nereye gidebileceğimizi bile bilmiyoruz.
GÖÇMEN ÇOCUK OLMAK
NASIL BİR HİS
◊ Edoardo Ponti, film için sizi tebrik ederim. Gerçekten güzel bir hikaye. Film, Romain Gary’nin “The Life Before Us” (Onca Yoksulluk Varken) kitabının adaptasyonu. Kitabı neden sinema filmi yapmak istediniz?
Edoardo Ponti: Kitapta bana ilham olan şey, göçmen bir çocuğun gözünden anlatılmış olmasıydı. Kitabı görsel olarak anlatmaya değer bir hikaye gibi hissettiren ise... İnsanlar göçmenleri ve mültecileri birinci sınıf vatandaş olarak görmüyor. Aynı sokakta yan yana geçersiniz, aranızda belki santimler vardır ama aslında birbirinizden tamamen ayrı dünyalardasınızdır.
Empatinin başlangıç noktası, birinin hayatını ve onun dünyasında yaşamanın gerçekten nasıl hissettirdiğini anlama yeteneğidir. Başlangıç noktam buydu. Dediğim gibi kitap çocuğun bakış açısıyla anlatılıyor. Aileniz olmadan başka bir ülkede göçmen çocuk olmanın nasıl bir his olduğunu izleyicinin hissetmesi için sinematik olarak tercüme etmek istedim.
Bu çocuk sokaklarda büyüyor. Bana dokunan ilk etki buydu. İkincisi ise çocuğun (Momo) Madam Rosa (Sophia Loren) ile olan ilişkisi. Madalyonun iki zıt tarafı karakterler. Irk onları ayırıyor, din onları ayırıyor, kültür onları ayırıyor. Ama ikisi de hayatta kalmayı başaran insanlar. İkisi de aile olmadan büyüyenlerden. Bu acıyla birbirleriyle bağlantı kuruyorlar. Bu iki nokta bana gerçekten dokunmuştu.
Dünyanın şu anda empatiye ihtiyacı var, dünyanın insanlığa ihtiyacı var, dünyanın bir araya gelmesi gerekiyor. Sosyal medya aracılığıyla parçalanıyoruz. İnsanları bir araya getirmenin bir yolunu bulmak ya da bir araya gelme olasılığını gösterebilmek bile duygusal olarak yatırım yapmaya ve zaman harcamaya değecek bir şey.
Sophia Loren: Bana savaş sırasında küçük bir kızken Napoli’de yaşadıklarımı anımsattı. Harika bir film oldu. Kolay değildi ama sonuç güzel oldu.
◊ Momo’yu canlandıran İbrahima Gueye ile ilişkiniz nasıldı?
Sophia Loren: Harika... İbrahima daha önce hiç kamera ve set görmemişti. Bu onun ilk filmiydi. Daha önce hiç film çekimi görmediği için tüm detayları ve işini nasıl yapacağını dikkatlice dinliyordu.
◊ Şu anda karşımda oğlunuzla el ele oturuyorsunuz. Aranızdaki sevgiyi ekranın diğer tarafından hissedebiliyorum. Biraz anlatır mısınız bu sevgiyi?
Sophia Loren: Bu bir sır! Söylenmemesi gereken bir sır. Kalpten gelen bir şey. İki oğlum var; Carlo ve Edoardo. Onlarla birlikteyken diğer her şeyi unutuyorum.
Edoardo Ponti: Biz büyürken annem çalışan bir kadındı. Çalışırken bile bize her zaman onun önceliği olduğumuzu hissettirdi. Sinema dünyası onu istemesine rağmen annem için önce aile, sonra sinema geldi. Aramızdaki ilişkiye gelirsem, mizaç ve kişilik olarak benzer olduğumuzu düşünüyorum. Bu yüzden birlikte iyi çalışıyoruz, çünkü aynı şeyleri hissediyoruz. Yönettiğim filmlerde anneme baktığımda ya da dokunduğumda, o anda tam olarak ne istediğimi anlıyor.
◊ “Sophia Loren rolleri için prova yapmaz, sete gittiği an içgüdüsel olarak role girer” deniyor. Buna istinaden soruyorum; oyunculuk yeteneği doğuştan sezgisel olarak gelen bir şey mi, yoksa üzerinde çalışılıp sonradan kazanılabilir mi?
Sophia Loren: Yetenek varsa vardır, yoksa da yoktur. İçinde his yoksa hiçbir şey yapamazsın ya da hissettiremezsin. İçinde hissetmek zorundasın.
◊ Sinemanın ikonu olmuş en büyük oyuncular, içten gelen bir his olduğunu söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Edoardo Ponti: Duyguları karşı tarafa geçirme becerisi, öğrenemeyeceğin bir yetenek. Annem performans sergilerken duygulanınca seyirci onunla birlikte duygulanır, gülünce seyirci onunla birlikte güler. Hisler üzerinde eğreti durmaz.
İBRAHİMA ANNEME
KABA DAVRANMADIĞI
İÇİN ÜZÜLÜYORDUM
◊ Peki genç oyuncu İbrahima? Daha önce kamera önüne hiç geçmemiş biri olarak o nasıldı bu konuda?
Edoardo Ponti: İbrahima’da da doğuştan yetenek mevcut. Sanki bu işi yapmak için doğmuş. Rolündeki hisleri yansıtırken verdiği duyguyla iletişim kurabilen ve hisleri vücuduyla tercüme edebilen bir çocuk. Zaten oyunculukta bunun dışında her şey öğretilebilir.
İbrahima’yı 350 çocuk içinden seçtim. Sonra onu oyunculuk koçuyla çalıştırdım. Annem prova yapmayı sevmese de bana göre prova önemli. Bu filmde İbrahima ile olan sahnelerde prova yaptı. Filmin başındaki anneme sert ve kaba davranması gereken sahneler İbrahima için zordu, çünkü annemi çok seviyordu. Prova yaparken anneme karşı yeterince sert olmadığı için işler pek iyi gitmiyordu. Mutlu değildim.
Bir gün provada anneme doğru yürüdü ve şöyle dedi: “Sophia, dürüst olmam gerekirse sana kaba davranmam gereken her provadan sonra eve gittiğimde çok üzülüyorum. Canım yanıyor. Sana kaba davranmak için izin istiyorum. Kendimi eve gidince kötü hissetmek istemiyorum.”
Annem ona baktı ve “Tabii ki sette sahne ne gerektiriyorsa onu yapabilirsin, ben kırılmam” dedi. O sözden sonra İbrahima anneme karşı kötüydü, bense çok mutlu.
BİR MÜDDET ANNEMLE YAŞADI
◊ İbrahima’yı 350 çocuk arasından bulduğunuzu söylediniz. Seçme sürecinizi anlatır mısınız?
Edoardo Ponti: İçlerinden önce dört çocuk seçtim ve oyunculuk atölyesine yolladım. Sonra ikisini eledim, sonunda da Momo rolü için İbrahima’yı seçtim. Oyuncuları yollayacak cast direktörüne göçmen ve Müslüman olmayan hiç kimseyi istemediğimi söylemiştim.
Hem Müslüman hem de göçmen olmaları karakterlerin kimlikleri için çok önemliydi. Göçmenlik deneyimi, Müslümanlık kültürü, Müslümanlık dininden yararlanabilmesi, Momo’yu inşa etmek için iyi bir temel verecekti.
◊ Peki İbrahima’nın Sophia Loren ile tanışması nasıldı?
Edoardo Ponti: Annemle tanışması ve annemi onun için insanlaştırmak başka bir şeydi... İtalya’da film çekiyoruz... İtalya’da Sophia Loren ile çalışmanın, onunla film çekmenin anlamı çok büyük. İtalya için Sophia Loren’in büyüklüğü muazzam bir şey. Empire State binası gibi. Sinema ikonu, çok büyük bir isim, bir yıldız... İbra’nın gözünde bütün bu tanımlamaları kırmak için babasıyla evimize davet ettim. Bir müddet annemle yaşadılar, birlikte televizyon izleyip kahvaltı yaptılar. Hayatın akışındaki en normal şeyleri yaptılar birlikte.
◊ Hem ilk film deneyimi hem de Sophia Loren ile çalışıyor. Birlikte yaşamaları fikri akıllıca olmuş...
Edoardo Ponti: Evet, İbra için var olan tüm bu olağanüstülükleri normalleştirmek adına gerekli tüm araçları sağladım.
BİR KEZ BİLE
OĞLU OLMAMDAN FAYDALANMADI
◊ Siz de çekimler süresince annenizle kaldınız, değil mi?
Edoardo Ponti: Evet. Bir oyuncunun filmin yönetmeniyle kalması hiç kolay bir şey değil, çünkü iş hiç bitmez. Mutlaka konuşulacak bir sahne vardır. Bu yüzden birlikte yaşamak annem için yorucuydu. Çünkü sürekli iş hakkında konuştum, sürekli sahnelerden bahsettim. Annemde beni en etkileyen şey, onun asla yorulmamasıydı. Filmi montajlarken kendimden utandım. Aynı sahneyi 9 kere çekmişim ama aslında dördüncü çekim zaten çok güzelmiş. “Neden bu kadar abartmışım” dedim kendi kendime.
◊ Peki anneniz bir şey demedi mi?
- Annem bir kez bile oğlu olmamdan faydalanmadı. O kadar profesyonel ki, ben mutlu olana kadar sahneleri tekrar tekrar çekmeye devam etti. İşine ve hikaye anlatmaya olan tutkusu ona yorulmaz yapıyor.
Paylaş