Paylaş
◊ Son filminiz “Eşitlik Savaşçısı”nda mahkeme yargıcı ve insan hakları savunucusu Ruth Gingsburg’u canlandırdınız. Ruth’un mücadelesi size neler öğretti?
- Konuşmak ve sesini duyurmak ne kadar önemliymiş... Ruth kelimelerin gücüne, cümlelerin insanların fikrini değiştireceğine kalpten inanan biriydi. Çok mütevazı bir aileden gelmesine ve ailesinde hukukçu olmamasına rağmen davasından vazgeçmedi. Engel üstüne engel yaşasa da kadınların ikinci sınıf vatandaş görülmesini istemedi. Amerikan yasal sistemine karşı mücadele etmeye başladı.
◊ Küçük bir araştırma yaptım. Harvard 1636’da kurulmuş. Ruth, Harvard Hukuk Fakültesi’ne 1956’da girmiş. 1871 yılında kadın öğrencilerin hukuk fakültesine alınması için dilekçe verilmeye başlamış. Harvard 1950’de hukuk fakültesine ilk kadın öğrencilerini kabul etmiş. Aslında düşünecek olursak çok da uzun zaman önce yaşanmamış bunlar...
- İnanabilyor musun! Bu kadar yakın geçmişte yaşanmış hepsi. Kadınlar kocalarının ismi ve onayı olmadan araba bile kiralayamıyormuş. Çocuklara nasıl ebeveyn onayı gerekiyorsa kadınlara da resmen o muamele yapılıyormuş.
◊ Filmde canlandırdığınız Ruth ile gerçek hayatta tanıştınız mı?
- Evet. Onunla tanıştıktan sonra rolü tereddütsüz almak istedim.
◊ Biraz anlatır mısınız Ruth’u?
- İnanılmaz prensipleri olan bir kadın. Nadir rastlayacağın güçlü figürlerden. Tanışır tanışmaz sadece saygını göstermek istiyorsun. İnandığı değerler uğruna her türlü güçlüğe katlanarak savaşmış bir kadın. Şöhret için ya da para için değil gerçekten idealleri olduğu için yapmış. İlk tanıştığımızda gözlerini Armie Hammer’dan alamadı. Armie’ye olan bakışlarından çok belliydi kocasına olan sevgisi. Marty’yi gördü sanki Armie’de. Daha o dönemde pek görülmeyen bir ilişkileri varmış. Çok modern bir çiftmiş. Ev işlerini paylaşırlarmış. O dönemde erkeğin yemek pişirmesi görülmemiş bir şeymiş. Ev işlerini paylaşmak söz konusu bile değilmiş. Fakat Marty farklı bir adammış. Evde erkeklik egosu taslamazmış. Ruth ile hiçbir zaman yarışta olmamış. Her zaman takım olmuşlar.
◊ Senaryoyu Ruth’un yeğeni yazdı değil mi?
- Evet. Ruth her taslağı okudu ve inceledi. Kendi notlarını yeğeni Danny ile paylaştı. Danny, Ruth’un ‘bunu ben başardım’ egosunda görünmeyi istemediğini söyledi.
EVLiLiKTE BALANSIMIZ SÜPER
◊ Sert bir kadın izlenimi aldım ben...
- Sert çünkü savaşmak zorunda. Değiştirmek istediği yanlışlar var. İnsanlar engel oluyor. Cinsiyet ayrımını kadınlığın değil insanlığın sorunu olarak görüyor. Eşitliğin iki taraf için de iyi olacağına inanıyor. Ve tatlı kadın olarak sorunların çözülmeyeceğini düşünüyor.
◊ Marty ile Ruth o dönemde pek rastlanmayan bir ilişkiye sahipmiş dediniz. Günümüze gelelim... Siz de yeni evlendiniz. Evdeki rol dağılımı nasıl?
- Bizim evliliğimiz de Ruth ve Marty’nin evliliği gibi. Balansımız süper. Her şeyi paylaşıyoruz. Aksi olsaydı kocama aşık olmazdım zaten. Gerçi benim durumum mutfakta umutsuz. O yüzden mutfak kısmını paylaşmıyoruz. Onun üstüne kaldı! (Gülüyor)
◊ Çok ağır bir drama oynuyorsunuz diyelim. Set bitiyor ve eve Felicity olarak gidiyorsunuz...
- Rol için değişmeyi seviyorum. Makyaj karavanında makyajımın yapılmasını, peruk takmayı, kostümleri... Duygusal olarak da farklı bir boyuta geçmeyi seviyorum.
◊ Sorum şuydu aslında, Ruth’u oynarken eve gidince eşinizle tartışıyor muydunuz?
- Onu sürekli yapıyoruz. (Gülüyor)
HAKLARIMIZ CiNSiYETiMiZE GÖRE OLMAMALI
◊ Anne-babanız siz küçükken boşanmış. Onlar boşandıktan ilişkiniz nasıldı?
- İkisiyle ilişkim aynı şekilde devam etti. Biz büyürken yanımızdaydılar. Eğitim hem annem hem de babam için çok önemliydi. Ekonomik olarak bağımsız olmamızı istiyorlardı. Bunun da tek yolunun eğitimden geçtiğini düşünüyorlardı. O yüzden ‘evlen, yuva kur’ mantığı yerine çalışma etiği ile yetiştirdiler bizi. Erkek kardeşim belgesel editörü. Evimizde sanata, özellikle de sinema ve tiyatroya karşı özel bir ilgi vardı.
◊ Filme ve Ruth’a geri dönelim... Ruth’u portrelerken siz neler hissettiniz?
- Biz kadınlar kendi başımıza insan olarak kabul edilmiyormuşuz. Kadınsan kimliğinin hiçbir anlamı yokmuş. Varlığımız sadece yanımızdaki adamla kabul görüyormuş. Ruth ile çok içten birkaç konuşmamız oldu. Savaştığı her şey insanları sevmesinden kaynaklanıyor. Sonuçta hepimiz insanız. Kanunlardaki değerimiz ve haklarımız cinsiyetimize göre olmamalı.
◊ Filmdeki kıyafetler harikaydı. Ruth 50’lerin film yıldızı gibi...
- Kesinlikle. Her yönden Hollywood yıldızı kalitesine sahip bir kadın. İnanılmaz stil sahibi ve tam bir moda ikonu. Filmde bir diğer önem verdiğimiz konu da Ruth’un görünümüydü. Ruth’un eleganlığı, soğukkanlılığı, özgüveni, fiziksel görünümü... Bu mükemmel kadını gerçekten en iyi şekilde temsil etmek istedim.
◊ Ruth’un en çok hoşunuza giden yönü hangisiydi?
- Kendini çok iyi ifade ediyor. En son mahkeme sahnesinde 5 sayfalık bir diyalog vardı. Çekerken çok gözüm korkmuştu.
HAYALiM AVUKAT OLMAKTI
◊ Farklı bir dönemde yaşıyoruz. Bu jenerasyon daha şanslı ama kadın olarak yeterince fırsat verilmediğini düşündünüz mü hiç?
- Fırsatları kendimizin yarattığını düşünüyorum. Kadınların nasıl portrelenmesi gerektiğine dair keskin düşüncelerim var. Bu yüzden de düşüncelerimi öne çıkaran projeleri seçiyorum.
◊ Anneniz feminist mi?
- Sadece annem değil tüm ailem feminist.
◊ Daha eskilere gidip o zamanki kadın haklarını sormak bile istemiyorum...
- O zamanlar mı... Berbatmış. Günde 15 saat o korseyi giymek zorunda olmak bile dehşet verici. Tamam şimdi daha iyi durumdayız ama savaşımız hâlâ devam ediyor.
◊ Bence sizden iyi avukat olurdu?
- İyi yakaladın. Avukat olma hayalim vardı. Olamadım ama oynadım.
◊ Sırada birkaç yeni projeniz var ama ben Swan Lake’i merak ediyorum. Olacak mı?
- Evet.
Paylaş