Paylaş
◊ “Mare of Easttown” dizisi sayesinde hem Emmy hem de Altın Küre ödüllerini kazındınız. Küçük bir kasabadaki cinayeti araştıran dedektifi canlandırdınız. Pandemi döneminde yapılan bir diziydi. Son dönemde izlediğimiz en iyi dizilerden “Mare of Easttown”un hikayesini sizden dinleyelim...
- Çok tereddüt etmiştim. Pandeminin ilk ayları HBO ve AT&T ile sonsuz online konferans görüşmeleri yapıp, işe nasıl döneceğimizi kavramaya çalışıyordum. O günler, işe geri dönmek çok sinir bozucuydu. Ama şunu söylemeliyim ki harika bir pandemi uyum ekibimiz vardı. Her gün sette test olduk.
Tüm set ekibinin maske ve yüz siperi takma zorunluluğu vardı. Biz oyuncular da çekimler dışında her an yüz siperi ya da maske takmak zorundaydık. Seti bölgelere ayırmıştık. Yeşil ve sarı bölge gibi...
Set sabah 6.30’da başlıyorduk ve sadece yeşil bölgeye gelme izni olanlar yanımıza yaklaşabiliyordu. Şahsen benim için en büyük üzüntü, meslektaşlarıma sarılıp sevgi gösterememek olmuştu.
Çok zor 116 günlük bir çekim planlanmıştı. Pandemi başladığında çekimlerin bitmesine 38 gün kalmıştı. İşe geri döndüğümüzde her şey uzadı. Çünkü pandemi yüzünden alınan tedbirler ve ayrıntılarla her şey çok yavaşlamıştı. Öyle bir dönemde bitirdik diziyi.
DALIŞ GERÇEK BİR SANAT
◊ James Cameron’ın “Avatar 2” setinde 7 dakikadan fazla suyun altında kalarak Tom Cruise’un rekorunu kırdınız...
- Evet, geçtiğimiz günlerde işteyken biri “Gerçekten 7 dakika nefesini tutuyor musun” diye sordu. “Aslında 7 dakika 14 saniye ama sen bunu nereden biliyorsun?” dedim. Elimde o rekorun görüntüleri var. Kocam filme almıştı; 7 dakika 14 saniye...
◊ James Cameron’ın film hakkında bir şey söyletmediğinden eminim. Peki, çekimler, eğitimler... "Avatar" hakkında neler paylaşabilirsiniz?
- Öncelikle dalma konusuna dönersem. 24 yaşımdan beri sertifikalı dalgıcım.
Bu dalışın tüplü dalışla alakası yok.
Serbest dalış, nefes tutma, tamamen farklı bir mekanizma. Tüm oyuncularla çalışmak üzere görevlendirilen eğitmenle İngiltere’de yaklaşık 3 haftalık bir eğitim aldım.
Çok yoğun bir eğitimdi. Hoca, İngiltere’ye geldi ve benimle çok derin bir dalış havuzunda çalıştı. Sonra çekimlere başlamak için Los Angeles’a gittiğimde, antrenman tankında 10 gün daha antrenman yaptık.
Los Angeles’taki tankta 7 dakika 14 saniye nefesimi tuttum. Bu çok sevdiğim bir deneyim oldu.
Bazen stresli olduğumda kocama “Dürüst olmak gerekirse, sadece bir havuza girmek ve nefesimi tutmak istiyorum” diyorum. Çünkü o kadar rahatlatıcı ki beyninizi kapatmanız, kalp atış hızınızı yavaşlatmanız, fiziksel hareketlerinizi gerçekten kısıtlamanız ve kafanızı boşaltmanız gerekiyor.
Dalış gerçek bir sanat ve banyoya girip kafayı suyun altına sokup öylece yapabileceğim bir şey değil. Nefes egzersizleri şart. Vücudunu bir bütünmüş gibi oksijenlendirmelisin. Oldukça karmaşık bir şey ama kesinlikle sevdim.
BENİ RAHATLATAN ŞEYLERDEN BİRİ AŞÇILIK
◊ Dalmanın rahatlatıcı etkisinden bahsetmişken... Mesleki ya da kişisel hayatınızda zihin ve bedeniniz arasındaki dengeyi kurabilmek için neler yapıyorsunuz?
- Dinlenmek konusunda pek iyi değilim. Daha iyi olmam gerekiyor. Yavaşlamakta ve beynimi kapatmakta çok zorlanıyorum. Örneğin meditasyon gibi şeylerde çok kötüyüm. Meditasyon söz konusu olduğunda berbat bir öğrenciyim çünkü oturup düşünüyorum. Kafamda sürekli yaptığım ya da yapmam gerekenlerin listeleri var.
Çok yemek yaparım. Aklım başka şeylerle meşgulse benim için yemek yapmak gerçekten son derece rahatlatıcı ve dikkat dağıtıcı. Benim için rahatlama yolu aşçılık. Özellikle bir aile yemeğiyse veya çocuklarım da bana yardım ediyorsa...
Çalışırken, galiba yaşlandıkça ara vermek konusunda daha iyi hale geliyorum. Setten uzakta veya zor bir sahneden önce 5 dakikalık ya da bir nefeslik vaktim olduğunda, telefonumu uçuş moduna almaya çalışıyorum.
Sadece 5 dakikamı ayırıp gözlerimi kapatmak ve eğer yapabilirsem hiçbir şey düşünmemek yetiyor. Ama dediğim gibi, beynimi devre dışı bırakmak benim için çok zor. Bu konuda gerçekten eğitimli değilim. Rahatlamak konusunda muhtemelen daha iyi olmam gerekiyor.
Önce kendinizi sevmeniz gerekir
◊ Hayat deneyiminiz aşk hakkında fikrinizi değiştirdi mi? Koşulsuz aşka inanır mısınız?
- Kesinlikle öğrendiğim şey önce kendimizi sevmeliyiz. Bir başkasını gerçekten sevebilmek için önce kendimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Ve benim için, kim olduğum, nasıl hissettiğim, nasıl göründüğüm, gelişmeye ve değişmeye ediyor. Dönüştüğüm kişi konusunda gerçekten rahat olmak...
Şu anda artık kendimle barışığım. Hayatımın son 10 yılı, 20’li yaşlarımda olmadığım kadar kesin. Bunun çok büyük bir fark yarattığını görüyorum. 20 ve 30’lu yaşlarda aşk duygusunun değiştiğini düşünüyorum. Koşulsuz sevgiye kesinlikle inanıyorum ama aynı zamanda kişinin zihnindekilerinin farkında olmasına da inanıyorum. Bir kişinin başka bir kişiyle olan ilişkisinde, evlilik veya bağlılık içinde gerçek benliğini koruması önemli. Kendi isteklerini korumaya inanıyorum.
Aynı zamanda karşındakinin isteklerini ve görüşlerini anlamanın da sevmenin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Onların fikirleri sizinkinden farklı olabilir. Bence hayatı ve ilişkileri bu kadar ilginç kılan da bu farklılıklar. Birbirinizi kabul etmek, yargılamama duygusu, birlikte olduğunuz kişiye destek olmak, inanmak, sevgi göstermek, anlayış.... Bunlar sadece aşkta olması gereken şeyler değil.
KISKANÇLIK KAPASİTEM YOK
◊ Kabul etmek, yargılamamak, destek yerine güvensizlik, kıskançlık, çekememe durumlarını gördüğümüz bir dünyada yaşıyoruz ama...
- Yakın ilişkilerimde asla sahip olmadığım bir şey kıskançlık ve haset. Çünkü işim, yapmam gereken birini seviyormuş gibi yapmak, birini öpüyormuş gibi yapmak, biriyle fiziksel yakınlık içindeymiş gibi yapmak. Saydıklarının yetişkinler için üzücü bir nitelikler olduğunu düşünüyorum.
Sevgi, anlayış ve destek tüm bunları geçersiz kılmalı... Kıskançlık kapasitem yok. Kıskançlık hissetmediğim için çok ama çok kutsanmış hissediyorum. Ama bunun nedeni belki de bir aktör olmak. Bu hisler dünyama girmesine izin vermediğim hisler arasında...
Karantinada “Downton Abbey”i izledik
◊ “Dinlenmek konusunda iyi değilim” dediniz. Karantina dönemini nasıl geçirdiniz?
- Oturmak konusunda da pek iyi değilimdir. “Tamam oturup biraz televizyon seyredeyim” diyen bir yapım yok. “Rahatça oturup salata, cips yiyeyim. Bir kadeh şarabımı alayım ve o anın tadını çıkarayım” diyemem. Neden bilmiyorum ama bu konuda pek iyi değilim. Ama pandemi sırasında bu konuda çok daha iyi oldum. (Gülüyor) Karantina döneminde kocam, ben, çocuklarım Mia ve Joe ile “Downton Abbey”i izledik.
Genç kadınlara karşı sorumluluk hissediyorum
◊ Biraz da anne Kate Winslet’ten bahsedelim mi?
- Annelerle, büyükannelerle, kız kardeşlerle, özellikle yaşadığımız bu zamanda yakın olmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Şefkat göstermek önemli, ihtiyacımız olduğunda birbirimiz için orada olmak önemli. Hayatın her aşamasında sevdiklerimizle el ele tutuşmak önemli. Kızım 21 yaşında ve annesi olarak ona bebekken olduğumdan daha az bağlı değilim. Çocuklarımla bu ilişkiye sahip olmak büyük bir ayrıcalık.
◊ Hollywood Reporter’a verdiğiniz röportajda “40 yaşımda ve çocuklarımı doğurduktan sonra kendi gerçeğim olma fırsatına sahip oldum. Kadınların gerçekten bunu yapmaya cesareti yok. ‘20 yıl önce sahip olduğum bedenim buydu’ demek için heyecan duyuyorum” dediniz. Bu konuyu biraz daha açmanızı istiyorum...
- Doğru! Oynadığım rollerde ve ayrıca söylediğim şeylerde her zaman elimden geldiğince dürüst olmaya çalışırım. Şimdi her zamankinden daha fazla dürüst olmalıyız çünkü genç kadınlar dürüstlük istiyor. Bence gençlerin liderlik ve güçlü rol modellere ihtiyacı var.
Hele şimdi 20 yıl öncesine göre çok daha fazla ihtiyaçları var. Genç kadınlara karşı sorumluluk hissediyorum. Bu sözü “Ammonite” filmindeki sahneler için söylemiştim. Yarattığımız aşk hikayesine sadık kalmak ve iki kadın arasındaki yakınlığı, en özel anlarında ne kadar bağlantılı olabileceklerini göstermek önemliydi.
Paylaş