Paylaş
* Bir önceki röportajımızda yönetmeni olduğunuz “La Guerra Civil” belgeselinden söz etmiştik. Yönetmen koltuğuna oturmanızı engelleyen bir şey oldu mu? Bu alanda kendinize olan inancınızı nasıl keşfettiniz?
- Ben her zaman yaparak öğrenildiğini söylerim. Öğrenmek istiyorsan, sadece yapmak zorundasın. Bir kadın olarak “hazır değilim” düşüncesine kapıldığım zamanlar oldu. Dürüst olmak gerekirse, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğumda diğer yönetmen de bir kadındı ve ben bir şov yapıyordum. “Birini sen yöneteceksin” dedi, ben de “Anlaştık” dedim. Ağzımdan “evet” çıktığı an geri çekmek istedim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sonrasında bu işi yapabildiğimi fark ettikçe iyi olduğumu anladım. Bu durum bana güven verdi.
* Kadınlar için daha mı zor...
- Kadınlar için kesinlikle zor. Sektörde fırsat bulamayan ama aslında harika şeyler yapan çok sayıda yetenekli kadın var. Hollywood’un bilinçli olarak bizi işe almadığını düşünmüyorum.
* Neden...
- Sanırım erkeklerle o kadar uzun süredir çalışıyorlar ki, her zaman bildikleriyle devam etmek istiyorlar. Bir TV dizisi olan “Grand Hotel”in yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığımı ve bir kadın görüntü yönetmeni istediğimi hatırlıyorum. Özgeçmişlere bakıyordum ve “Hiç kadın var mı” diye sordum. Bana hep birlikte çalıştıkları insanları bilinçsizce gönderdiler. Ben ise bir kadın görüntü yönetmenini işe aldım. Searchlight için “Flamin’ Hot”ı yönettiğimde de bütün ekibin Latin olmasını istedim, çünkü yaptığımız şey buydu.
* Pek çok Latin yönetmenin büyük filmleri yönetme fırsatına sahip olmadığını görüyoruz. Üzerinizde baskı hissettiniz mi?
- Yüzlerce kez hissettim. Pek çok nedenden ötürü, “İki kat daha iyi, iki kat daha hızlı, iki kat daha hazırlıklı olmalıyım” gibi bir baskı hissediyordum. Çünkü projem başarısız olursa, “Bir kadın tuttuk ve işe yaramadı” diye düşüneceklerdi ve bu korkunç bir durum olurdu. “Grand Hotel”de 12 yönetmene ihtiyacımız vardı ve “Bütün kadınları işe alıyorum. 12 kişilik kadronun tamamı kadın olacak” dedim. Mevcut kadın yönetmenler tükenince “Tamam, şimdi renkli insanlar” dedim. Yani, son tercihlerimiz beyaz erkeklerdi.
SİYAH TOPLULUKTAN ÇOK ŞEY ÖĞRENEBİLİRİZ
* Cannes Film Festivali’ne 17’nci kez katıldınız. Endüstrinin Amerikan tarafına karşı uluslararası yolculuğunu görmek nasıl bir şey?
- Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı harika festivallerimiz var, tabii ki bunlardan biri Sundance. Ancak Cannes, küresel izleyici kitlesi nedeniyle en sevdiğim festivallerden biri oldu. Küresel bir izleyici kitleniz olduğunda, hikâye anlatımında çok farklı bakış açıları elde edersiniz. Burada hayatın her kesiminden birçok insancıl hikâye var. Bu nedenle, benim için film yapımcılarının Cannes’dan çıktığını görmek heyecan verici.
* Latin kökenlilerin sinema dünyasında daha fazla görünmesi hakkında konuşmuştuk. Bu duruma bir çözüm bulmak ve gerçekten ileriye doğru adımlar atmak için ne yapılabilir?
- Latinlerin monolitik bir grup olmadığını düşünüyorum. Çok çeşitli bir şemsiye var ortada... Kübalı Amerikalı, Meksikalı Amerikalı, Porto Rikolu, Orta Amerikalı. Hepimizin farklı kökenleri var ve bu yüzden hikâyeler çok farklı. Orijinal “West Side Story”yi izlediğimi ve anlamadığımı hatırlıyorum. Ama onlar, “Sen Latin’sin, West Side Story’yi sevmelisin” diyordu. Ben de “Yapamıyorum” dedim. İspanyolca hissedemedim, müziği hissedemedim. Demek istediğimi umarım anlatabiliyorumdur. Natalie Wood’un neden oynadığını anlamıyorum. Natalie Wood, Porto Rikolu mu? Ama bu onu takdir etmediğim anlamına gelmiyordu. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Rita Moreno’ya âşık olduğumu hatırlıyorum. Dedim ki, o güzel ve bana benziyor. Bunu düşündüğümü hatırlıyorum.
* Hissin geçmesi gerekiyor...
- Mesela “Nomadland”i beğendim ama karavanda yaşayan beyaz bir kadın değilim. Acısını hissettim, kaybını hissettim. “Aman Tanrım, şu sinematografiye bakın” dedim. Yani bence genel olarak topluluğumuz için bunu yaptığımızı düşünüyorum. Hâlâ olması gereken çok şey var. Sanırım bizim topluluğumuzdan başlıyor. Bence Afrikalı Amerikalı ya da siyah topluluk bunu Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekten iyi yapıyor. Kendi topluluklarından, toplulukları hakkındaki filmlerde gerçekten ortaya çıkıyorlar. Ve bence bu birlikten gerçekten çok şey öğrenebileceğimizi düşünüyorum ve bu yüzden Latin filmlerinin başarılı olduğunu görmek harika olurdu.
“Hollywood’da erkeklerle o kadar uzun süredir çalışıyorlar ki, her zaman bildikleriyle devam etmek istiyorlar. ”
RITA HAYWORTH’UN HİKÂYESİNİ ANLATMAK GÜZEL OLURDU
* Her tutkulu sanatçının kalbinde gömülü bir proje olduğunu biliyorum. Sizin kalbinizdeki o proje nedir?
- O kadar çok var ki... Yapmak istediğim asıl şey, benim topluluğumdan olan kahramanların hikâyelerini anlatmak. Bizim bilmediğimiz harika şeyler yapmış pek çok insan var. Bunlardan biri Rita Hayworth. İnsanlar onu Hollywood’da fiziksel açıdan ‘kızıl saçlı bomba’ olarak soylulaştırdıklarının farkında değil. Ve hayatı çok ilginç. Genç yaşta Alzheimer’ı vardı, bunu gerçekten bilmiyordu. Hollywood’da yaşadıkları ve nasıl sebat ettiği gerçekten dikkat çekici. Bana o kadar çok katkısı oldu ki. Onun Latin olduğunu bilmek çok özeldi ve onun hikâyesini anlatmak güzel olurdu.
YETERİNCE MEKSİKALI DEĞİLİM
Yönettiğim belgeselin adı “iç savaş” anlamına gelen “La Guerra Civil”di. Oscar De La Hoya beni aradı. Onu 25 yıldır tanıyorum. “Hey, bugün Julio César Chávez ile aramızdaki büyük kavganın 25’inci yıldönümü. Belgeseli sen yönetebilir misin?” dedi. Ben de “Hayır, kulağa o kadar sıkıcı geliyor ki” diye düşündüm. Sonra tekrar aradı, “Hadi, yapmalısın” dedi. Ben de “O dövüş hakkında ne hatırlıyorum biliyor musun? Meksika topluluğumuzda yaptığı kültürel bölünmeyi hatırlıyorum” dedim.
Ben Meksikalı Amerikalıyım, Oscar’ın Meksikalı Amerikalısı. Ve Oscar De La Hoya olimpiyatlarda Amerika Birleşik Devletleri adına altın madalya kazandığında, Meksika bayrağını kaldırdı. Onu bu yüzden neredeyse diskalifiye edeceklerdi. O ise iki bayrağı da elinde tuttu, çünkü onun ulusu Meksika’ydı. Ailesi İngilizce bile bilmiyordu. Bu yüzden bayrağı kaldırırken ölen annesini onurlandırıyordu. Ve bunu hissettiğimi hatırlıyorum, çünkü o iki bayrağı tuttuğu zamanı hatırlıyorum. Daha önce hiç görmediğim bir şeydi.
Sonra yeterince Meksikalı olmadığımı da tespit ettim. Ben de dedim ki; “Biliyorsun Oscar, yeterince Meksikalı olmanın ne demek olduğunu tematik olarak keşfetmek istiyorum. Buna kim karar verecek? Kimliğine kim karar verecek?” Ve dedi ki; “Umurumda değil. Hadi yapalım...”
GÜÇLÜ YANLARINIZIN FARKINA VARIN
* Bir hikâyesi olan, ancak bunu anlatacak motivasyonu bulamayanlara mesajınız nedir?
- Bu fikre sahip oluşum ile sinemada görünen arasındaki fark, bunu o kişinin yapmış olmasıdır. Biliyorsun bu benim olayım; yaparak öğreniyorsun. Ve bence seni durduran hiçbir şey yok.
Bazen “Ama param yok. Yönetecek imkanım yok” diyen yönetmenlerle karşılaşıyorum. Ben de bunun bir bahane ya da kaçış yöntemi olduğunu düşünerek “Hayır, iPhone’unuzla yönetebilirsiniz” gibi yanıtlar veriyorum. Gerçekten isterseniz harika bir şey yaratabilirsiniz. Arkadaşlarınızı yönlendirebilirsiniz. Bir oyunu, topluluk tiyatrosunu yönetebilirsiniz. Yapabilirsin, sadece yapmalısın.
Özellikle yazarken. Quentin Tarantino ve Taika Waititi bunu her zaman söylerler; bir taslak yazarlar, atarlar, yakarlar. Çıkarın, yazın. Güçlü yanlarınızın farkına varın.
Paylaş